Söyleşi: Menderes Küçük
Yazar Selim Erdoğan’ın yeni kitabı “Sabotaj: Anadolu’da Hazin Bir Komplo Öyküsü” İthaki Yayınları’ndan okuruyla buluştu. Fizikçi Gürler Gür’ün sabotajın yöntemini raporlamak için gönderildiği Konya’da başına gelen trajikomik olayları konu edinen roman, güncel ve politik göndermeleriyle dikkatleri üzerine topluyor. Roman okurları, yaşanan her felaketten sonra üretilen komplo teorileri üzerine düşünmeye davet ediyor. Erdoğan, “Bana öyle geliyor ki komplo teorileri karmaşık dünyayı basitçe açıklamak, içinde olduğun durumun sorumluluğunu başkasına atmak ve kendini iyi başkasını kötü olarak etiketleme fonksiyonlarını bir arada gördüğü için popüler.” diyor.
Söyleşiye “Sabotaj: Anadolu’da Hazin Bir Komplo Öyküsü” romanınızın kısa bir özetini sizden dinleyerek başlayalım?
Elbette. Konya Tuzgölü yakınlarda kurulu bir tesiste, resmi adıyla Berhava İleri Teknolojik Araştırmalar Külliyesi’nde bir patlama olur. Üzerinde çalışılan çok gizli bir proje sabote edilmiş ölenler olmuştur. Meclis bir fizikçiyi Gürler Gür’ü sabotajı yerinde inceleme yapmak üzere soruşturma komisyonuna atar. Gürler Gür’ün görevi bir bilim insanı ve fizikçi kimliğiyle sabotajın nasıl yapıldığını teknik incelemelerle ortaya çıkartmaktır. Sabotaj Gürler Gür ve ailesinin Külliye’de geçirdiği ilginç ama trajikomik bir haftayı anlatıyor.
“ARAŞTIRMA SÜRECİNE İHTİYACIM OLMADI
Böyle bir romanı yazmanıza neden olan gelişmeler nelerdi? Romanın hazırlık sürecinden bahseder misiniz biraz?
Sabotaj için diğer kitaplarımda olduğu gibi bir araştırma sürecine ihtiyacım olmadı. Bütün malzeme karakterleriyle, ip sapa gelmez komplo teorileriyle, fantastik tarihi kitaplarıyla önümdeydi. Bana kalan buradan eğlenceli bir hikaye çıkarmaktı. Bu kitap hem borcum hem ilacımdı. Dünya’yı sağduyudan uzak okumak çok yaygın bir davranış Dünya’da. Kriz dönemlerinde iyice belirgin hale geliyor. En güncel örneği yaşadığımız salgın ve bazılarının bu salgına verdiği tepki. Salgın olduğuna inanmayanlar, salgının gizli örgütler tarafından çıkarıldığına inananlar, aşının soykırıma yol açacağını iddia edenlerden geçilmiyor ortalık. Bunları komik hatta zaman zaman tehlikeli buluyorsanız insanları ikna etmeye çalışabilirsiniz. Ama tecrübeyle sabit ki komplocu zihin ikna edilmeye kapalı bir zihindir. Düz dünyacılara ya da Lozan anlaşmasının yüzüncü yılında yürürlükten kalkacağına inananlara yaptığınız gibi gülüp geçebilirsiniz. Ben mizah yoluyla hesaplaşmayı seçtim. Akıldışılıkla baş etmenin en etkili araçlarından biri mizah çünkü.
Berhava İleri Teknolojik Araştırmalar Külliyesi’nde meydana gelen sabotajı raporlamak için gönderilen Fizikçi Gürler Gür’ün yaşadıkları ülke panoramasını yansıtıyor. Romandan yola çıkarak devlet aklının işleyişine dair neler söylersiniz?
Devlet aklı diye soyut bir şey var mı? Devleti yönetenlerden bağımsız bir devlet aklı var mı? Bazılarının son sığınağıdır bu. Bir yerlerde devletin özü vardır. Bu gizli ruh olup biteni görür. Sonunda doğru adımı atar. Ben böyle bir şeye inanmıyorum. Devletin aklı gayet görünürde onu yönetenlerin aklıyla sınırlıdır. Bütün Dünya’da faizler yükselme eğilimine girmişken faiz düşürebilecek bir akıldan ötesi yok. Elbette bir devletin arşivi vardır, onlarca yıl çalışanlarının hafızası vardır ve bu hafıza yeni gelenlere aktarılır. Ama liyakatı toptan ortadan kaldırırsanız o hafıza da felç olur. Monşer diye aşağılanan insanlar yerine sağdan soldan birbirinin akrabası büyükelçiler atandı dış temsilciliklere. Onlarca yüzlerce yılda oluşmuş dengelerin bir nedeni vardır. O dengeleri gözetmeyen, sağa sola fütursuzca yapılan hamlelerin bedelini ağır bir şekilde ödüyoruz şimdi.
“Çinliler daha çok kıskanıyor.”, “Affedersin Ermeni asıllıymışsın da.” romanda yer alan bazı diyaloglar… Ülke gündemini yakından takip edenlerin yabancı olmadığı diyaloglar… Diyaloglarınızı oluştururken güncel ve politik meselelerden nasıl besleniyorsunuz?
Ülkenin başına gelen her türlü olumsuzluğun dış güçlere, gizli servislere, faiz lobisine vesaireye yüklenmesi neredeyse bir refleks artık ülkemizde. En aklı başında olanlar bile zaman zaman “tamam dış güçler var ama sen de izin verme kardeşim.” diyebiliyorlar. Bu arada dış güçlerin olmadığı iddiasında değilim. Türkiye nasıl diğer ülkeler için dış güçse diğer ülkeler de Türkiye için dış güç. Bahsettiğim 1999 depremini ülkenin üzerinde bulunduğu tektonik levha yapısına, tarihine falan bakmadan uydulardan gönderilen radyo dalgalarına bağlayan naiflikte dış güç söylemi. Artan fiyatlardan marketleri araç olarak kullanan gizli örgütleri sorumlu tutan komiklikteki iddialar. Komplo teorileri ne yazık ki yalnız gelmiyor. Bunlara inanmaya teşneyseniz paketi ırkçılıkla alıyorsunuz. Ermeni, Rum asıllı olmak doğrudan şüphe duymanız için yeterli oluyor. Bu ülkenin vatandaşı olan Rumlar kilise açmak isterse mesela “iyi de onlar Yunanistan’da camiye izin veriyor mu?” gibi bir itiraz pek çok kulağa o kadar tuhaf gelmiyor. Bu grupların adları anılırken bazıları gerçekten de affedersiniz diyor ayrıca.
“Berhava İleri Teknolojik Araştırmalar Külliyesi”, “Müdmin Eyüp Çelebi Merkezi”, “Tıbb-ı Manevi Araştırmaları Merkezi”, “FHM Füzyon Hacamat Merkezi”, “Sıçankulağı Araştırma Labaratuvarı” romanda geçen bazı kurum isimleri… Ne kadar romandaki kurgusal mekanlar olsalar da isimlerine baktığımızda ülkeyi yönetenlerin bilimsel meselelere yaklaşımını özetler nitelikte… Bu mekanlara isim belirlerken nelere dikkat ettiniz?
Kitapta sıçankulağı ve hira bitkisiyle ilgili araştırmaların yapıldığı bir laboratuvar var. Bu bitkilerin özellikleri İbn Baytar’ın Sabotaj’da anılan kitabından aynen alınmıştır. Bu kitabın Türkçeye çevriltip basına tanıtma işini de Cumhurbaşkanızın eşi Emine Hanım yapmış, kitaba ve içindeki bilgilere övgüler dizmiştir. Dediğim gibi malzeme olduğu gibi ortadaydı.
“KOMPLO TEORİLERİ YİRMİ BİRİNCİ YÜZYILIN İCADI DEĞİL”
Yaşadığımız sorunlar karşısında yetkililer sorumluluk almak yerine “komplo teorileri”ne ve “dış güçler” söylemine sarılıyor. Belli oranda günü kurtarıyorlar ama daha sonra yaşanacakların temelini de atıyor. Sizce bu sözlere ne zamana kadar itibar edilecek?
Bu konuda insanlıktan çok ümitli değilim. Komplo teorileri yirmi ya da yirmi birinci yüzyılın icadı değil. Tarihte ne kadar geriye giderseniz o döneme özel komplo teorileriyle karşılaşıyorsunuz. Belki insan doğası bunlara yatkındır. Bana öyle geliyor ki komplo teorileri karmaşık dünyayı basitçe açıklamak, içinde olduğun durumun sorumluluğunu başkasına atmak ve kendini iyi başkasını kötü olarak etiketleme fonksiyonlarını bir arada gördüğü için popüler. Hatta belki karmaşık, anlamsız ve sıkıcı hayatı filmleştirdiği için eğlenceli de. İnsanlıkla beraber var olmaya devam edecekler belki de. Keşke hepsi en azından bugün için düz dünyacılar kadar marjinal olsaydı.
edebiyathaber.net (8 Kasım 2021)
“Selim Erdoğan: “Devletin aklı, onu yönetenlerin aklıyla sınırlıdır.”” üzerine bir yorum