Yeni İnsan Yayınevi, tanınmış İsveçli yazar Sven Lindqvist’in 1999'da yayınlanmış ve çok sayıda dile çevrilmiş “Bombalamanın Tarihi” isimli kitabını Selahattin Çelik çevirisi ile geçtiğimiz yıl Türkçeye kazandırdı.
Savaş ve şiddet ideolojisine tarihsel ve edebi bir bakış açısı getiren kitap, geniş bir belge ve bilgi araştırmasının, tanıklıkların ürünü. Uygarlık denilen o uzun yürüyüşün gizli ve baskı altında kalmış tarihinin karanlık yüzünü belgelemesi açısından önemli bir kitap. Militarizmin varabileceği insanlık ayıbı noktaları görebilmemiz için de iyi bir fırsat.
Harvard Üniversitesi İnsan Hakları Dergisi’nde kitap ile ilgili yayınlanan bir yazı, “Bombalar ve bombalamalarla ayaklar altına alınmış insan haklarının tarihini bu kitapta okuduktan sonra, hala tarafsız, kararsız ve ilgisiz kalınabilir mi” diye soruyor. Kitabın kurgulanışı ise edebiyat doktoru olan Lindqvist’in edebi beceri ve başarısını göstermesi açısından önemli. Bu kurgusu ile bile kitap ilginç ve yaratıcı sayılmalı.
Kitap sayfalanmamış, 22 girişi olan bir labirent gibi kurgulanmış. Bu labirentte numaraların yardımı ile yürüyorsunuz. 22 Giriş 22 farklı konu boyunca yol almanızı sağlıyor. Örneğin siz “Savaşta neye izin verilir” konusunu mu merak ediyorsunuz o zaman 5.girişten giriyor ve okuduğunuz her bölüm sonunda gösterilen okları takip ederek sırasıyla 26-27, 30-31, 35, 45, 40, 43-44, 48-49, 53-54, 58, 64, 75, 79, 39, 41-42, 47, 50 numaralı bölümleri okuyorsunuz. Ya da aynı şekilde bomba ile ilgili “hukuk ve kahinler”i mi, “bağımsızlığa karşı bombalar”ı mı, “bomba davası”nı mı merak ediyorsunuz o halde sırasıyla 8, 16 ve 21. bölümlerden labirente giriyorsunuz ve okları takip ediyorsunuz.
Neden labirent derseniz konunun kendisi insanları, insanlığı labirente soktuğu için diyebilirim. Labirent çünkü bir kere bir yola girdiğinizde artık işin içinden nasıl ve nereden çıkacağınızı bilemeyeceğinizden. Kendinizce savaş ve bombalamayı haklı gösterecek bir neden bulduğunuzda, bu yolda yürürken kaybolacağınızdan, onu normalleştirirken yolunuzu, insan olmanızın nedenini yitireceğinizden. “Hava gücü, barışın en üçlü aracı” gibi bir önermeyi kabul ettiğinizde birden “stratejik bombalamanın” kahini kesilip “ savaş suçlularının avukatı” durumuna düşebileceğinizden.
Yazar 2003 yılında Madrid’in La Vanguardia dergisine yazdığı “Guernica’nın küresel savaş tarihinde yeri” isimli makalesinde modern savaşın en temel, en ilksel aracının son derece basit bir yapısının olduğunu söylüyor. “Çin’de bulunan bambu kamışını alıyorsunuz ve içine yine Çin’de 9.yüzyılda bulunmuş barutu koyuyorsunuz. Bundan sonra önünüzde 3 seçenek var. Eğer bambuyu iki ucundan kapatırsanız bomba yapmış oluyorsunuz. Eğer bambu kamışının bir ucunu kapatıp üfleyerek ya da ısıtarak ileriye doğru fırlatıyorsanız roket oluyor. Yok eğer bir ucundan açıp bir de itici, fırlatıcı güç yaratan bir düzenek yapıyorsanız tüfek, top oluyor”.
Çin’de başlayan bu sürecin yıllar ve asırlar sonra, bilim insanları, askerler ve siyasiler elinde aldığı biçimi ve izlediği süreci öğrenmek istiyorsanız, kitabı normal bir kitap okur gibi başından başlayıp sonuna dek doğrusal okuyabilirsiniz. Böylece bombanın ilk 1207 yılında üretildiğini, sonradan “moral etki” ya da “terör etkisi” yaratacağının vurgulanacağının, bu etkinin “sefilleri dehşete düşürüyor, duyularını tamamen kaybettiriyor, insanlar ve atlar koşabildikleri kadar hızlı kaçıyorlar” diye anlatılacağına tanıklık edeceğiniz bir edebi tanımlamalarla karşılaşıyorsunuz.
Bu satırları okuduğunuzda da labirentin girişlerinden birinden girmemiş olsanız bile yine de o şiddet ve vahşet karşısında kaybolup duyularınızı yitirebileceksiniz.
Örneğin İngilizlerin 13 Şubat 1945’de, sanat hazineleri ve mimari şaheserleri ile Almanya’nın Floransası sayılan Dresden’in bombalanması sonucunda yaşananları bir tanığın ağzından şöyle söylendiğini okuduğunuzda duyularınızı ve kendinizi kaybetmeyecek misiniz? ”Kurbanların kimliğini tespit gittikçe zor hale geldi. Artık banyo küvetleri ya da tahta çamaşır leğenleri içinde getiriliyorlardı. Bir leğenin tepesinde şunlar yazılıydı: X bomba sığınağından 32 ölü, No:X, X Caddesi. “Aman Tanrım! Otuz iki ölü! Tümü bir banyo leğenine sığabiliyordu. Ve leğen dolu bile değildi”.
Yıl 2010 ve insanların üzerine hala bombalar yağıyor, hala kimliklerin ve bedenlerin tespit edilmesi mümkün olamayabiliyor, hala televizyonda naklen savaş izleyip yazılı basında parçalanmış insan görüntülerine bakabiliyoruz. İşin kötüsü tüm bu olanları çok olağan şeylermiş gibi normalleştiriyoruz. Bombalamanın Tarihi’nde unuttuklarımızı hatırlayabilmek için Hamburg, Auschwitz, Dresden, Tokyo, Hiroşima, Kore, Irak, Afganistan bölümlerine bakabiliriz. Bize söylenen yalanlarla gerçeği nasıl saptırdıklarını, nasıl cansız kıldıklarını hatırlayabiliriz.
26 Nisan 1937’de Guernica’da, Alman hava baskınları sonucunda 271 ev yıkıldı. Baskında kullanılan 5 bin 771 bomba tarihte isim yaptı, neden? Çünkü Guernica 271 haneli bir şehirdi ve Bask’ların başşehri olarak bir semboldü. Almanlar şehrin kültürel öneminin farkında değildiler. Onlar için Guernica, özel bir kundaklayıcı karışımı, yüksek patlayıcı ve kıymık parçalı bombaların sınandığı önemsiz bir yerdi. Hava saldırısı çağdaş savaş tarihinde en korkunç vaka olarak tarif edildi. Benzer kıyımları, İtalyanlar Libya’da, Fransızlar Fas’ta, İngilizler Ortadoğu’da, Hindistan’da, Doğu Afrika’da yapmalarına karşın Guernica tarihe geçti. Çünkü Avrupa’daydı. Çünkü Guernica’da ölenler Avrupalı idi. “Renkli halktan” değildiler.
Bombalamanın Tarihi’nde önümüze koyulan örneklerden görüyoruz ki ötekiler, ötekileştirdiklerimiz, “Renkli halklar”, vahşiler, barbarlar söz konusu olduğunda, uluslar arası yasalar, insanlık, ahlak işlemiyor. Çünkü onlar “uygar halklar”dan değiller. Bizim gibi olmayanın uluslar arası hukukun koruyuculuk kapsamında olmasına gerek ve neden yok. Günümüzde çatışmaların olduğu dünyanın 169 noktasında, Irak’ta, Afganistan’da, uluslar arası hukuku işletebiliyor muyuz? Hayır. Neden? Çünkü onları çoktan ötekileştirdik. Televizyonlarımızın karşısında, rahat koltuklarımızda onlara “terörist” dedik, “düşman” dedik, “demokrasiden nasibini almamış” dedik, “ilkel” dedik….
Bombalama Tarihi, 399 parçalı ürkütücü ve korkunç bir puzzle. Tek tek parçaları birleştirdiğinizde “küresel dünya”nın bugünkü fotoğrafına ulaşıyorsunuz. Kitabın sahifeleri arasında benim, sizin, hepimizin tüm bir uygarlığın ipuçları, parçaları var. Fotoğraftan hoşnut kalmayacaksınız ama fotoğrafı, fotoğrafta yer alacakları değiştirmek mümkün, elimizde.
Masum halkların çok iyi bir biçimde planlanmış katliamlarının ülke yönetimlerinin en üst düzeyinde onay bulmasına ve uluslar arası hukukun çelişkili uygulamalarına daha ne kadar seyirci kalacağız? Savaş, yol açtıkları ve ihlal ettikleri ile bir gün büyük bir saçmalık durumuna gelebilecek mi? Birbirimizi ve tüm insanlığı bu uçuruma sürüklemeye hakkımız var mı? Ya kaderlerimizi başkalarının ellerine bırakmaya? Neden öldürmemiz ya da ölmemiz gerektiğini artık sormamızın zamanı gelmedi mi?
Soru sormaya başladıysanız eğer size ‘Bombalamanın Tarihi’ni önerebilirim. Labirentin sonunu, çıkış yolunu mutlaka göreceksiniz.
Bombalamanın Tarihi, Sven Lindqvist
Yeni İnsan Yayınevi, Sayfa Sayısı : 400
Çevirmen : Selahattin Çelik
Yazan: Nilüfer Uğur Dalay- www.yesilgazete.org