Kadıköy Belediyesi Tarih, Edebiyat, Sanat Kütüphanesi ve Kültür Merkezi’nde her Perşembe akşamı düzenlenen “Edebiyat Konuşmaları” etkinliğinin bu haftaki konuğu Selim İleri idi. MSGSÜ Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Seval Şahin, edebiyatımızı ve kendi eserlerini tüm gerçekliğiyle ele alan ünlü yazarla samimi ve keyifli bir söyleşi gerçekleştirdi.
“Sınırları zorlamaktan yana olan bir yazarım. Eserlerim giderek klasik anlatı türünden uzaklaşıyor,” diyen yazarın, söyleşi boyunca kurduğu pek çok cümle, edebiyat tarihimiz açısından büyük önem taşıyordu.
Seval Şahin’in; “Edebiyatınız gittikçe yalınlaşmaya başladı ve belleğiniz somut bir karaktere dönüştü,” yorumu üzerine yazar; insanın gençlik yıllarındaki coşkulu üslûbunun yaşla birlikte başka boyutlara dönüşüp farklı bir nitelik kazandığı gerçeğini dile getiriyor.
Yıllar öncesinde Peyami Safa’nın “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu”nu başucundan ayırmadığını vurgulayan yazar, üslûpta etkilenmeler olabildiği gerçeğini samimiyetle itiraf ediyor ve “Eserdeki gibi kısa, kesik cümleleri başlangıçta ben de kullanmışım. Etkilenmeden yazar olunduğuna inanmıyorum. Yaş aldıkça etkilenilen yazarlar değiştiği için üslûp da değişiyor,” diyor.
Ünlü yazarın ince düşünceli ve âdil olmaya özen gösteren yanı, bir kez daha karşımıza çıkıyor. Bu yıl tüm yarışma jürilerinden ayrıldığını belirten yazar, edebiyat ödüllerinin ülkemizde bir yanlış olduğuna inandığını belirterek üç ayda altmış kitap okumanın imkânsız olduğunu, kendisinin de zaten son yıllarda yeni edebiyatı pek takip edemeyip daha çok eskiyi okuduğunu vurguluyor.
Okuduğu kitapları ve onların yazarlarını yazdığı konusu açıldığında ise bunun bir vicdan borcu olduğunu ve onların okura yeniden hatırlatılması gerektiğinin altını çiziyor Selim İleri. Klasik edebiyatımızı, eski yazarları ve resmî edebiyat tarihi içinde görmezden gelinen yazarları günümüzdeki popüler edebiyatla karşılaştıran İleri, eski yazarların hakkının yenmesini utanç verici buluyor ve okuru onları okumaya heveslendirmeyi bir görev bildiğini vurguluyor: “Hem onları kurguya dahil edip hem metinler üretiyorum. Son yirmi otuz yıldır çığrından çıkmış bir yayın olayına karşı koymak, onların haklarını savunmak için yer veriyorum. Bu bir nevi görev ve beni mutlu kılıyor,” sözleriyle topluma önemli bir mesaj veriyor.
Bir yazarın metinlerinde yazar figürünün yer alması konusunda ise İleri; kurmacanın lezzetli yanları olduğu kadar yazarın kendisini başkası gibi gösterip yazmasına benzer yapay yanları da olduğunu, oysa açıkça yazarın kendi adını kullanarak metni ortaya çıkartmasının yapaylıktan uzak kalınmasını sağladığını düşünüyor: “Böylece, okurla kurmak istediğim, mektup arkadaşlığı gibi bir şey; imza farklı değil,” şeklinde konuya açıklık getiriyor. Batı’da bunun örneklerinin görüldüğünü belirterek 20.yy edebiyatında yazarların, kendi kişisel verilerini kullanma tekniğini tercih ederek yapaylıktan kurtulmaya çalıştıklarını da ekliyor.
Edebiyatımızda toplumdaki sınıfları anlatmanın farklı bir şeklini kullandığı konusunda ise ünlü yazar; araştırma ve inceleme sonucu farklı bir üslûp kullanma imkânı olduğunu söylüyor. Bu konuda misal; İktisatçı, Hukukçu, Düşünce adamı Prof. Dr. Sabri Ülgener’den çok yararlandığını, örneğin Divan Şiiri denince sadece akla gelen saray ve çevresi olmadığı gerçeğine Sabri Bey’in kitaplarında rastladığını dile getiriyor. Burada Nabi’nin ekmeğe gelen zam karşısında verdiği tepki gibi ilginç verilere rastladığını belirtiyor.
Üslûp konusunda her daim mükemmeli aradığını bildiğimiz Selim İleri, bu konuyu gazetecilikle örneklendirerek aydınlatıyor: “Direkt gazeteci yazarlar var bir de Attila İlhan, Oktay Akbal, Falih Rıfkı, Peyami Safa gibi edebiyatçılıktan gelenler var. Onlar, ele aldıkları güncel bir siyasi meseleyi bile edebî dilin imbiğinden geçirmişlerdir. Örneğin Refik Halit’in kırk elli yıl önceki üslûbu hâlâ eskimemiş. Benim çabam da bu yönde oldu,” sözleriyle edebiyat dünyasında kalıcılığa ve mükemmele ulaşmanın ipuçlarını veriyor.
Söyleşinin sonunda ise Selim İleri, başta Seval Şahin’in çabalarıyla “Cingöz Recai” adlı polisiye serinin sansürsüz ve eksiksiz, yazarının kaleminden çıktığı şekilde ilk kez yayımlandığı duyurusunu yapıyor ve “Bence Türkiye’deki en büyük edebiyat olayı budur,” diyor. “Cingöz Recai” bildiğimiz üzere Peyami Safa’nın, geçimini sağlamak üzere kırk yıl boyunca “Server Bedi” takma adıyla yazdığı bir polisiye seri. Bu arada yine Selim İleri’nin de desteğiyle Peyami Safa’nın yayımlanmamış on yeni kitabının bulunduğu ve onları da yayıma hazırladıkları müjdesini alıyoruz Prof. Dr. Seval Şahin’den.
edebiyathaber.net (11 Kasım 2019)