1. Neden çocuklar için yazıyorsunuz?
Çocuğun kendine has bir dünyası vardır. O dünya ve dünyasındaki kurgu içinde o kadar mutludur ve her şey o kadar mümkündür ki onun mutluluğuna, umuduna,yaşam sevincine ortak olmak istersiniz. Büyüdükçe uzaklaştığınız çocukluğunuza yaklaşmak istersiniz. Bunu kısmen, çocukların dünyasına dâhil olarak gerçekleştirirsiniz. Onlarla oyun oynamak, sohbet etmek, kitap okumak ve onlar için kitap yazmak çocuklarla birlikte mutlu olduğunuz en keyifli anlardandır. Bunu, çocuk kalmaya çalışmak veya çocuklaşmak değil de çocuk gibi bakabilmek, onlar gibi görebilmek, çocuk gibi dokunabilmek ve mutluluğu çocuk tadında yaşayabilmek için yaparsınız. Kurguladığınız dünyayı yazarken haz almak bu hazzı sonuna kadar yaşayabilmek, yazdıklarınızı okuyarak sizin dünyanıza dâhil olan çocuklarla beraber çocuk olabilmek için yazarsınız. Her şeyin mümkün olduğu bir dünyada yaşamak, üstelik çocuklara birlikte…
2. Okuduğunuz ilk çocuk kitabı hangisiydi? Sizde ne gibi izler bıraktı?
Hatırladığım ilk çocuk kitabım Gulliver’in Gezileri’ydi. Seyahat etmenin ne kadar muazzam olduğunu düşündüğüm ve onun getirdiği maceralara atılmanın vereceği heyecana tanık olduğum ilk kurguydu. Okurken ne hissettirdiğini tam olarak hatırlamıyorum ama iz bıraktığını kesinlikle söyleyebilirim. Yaşananlar ne kadar şaşırtıcı olursa olsun, gerçeklik algımızı zedelemeden anlatılıyorsa bizler onu bir o kadar inandırıcı buluyor ve keyifle okuyoruz. O kitabı çok seviyor olma nedenlerimden birinin bu olduğuna eminim. Bir diğer nedeni beni doğayla yaklaştırması…
Çocukken evimizin bahçesinde çok zaman geçirdim. Çimlerin üzerine uzanır, otların arasında hızla ilerleyen karıncaları veya karahindibaya tırmanan uğur böceklerini izlerdim. Bahçedeki bitkileri adından değil, şekli ve renginden, esintiyle nasıl hareket ettiğinden ve nasıl koktuğundan tanırdım. Hepsini kafamda çizmiştim, bana öğretildiği için değil, hepsi aklımda günden güne oynanan macera hikâyesinin bir parçası olduğu içindi bu.
Çim karışık bir ormandı. Karahindiba bir gözetleme kulesiydi. Bitkilerin yaprakları köprülerdi ve böcekler vahşi, büyük bir hayatın parçasıydı. Bu gözlemler ve kurguladığım dünya çevremdeki her küçük ayrıntıyı canlı kıldı. Bu canlılığı gördüğüm, hissettiğim, okuduğum ve şahit olduğum her hikâyeden etkileniyorum. Gulliver’in Gezileri bu canlılığı hissettiren ilk öykülerdendir.
3. Bu kitabı keşke ben yazsaydım, dediğiniz bir kitap oldu mu?
Dr. Seuss’un neredeyse bütün kitaplarını çok severek ve “Ah, bunu daha önce ben nasıl düşünemedim?” diyerek okurum. Loraks, Yeşil Yumurta Salam gibi kitaplar henüz filme dönüştürülmeden önce onları okuyabildiğim için kendimi şanslı görüyorum. O’nun kitaplarında melodik bir hikâyeleştirmenin ötesinde bir derinlik var. Onun bir aktivist ve eğitimci olması, kurguladığı ve anlatmaya çalıştığı dünyayı daha önemli kılıyor. En çok da O’nun kahramanlarının kusurlu olmasını seviyorum. Tüm çağların mükemmellik anlayışına kafa tutan, komik, kusurlu ve sıradışı kahramalar. Bu kahramanlara benzeyenleri arayıp bulmaya ve yazdığım öykülere misafir etmeye çalışıyorum. Son kitabım olan “Dinozorlar Kuru Yemez” deki kahramanımız tam da böyle biri. İnatçı, komik, hepimiz gibi hatalar yapabilen bir çocuk…
4. Çocuklara yönelik kitaplardan en son hangisini okudunuz? Kitapla ilgili düşüncelerinizi kısaca belirtebilir misiniz?
Bu güne nasıl okumadım diye hayıflandığım kitap çoktur. Zamanın sınırlı olmasına karşı okunacak kitapların çok almasını bir adaletsizlik olarak görüyorum. Ancak, her fırsatta bu durumu değiştirmek için okumaya çalışıyorum. Son okuduğum, Yaşar Kemal’in“Filler Sultanı İle Topal Karınca” kitabı bunlardan biridir.
Kitapta bir halk masalından yola çıkılarak güç ve haklılık arasındaki ilişki anlatılıyor. Filler Sultanı devasa gücüne güvenerek, haklı ya da haksız olmayı önemsemeden karıncalara savaş açıyor. Bu gücünü ve kudretini küçücük karıncalar üzerinde deniyor. Ancak işler hiç de beklediği gibi gitmiyor. Güçlerini birleştiren karıncalar haksızlığa boyun eğmeden filler sultanlığını deviriyor.
Yaşar Kemal’in muazzam kurgusu ve yeteneğiyle yoğrulmuş bu kitabı okuduğumda “Umut Etmek” ve “Direnmek” sözcüklerinin anlamı üzerinde bir kez daha düşünür oldum.
Çocuklarla birlikte atölyede çalışırken bu sözcükleri onlarla düşünmeye, konuşmaya ve tartışmaya çalışıyorum. Kitaba çocuk gözüyle baktığımda elde ettiğim ana fikir, “Çocuk olabilirim, küçük bir cüsseye sahip olabilirim, yetenek ve donanımlarım bir yetişkinin becerileriyle yarışamayabilirim ancak güçlüyüm. Sahip olduklarımın farkına vardığım kadar ve onları koruduğum kadar güçlüyüm. Hayallerim ve umutlarım kadar büyüyebilirim.” oluyor. Bu ana fikir bile çocuklarla vakit geçirmek için başlı başına bir neden değil mi? Çünkü çocuklardan öğrenecek çok şeyimiz var…
edebiyathaber.net (23 Şubat 2022)