Havaların sıcaklığından bunalmışken gündemin ağırlığı daha bir yakar oldu bedenimizi. Sözcükler yeterli gelmiyor, söylemek istediklerimi söyleyemiyorum. Nefes almakta zorlanırken, “ne oldu da bu duruma geldik” diye düşünmeden edemiyorum. Hemen herkesin dilinde bir “savaş” sözcüğü. Söylemesi kolay olduğundan olsa gerek, kolayca dile getirilebiliyor. Sözlük anlamı “devletlerin diplomatik ilişkilerini keserek giriştikleri silahlı mücadele” olarak biliniyor. Fakat gerçekte bu denli basit değil, bu denli hafifsememek gerekiyor. Hele ki sonuçları… Savaş, kan demek. Savaş, ağıt demek. Savaş, gözyaşı demek. Savaş, çocukların ölmesi demek. Ekonomiden sosyal ilişkilere kadar daha birçok anlam yüklenebilir bu sözcüğe. Görünen o ki yazıldığı ve okunduğu kadar kolay bir sözcük değil “savaş.” Anlamı kendinden ağır bir sözcük ve ben bu sözcüğü hiç sevmiyorum. Yeryüzünde barış olsun diyerek geçiyorum kitabımıza.
Bu haftaki kitabımız Gudrun Pausewang’ın “Vatan Haini” adlı kitabı. Olay İkinci Dünya Savaşı döneminde geçiyor. Anna bir Alman. Ağabeyi cephede savaşıyor. Ailesi Hitler’e koşulsuz bağlılık gösteriyor. Bir gün biriyle karşılaşır Anna. Hırpani görünüşlü bir adam. Sözlerini anlayamıyor. Çok korkmuş olmasına rağmen arkasını dönüp gidemiyor da. Almanların soğuk ve kuralcı davranış kalıplarına uymuyor Anna görünüş olarak. Arkasını dönüp giderse biliyor ki adam orada ölecek. Yardım etmeye karar veriyor. Yiyecek ve giyecek getiriyor bu yabancı adama. Ve düzenli olarak da yardım etmeye devam ediyor. Bir gün esir kampından kaçan düşman askerlerinin öldürüldüğünü duyuyor. Sağ kalan tek kaçağı görüp ihbar edene büyük bir ödül verilecektir. Ve Anna anlıyor ki ölümden kurtardığı bu yabancı, hırpani adam, o düşman askeridir. Ağabeyinin cephede savaştıklarından biri!
Bu adamı ihbar etmesinin bir vatandaşlık görevi olduğunun bilincindedir. Sakladığı duyulursa yalnız kendisi değil bütün ailesi zarar görecektir. Vicdanı ile aklı arasında sıkışıp kalmıştır Anna. Ağabeyi gelir aklına. Bu adamın yerinde ya ağabeyi olsaydı. Öyle ya o da bir kaçak olabilirdi. Ve birileri de ona yardım ediyorsa.
“Ne hoş, ne onurlu bir davranıştır vatan için ölmek.” Böyle öğretilmiştir Anna’ya. Fakat o yazdığı bir kompozisyonun son cümlesinde düşüncelerini şöyle açıklamıştır: “Sanırım vatan için yaşamak da en az ölmek kadar onurlu ve kesinlikle bir o kadar hoş bir davranıştır.”
İşte böyle düşünen bir Alman kızı olarak Anna, kaçak Rus askerine yardım etmiştir. Saklamıştır, giydirmiştir, beslemiştir. “Vatan Haini” olarak yaftalanmayı göze alarak. Vicdan sahibi olanların insan kalabildiğini göstermesi açısından, insani değerlere vurgu yapması açısından önemli bir kitap. Pausewang, savaşın sıcaklığını ve korkusunu ensemizde hissettiğimiz şu günlerde müthiş bir şekilde anlatıyor bu trajediyi.
Kendisi de yakından yaşamış yazar savaşın acısını. 1928 Çekoslovakya doğumlu yazar henüz genç kızlığa adım atarken İkinci Dünya Savaşı’na katılan babasının ölümünü yaşıyor. Savaş sonrası ailesiyle Batı Almanya’ya kaçan Pausewang, Weilburg Pedagoji Enstitüsü’nde yükseköğrenim görmüştür. İlköğretim düzeyindeki sınıflarda ders vermiştir. Yazarlığının ilk on yılında yalnız yetişkinler için yazsa da sonrasında çocuklar ve gençler için de kitaplar yazmıştır. Güney Amerika’da dikkatini çeken üçüncü dünya ülkelerinin sorunlarıyla ilgilenmiştir. Gönüllü Barış Elçisi olmuştur. Doğayı korumaya yönelik eylemlerde destek vermiş bir aktivisttir.
Yazarın bugüne dek, kendisine çok sayıda ödül de kazandıran barış ve doğa temalı 87 kitabının yayımlandığını da hatırlatalım. Trajedi ile başlayan sonrasında da müthiş bir üretimle devam eden yaşamı var Pausewang’ın.
Savaşın başlamadan bitmesini, ölümlerin gerçekleşmeden durmasını dileyerek bitiriyorum yazıyı. “Vatan Haini” Çizmeli Kedi etiketiyle okurlarını bekliyor…
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (3 Ağustos 2015)