Selda Hızal: “Dünya haritasını Cumartesi Kitaplığı’nın kırmızısına boyamak istiyoruz.”

Ağustos 6, 2018

Selda Hızal: “Dünya haritasını Cumartesi Kitaplığı’nın kırmızısına boyamak istiyoruz.”

Söyleşi: Can Caner

Cumartesi Kitaplığı  Genel Yayın Yönetmeni Selda Hızal ile yayınevinin ortaya çıkışı ve kitaplarıyla ilgili söyleştik.

Klasik bir soru ile başlayalım dilerseniz. Genç bir yayınevisiniz. Cumartesi Kitaplığı ne zaman kuruldu, kuruluş aşaması nasıl gerçekleşti?

Mart 2018’de lansmanımızı yaptığımız ve ilk üç kitabımızla yayın dünyasına “merhaba” dediğimiz tarihtir, doğum günü gibi…

Kuruluş süreci oldukça eğlenceliydi. Tüm ekip -dışarıdan destek veren eş-dost-arkadaşlar da dahil- bir yandan kitapların hazırlığıyla, bir yandan da lansman hazırlığıyla ilgilendik. Kimse “ben şimdi burada ne yapıyorum” demeden bir yandan kendi işiyle ilgilenirken bir yandan lansmanın hediyelik kutularını yaptı. Her şeyi ellerimizle yaptık. Zannederim enerjimiz de hazırladığımız her şeye yansıdı, çünkü hem kitaplarımız için hem de hediyelerimiz ve tüm hazırlığımız için çok güzel tepkiler aldık. 😊

Yayınevinizin ilginç ve hoş bir ismi var. İsminizi neden Cumartesi olarak belirlediniz?

Aslında yayınladığımız manifestoda da yer alıyor. Haftanın en güzel günüdür Cumartesi. Ne son günün telaşını ne de ilk günün sendromunu barındırır. Kendimize ve sevdiğimiz şeylere ayırdığımız bize özel bir gün. Hiç olmazsa akşamı için bu geçerli 😊 Cumartesi gününün keyfiyle yaşamak istiyoruz. İşimizi de bu keyifle yapıyoruz. Okuyucularımızla da bu keyfi paylaşmak istiyoruz.. Bir kitaplık inşa etmek istiyorduk, içinde dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen ve bize cumartesi tadında keyif veren kitaplarla dolu bir kitaplık… O sebeple bu ismi tercih ettik.

Her yayınevinin bir kuruluş amacı vardır, siz hangi saiklerle yayın hayatına başladınız?

Bu çalışma tarzı ticari riski azaltan bir şey olsa da bizim gerçekten yeni isimlere ulaşmamız önünde engel teşkil ediyor. Edebiyat eleştirmenleriyle hoş sohbeti olmadığı için adını duyma ihtimalimizin olmadığı pek çok iyi yazarın olduğunu tahmin etmek zor değil. Size bir ülke adı söylesem kaç tane yazar ismi sayarsınız? En iyi okuyucular bile Sudan ya da Bulgaristan dediğimde şöyle bir kalır. Sizce oralardan iyi yazar çıkmıyor mu? Amerikan ve İngiliz edebiyatından pek çok isim söyleyebilirsiniz ama eminim 😊 Edebiyat alanında bile hegemonyaya teslim olmuşuz yani. Cumartesi Kitaplığı bu alanda yeni bir şey deniyor.. Yeni nesil dünyayı tanımak ve dünyaya entegre olmak istiyor. Biz de bu ihtiyaca karşılık gelecek iyi edebi ürünlere ulaşarak gerçekten tanımalarına, vizyonlarını biraz daha genişletmelerine destek olmak istiyoruz. Ve bunu yaparken geniş bir perspektiften bakabilmeyi, bize dayatılan listelere tamamen teslim olmadan yapmak istiyoruz. Elbetteki bizim kitaplarımız arasında ödüllü kitaplar da var, ama henüz ödül almamış ama bizce alması gereken kitaplara da yer verip bu pencereyi biraz daha genişletmek gibi bir amacımız var. Ve iddia ediyoruz özellikle seçtiğimiz genç yazarlar ilerde adını daha çok duyuracak ve bu isimlerin adının zikredilmesinde payımız olduğu için biz de kenardan kenardan gülümseyeceğiz. 😊

Yayınevinizin yayın skalasını hangi kıstaslara göre belirliyorsunuz?

Bizim için en temel kıstas metni sevmemiz. Okumak istediğimiz kitapları basmak istiyoruz. Edebi yanı güçlü, akıcı ve elinden kitabı bıraktığında kafanda kitabın devam ettiği metinler olmalı. Farklı ülkelerden örnekler seçmek de önemli tabi. Tüm dünya haritasını Cumartesi kırmızısına boyamak istiyoruz o sebeple ilk aşamada ülke çeşitliliğine de dikkat ediyoruz. Makedonya’dan da kitabımız olsun Filistin’den de mesela… Türk yazarlarımızla da çalışmalarımız var. Onlarla da çalışırken asıl önemli olan bize yeni ne verdiği ve üslubun bizi nasıl etkilediği. Sansür uygulamak istemiyoruz. Özellikle okuyucu kitlesi hazır olan yazarlar yerine kitabın okuyucu kitlesini oluşturabileceğimiz metinleri tercih ediyoruz. Yani yazar değil kitap bizim için aslolan.

Farklı serilerimiz de var. “Zamansızlar” serisi ilgi çekici geldi mesela pek çok kişiye. “Zamansızlar” serisinin çıkışı da yine kendi okuma pratiklerimizden oldu. Türkiye’de daha önce bir kere basılmış ama bir daha baskısı yapılmamış kitaplar var. Oysaki oldukça iyi metinler. Hasbelkader birinin eline bir sahaftan geçmiş size öneriyor ama ara ki bulasın. Biz bir yandan bu kitapların da peşine düşüp mümkünse tekrar baskısını yapmak istiyoruz. Çünkü bu kitaplar bir döneme ait olmamalı. İyi bir kitapsa tek baskı yapılıp zamanın çöplüğüne terk edilmemeli. Bu sebeple adı “Zamansızlar” serisi.

Edebiyat atlası seçkiniz oldukça dikkat çekici görünüyor. Dünyanın farklı coğrafyalarından farklı yazarların kitapların yayımlıyorsunuz. Dünya edebiyatı listenizde nasıl bir yol haritası çizdiniz?

Bir rota belirlemedik. Dünya’yı gelişigüzel geziyoruz. Önümüze çıktıkça, okudukça karar veriyoruz. Bir kitabın çevirisinin her ülkede aynı tadı vermesi mümkün değil. O sebeple ön araştırmalarımızda dünyanın hangi bölgesinde çevrilmiş ve nasıl tepkiler almış olduğunu da önemsiyoruz. Kitap yayınlandığı dillerde de kendi ülkesindeki gibi güzel tepkiler alabiliyorsa evrensel bir dili vardır. Tabi yeni çıkmış ve henüz başka dillere çevrilememiş kitaplar da oluyor. Burada da metnin bizi evrensel olduğuna ikna etmesini bekliyoruz. Özellikle henüz çok da kitabının ülkemizde yayınlanmamış olduğu ülkeler ilgimi çekiyor. Porto Riko edebiyatından bir kitabımız yayınlandı ve bana ilk defa Porto Riko edebiyatından kitap okudum diyen editör ve yazar arkadaşlarım oldu. Buna vesile olmak oldukça haz verici.

Biz kitapları orijinal dilinden çevirmeyi çok önemsiyoruz. Fakat bu kadar dil çeşitliliğine sahip çevirmen kadrosu kurmak hiç kolay değil. Aylarca çevirmen aradığımız kitaplar var. Kimi zaman çeviri fonlarının ödeneklerine alışan ve Türkiye piyasasına uyum sağlayamayan çevirmenlerle de zaman kaybedebiliyoruz. İngilizceden çeviriye mümkün olduğunca yanaşmak istemiyoruz ama mecbur kalma durumu da söz konusu olabiliyor tabi bahsettiğim bu sorunlardan dolayı.

Önümüzdeki yayın döneminde hangi kitapları okuma şansımız olacak?

İnternet sitemize kitaplarımızı eklemeye başladık. Orada yayına hazırlanan kitaplarımızı görebilirsiniz. Fakat yayın takvimini açıklamam mümkün değil çünkü bizim için de sürpriz durumlar söz konusu olabiliyor. Çok önceden çeviriye verilmiş ve takvimde daha erken bir yere yerleştirilmiş bir kitap çeşitli nedenlerle ertelenmek zorunda kalırken kısa zamanda çeviri dosyasına eriştiğimiz kitaplar da olabiliyor, onların yayınını daha erkene çekebiliyoruz. Eylül ve Ekim ayında oldukça farklı ülkelerden üçer kitap çıkacak ama bunların müjdesini şimdiden verebilirim. İsrail, Çek Cumhuriyeti, Sudan, İngiltere, Japonya, İtalya gibi ülkeleri gezeceğiz bu aylarda. 😊

Yerli edebiyat seçkiniz de hali hazırda mevcut. Peki yerli edebiyatta nasıl bir yol haritası çizdiniz kendinize? Hangi yazarlarla tanışacağız?

Türk edebiyatından ilginç konuları dert edinmiş yazarlarla çalışmak hoşumuza gidiyor. “Gayrimeşru İstanbul” oldukça eğlenceli bir kitap. “Gülümseyin Çekiyorum” da ilginç konuları dert edinmiş kısa hikayelerden oluşuyor. Bu kitabın bir özelliği de 30 Altı serimizin ilk kitabı olması. Bu seri, 30 yaşın altında ilk defa kitabı yayınlanacak olan yazarların kitaplarından oluşacak. Bu seri için dosyalar gelmeye başladı, bir yandan onları da okuyup hızlı dönüşler yapmaya çalışıyoruz. Yakın zamanda bir 30 Altı serisi kitap daha gelebilir. Türk edebiyatından ilerlerken daha önce de söylediğim gibi yazarın popülaritesini değil metnin kendisini önemsiyoruz. Kitaplarımızın sayısı arttıkça nasıl bir damak tadımızın olduğunu daha iyi anlayacak okuyucu.

Türk edebiyatıyla ilgili söyleyebileceğim bir şey daha var. Çok özel bir seri çalışması yapıyoruz şu an, ama şimdi açıklayamam Kasım ayında sadece bu seriyle çıkış yapmayı planlıyoruz.

Edebiyat dışı inceleme kitaplarınızdan da bahseder misiniz rica etsek? En son Beat tarihini anlatan, Kutsal Bir Beat Kitabını yayımladınız. İnceleme alanında önümüzdeki dönemde hangi yapıtlarla karşılaşacağız?

İncelemeler serisinin ilk kitabı “Kutsal Bir Beat Kitabı”. Yine yakın zamanda çıkacak bir inceleme kitabımız daha var. “Gıcık Feminist” adında oldukça sevimli, ilginç anekdotlarla da dolu, okuması keyifli bir kitap. Biz incelemeler serisinde hem okuyucunun ilgisini çekebilecek hem de keyifli okuma sağlayabilecek metinler seçmek istiyoruz. Konunun kendisi kadar anlatım üslubu da önemli. Bu kıstaslarda kitap arayışlarımız devam ediyor. Serinin bu çizgide kalmasını önemsiyoruz.

Türkiye’de yayınevi açmanın ve bu işi devam ettirmenin çok riskli ve zor olduğu iddia edilir, böyle bir durum gerçekten var mı? Türkiye’de yayınevi sahibi olmanın ne gibi zorlukları var?

Türkiye’de iş yapmak her zaman zor. Özellikle dövize endeksli alımlarınız varsa. Kâğıt ve matbaa maliyeti dışında yurtdışından alınan telifler de döviz üzerinden olduğu için sanırım en zor sektörlerden biri de yayıncılık. Bunun dışında dağıtım konusu da tekelleştiği için yayıncılar ciddi dayatmalara maruz kalıyor. Bizim gibi arkasında bir şirket, holding olmayan bağımsız butik yayınevleri için yaşama şansını yakalamak oldukça zor. Okuyuculara ulaşabilmek için yapılan harcamalar kitabın maliyetini de aşınca bu zorluk daha da perçinleşiyor. Kitap için verilen 30 tl insanlara çok gelebiliyor ama oturdukları kafede iki saat geçirdikleri için verdikleri 50 tl gözlerine gelmiyor. Bunu da anlayabilmiş değilim. Maliyeti yüksek getirisi geç ve az olan bir iş baktığınızda. Buna rağmen oldukça da keyifli bir iş. Her gün kitap okumak, kitap düşünmek… Aslına bakarsanız bence asıl mesele insanların kitaba ihtiyacının olduğunu fark ettirmek. İnsanlar bu ihtiyaçlarının farkına vardığında kitaplar da hak ettikleri paralara satılabilir ve yayıncı kitap yayınlarken bugün için geçerli olan pek çok sorunun üstesinden daha rahat gelebilir. Ben hiçbir yayıncının birbirinin rakibi olduğunu düşünmüyorum. Her yayıncı okur kitlesinin artması için mücadele etmeli. Artan okur kitlesi olduğunda zaten benim kitabımı alan seninkini de alacak. Sınırlı bir ihtiyaca yönelik çalışmıyoruz ki. Mesela insanların bir buzdolabına ihtiyacı vardır, buzdolabı üreten markalar birbiri için rakip olur. Ama bir kitaba ihtiyaç duyulması gibi bir konu mümkün mü? 😊

Okuyucu kitlesi arttıktan sonra ancak birbirimize rakip olabiliriz bence. “Hay allah o kitabı ben basmak istiyordum, gördün mü bak onlar basmış” cümlesi şu an için oldukça lüks.

edebiyathaber.net (6 Ağustos 2018)

Yorum yapın