Fetişleştirilen haz duygusunun peşinde koşan yüzbinlerce kadın. Öfkeli erkekler, aşkın ötesinde zevklerin peşinde bir adam ve genç bir kadın. Absürd bir dünyada kadının iç sesine çığlık attıran usta yazar Chuck Palahniuk. Bir Haz Markası Beautiful You, cinselliği altüst eden kurgusuyla sizi kara bir ütopyaya davet ediyor.
Penny Harrigan küçük bir kasabada büyümüş. Üniversitede cinsiyet sosyolojisi okuyup daha sonra da iki yıl hukuk eğitimi almış. Üniversite bitince hayallerinin şehri New York’ta Broome, Broome, and Brillstein’da stajyer olarak çalışmaya başlamış. Buraya kadar her şey normal. Penny, örneklerine sıkça rastladığımız bir şekilde stajyer eğitimini sürdürüyor. Kahve taşıma, sandalye bulma, getir götür işleri, azarlanma, aşağılanma ve ötesi…
Penny’nin hayatı o getir götürlerden birinde sakarlığı tutup tepsiyle birlikte dünyanın en zengin adamlarından birinin önüne düşünce değişiyor. Cornelius Linus Maxwell, Penny’yi hemen o akşam yemeğe davet ediyor ve bizim Nebraskalı kızımız için olağan dışı günler başlıyor, çünkü hemen ertesi gün gazetelerde haberlerini görüyor. “Gıcık’ın Külkedisi!” Neden böyle diyorlar peki? Çünkü Penny, Max’le karşılaştırılamayacak kadar yoksul. Küçücük evini iki kız arkadaşıyla paylaşıyor, zorlukla geçiniyor. Günümüzün standartlarına göre kilosu fazla ve görece çok da güzel değil. Tırnak içindeki standartların altında görünüşü, parası ve statüsü var. Bu da onu sevgilisinin yanında Külkedisi’ne dönüştürüyor.
Aslında o masal, paranın “en temiz” hayallerinden birini kurduruyordu tüm genç kızlara. Zavallı Külkedisi’ni üvey anne ve üvey kız kardeşlerinden, paralı, güçlü ve elbette bir erkek, Prens kurtaracaktı. Onlar kavuşacak, paranın, statünün ve gücün önemi binlerce örneğinde olduğu gibi bir kez daha vurgulanacaktı. Henüz küçücükken o beyaz atlı prensi bekleyenler… Sahi kime gitmek isteyip kimden kaçıyorlardı? Bu bilinçle büyüyen kızlarımızdan Penny de. “Dosyalamayla ve kahve alıp getirmeyle ömür çürütecekti. Başına asla harikulade bir şey gelmeyecekti.” Yani bu para dünyasının içinde voleyi vuramayacaktı, köşeyi dönemeyecekti, o adamı kafalayamayacaktı ve o mucize çok uzaktaydı, belki de hiç gerçekleşmeyecekti. Fakat oldu. Birileri Penny’deki “cevheri” fark ediverdi. Hem de dünyanın en zengin, en güçlü erkeği!
Cinselliği alt üst ediyor
Chuck Palahniuk’u artık bildiğinizi farz ediyorum. En çok okunan eseriyle Dövüş Kulübü’nün yazarı. Bunun yanı sıra eserlerinin tümü Ayrıntı Yayınları tarafından basılan Palahniuk, Gösteri Peygamberi, Ölüm Pornosu, Tıkanma, Anlat Bakalım, Tekinsiz, Pigme, Kurgudan da Garip gibi pek çok kitabın da sahibi. Ama bence onu en önemli kılan yönü, günümüz para dünyasıyla, kadın erkek ilişkileriyle, gücü elinde bulunduran sektörlerle dalga geçmesi ve o dünyayı bizlerin önüne anlamsız, acımasız ve gereksiz olarak sermesi. Toplumun değer yargılarına, ikiyüzlülüğüne saldırması. Penny Harrigan ve Cornelius Linus Maxwell odağında oluşturduğu biraz absürd, bolca cinsellik ama bir o kadar da günümüz fetiş haz dünyasını yerden yere vuran ve alaya alan romanı “Bir Haz Markası Beautiful You” çok sert eleştirilerle dolu. Gerçi kadının cinselliğini kullanan sektörleri ilk kez ele almıyor Palahniuk, Ölüm Pornosu cinsellikten öte porno sektörünü ve haz doyumsuzluğunu olağan üstü anlatan yazımlarından birisiydi. Buna karşın Bir Haz Markası Beautiful You, kadının yüzyıllardır bastırılan cinselliğinin nerelere varabileceğini ve karşı cinse kadın tarafından duyulan ihtiyacın ortadan kalkma halini anlatıyor, ancak başrolü kadınlara vermiyor. Neden olmasın? Erkekler üzerinde yıllardır uygulanan uyarılma bağımlılığının yönü kadınlara dönemez mi? Erkekler sevgisiz gecelik ilişkilerin büyüsüyle ömürlerini harcayıp dünyayı kaçırırken, bu neden kadınların da başına çorap gibi örülmesin? Şöyle diyor eserin bir yerinde yazar: “Genel kültür genç erkeklerin beynine saldırmakta seksi o kadar uzun bir zamandır ve düşüncesizce kullanıyordu ki, toplum bu zararlı uygulamayı çoktan kabullenmişti.”
Fetiş hazlar, şefkatsiz ilişkiler
Sözde sevgilisiyle kurduğu cinsel ilişkilerse sevgiden yoksun ve şüphe götürmeyecek düzeyde deneysel. Zengin adamımız kadınlar için özel olarak birbirinden ilginç çeşitlerde üretilen haz ürünlerinin peşinde. Bunun için de en uygun denek Penny. Oysa Penny, hazza ne kadar fazlasıyla ulaşmış olursa olsun her geçen gün kendini daha mutsuz hissediyor. Gıcık Prens’in bir özelliği de tüm kadınları 136. günün sonunda resmen defetmesi. Kadınları hazdan delirtiyor ve işi bitince de gerçek dünyalarına geri yolluyor. Oscar ödüllü Alouette D’Ambrosia da Max’in terk ettikleri arasında. Ve bence Palahniuk için kusursuz kadın imajı, gösteri dünyasının yıldızı, erkeklerin vitrini olan onlarca kadının da bir simgesi olarak yer alıyor kurguda. Uzunca süre vitrin olarak kullanılan, sonra da sömürülüp bir kenara atılan nicelerinden biri. Alouette’yi bekleyen hazin son da bunun bir sonucu. Alouette ve Penny eski/yeni sevgili olarak pek çok kez karşılaşıyorlar ve bunlardan bir tanesinde oyuncu kadın onu, “Max’le sakın yatma.
Maxwell’le asla seks yapmamalısın” diyerek uyarıyor. Hadi ama kim eski sevgiliden gelen böyle bir uyarıyı dikkate alır ki? Tabiî ki olanlar oluyor ve genç kadın hazzın içinde 136 gün geçiriyor.
Penny Max tarafından tekrar evine gönderildiğinde dış dünyanın inanılmaz bir değişime uğradığını fark ediyor. Kadınlar hiçbir yerde yoklar! İş yerlerinde, sokaklarda, marketlerde yoklar! Sadece belli markaların alışveriş kuyruğunda aynı ayakkabı ya da çantayı alırken görüyor onları ya da haz ürünleri dükkânı önünde saatlerce sıra bekleyen yorgun, bitkin yüzleriyle karşılaşıyor. “Geçen birkaç ay içinde kadınların hepsi gözden kaybolmuştu. Kamusal alan kadınlardan yoksundu.” Evlerinden ve hatta odalarından çıkmayan, kocalarıyla, çocuklarıyla, hayatla bağlantıları kesilen hazzın peşinde yüz binlerce kadın. “Zevkten ölüyorlardı.” Max, inanılmazı başarmış seks ve alışverişi bir araya getirmişti.
Tecavüze kayıtsızlık
Bir Haz Markası Beautiful You ile Chuck Palahniuk’un anlatmak istediği, eleştirdiği, ters yüz ettiği öyle çok konu var ki… Eser, bir tecavüz sahnesiyle başlıyor ve artık hiçbir yerde kadınlar bulunmadığı için oradaki erkeklerin tümü ki burası bir mahkeme salonu, bu sahneyi izlemekle yetiniyor. O dehşet anların gerçekten yaşanabileceğini düşünüp irkiliyorsunuz; aslında her gün erkek tarafından uygulanan tecavüz ve şiddet vakalarıyla karşılaştığınızı ve toplum olarak bunlara ne kadar fazla kayıtsız kaldığınızı bir kez daha anlıyorsunuz. Sesini çıkarmayan, izleyen, hemencecik unutan bir toplum ve o acıyı yaşadığıyla kalan binlerce insan… Yetersiz kanunlar ve mahkeme salonlarında hissedilen hayal kırıklıkları serisi…
Son olarak bu kitaptan bir karakteri daha size anlatmadan bahsi kapatmak istemiyorum. Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabını okuyanlarınız varsa orada bir La Loba karakterinden söz edilir. Bu senin atandır, iç sesindir ve kadın olan senin benliğindir. Bastırdığımız içimizdeki kız kardeşimizdir ve bize hep kendi içimize güvenmemizi, hislerimizi göz ardı etmemizi söyler durur. Oysa modern dünyada kadınlar La Loba’nın sesini sürekli kısmaya çalışırlar. İşte La Loba gibi bir karakter yaratmış Palahniuk. Daha farklı, daha deli, daha hoyrat belki ama o da kadınların iç sesinden, doğanın şifalı elinden beslenen bir mucize kadın. İki yüz yaşında ve kadının neyi sevip neyi sevmediğini, erkeğin ne olduğunu çok iyi özümsemiş biri. Penny’ye verdiği öğütler ve modern dünyayla kurduğu bağlantı da muhteşem. Baba Kır – Sakallı ile mutlaka tanışmanızı istiyorum.
Erkeklerin dünyasına bir kez daha çomak sokan Chuck Palahniuk okumak zihninizi çalkalayacak ve sizleri modern dünyanın yapayalnız bırakan çağrılarından biraz olsun tiksindirecektir. Bu tiksinmenin kaç saat, kaç gün, kaç yıl süreceği ise size kalmış. Belki şefkatsiz bir keyif, belki de “vasat” bir sevgi peşinizden gelir, karar sizin.
Serap Çakır – edebiyathaber.net (26 Haziran 2015)