Söyleşi: Pınar Yılmaz
Derin Uykular Tatlı Rüyalar, Büşra Kaygın Gafarov’la birlikte, Günışığı Kitaplığı’ndan yayımlanan yeni kitabınız. Hayal dünyası zengin bir çocuk üzerinden kurgulanan hikâyenin temelinde “iklim krizi/küresel ısınma” konularına dikkat çekiyorsunuz. Bu konuları “özellikle” işlemenize sebep olan etken/şey ne oldu?
Günışığı Kitaplığı’ndan 2020’de çıkan ilk kitabım Çok Uzak Bir Deniz. Orada da, Derin Uykular Tatlı Rüyalar’da anlatılan aynı coğrafya var. Orada anlatılan, doğal güzellikleri, zenginlikleri, çeşitlilikleriyle büyüleyici bir coğrafya. Aradan geçen bu birkaç yıl içinde çarpıcı ve hızlı bir değişim yaşandı. Çok Uzak Bir Deniz’in “deniz”i Van Gölü ciddi bir kuraklık ve kirlilik tehdidi altında. Tatvan’da geçirdiğim on yılı aşkın zamanda o eski görkemli karlardan da eser yok. Ben bu kitabı, birkaç yıldır Anadolu’nun farklı köşelerinde kış aylarında ayılarla ilgili eğlenceli müzikler ve komik görüntüler eşliğinde verilen haberler üzerine yazmaya karar verdim. Havalar yeterince soğumadığı, o eski karlar yağmadığı için strese girip kış uykusuna yatamayan, ortalıkta yiyecek arayan, şehre inen ayılardan bahsediyorum. Ana akım medyanın görevi, gözünüzün önündeki apaçık gerçekleri bile sulandırıp yalanlar üretmek, relalitenin üzerini örtmek. Oysa yalanın, sıradanlığın, gündeliğin içinde sıkışmış insanlar olarak bizler, yolumuzu yalnızca hikâyeler sayesinde bulabiliyoruz. Dünyayı anlamak, anlatmak ve değiştirmek için hikâyelere tutunmak zorundayız. İnsanlara yeni bir hikâye vermeden onları değişime inandıramazsınız. Bize kim olduğumuzu anlatan, nerede durduğumuzu hatırlatan, umuda ve değişime dair bir hikâye… Ben bu kitapta, tam da kitabın adının düşündüreceği gibi insanlara keyifli masallar anlatıp tatlı rüyalara daldırmaya değil, uykularımızı kaçırması gereken bir gerçekle yüzleştirmeye, onları derin uykularından uyandırmaya çalışıyorum. İyi ve gerçek bir hikâye anlatarak insanların, en çok da çocukların dikkatini iklim değişikliği ve küresel ısınma konusuna çekmek niyetim. En eski çağlardan beri hikâye anlatıcıların iddiasını tekrarlıyorum: Size bir hikâye anlatıyorum, bana güvenin!
İklim değişikliğinin hayatımıza, doğaya olan etkileri her geçen gün daha da hissedilebilir hâle geliyor. Böyle bir hikâyeyi kaleme almanız, bu konudaki fikirlerinizi ve çocuklarda oluşturabileceğimiz bilinç hakkındaki görüşlerinizi de merak ettiriyor.
Kitabın sonunda, hikâyesi anlatılan sevimli ayıcıkların sorunuyla ilgili zeki, esprili ve biraz da gizli anlamlı bir çözüm var ama gerçek hayatta sorunlarımız yazarların bir kalem hareketiyle kıvırdıkları gibi çözülmüyor, ne yazık ki. Günışığı Kitaplığı’nın 3-8 yaş aralığı için yayınladığı bu kitabı ben, büyük ihtimalle henüz okuma yazmayı bilmeyen o küçük çocuğun yanı başında, kitabı onun için okuyan anne veya baba için de yazdım aynı zamanda. Bizler, sokaklarda, bahçelerde, doğayla iç içe büyüyen son şanslı nesil olabiliriz. Yürekten dileyelim ki öyle olmayalım. Çünkü bu çok büyük bir vebal, tarihî bir sorumluluk. Çocuklarımıza borçlu olduğumuz sağlıklı, temiz, doğal bir gelecek konusunda duyarlı olmak ve harekete geçmek zorundayız. Sait Faik’in “Son Kuşlar” öyküsünün sonunda acıyla uyardığı gibi, “Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikâyesi.” diyerek de işin içinden çıkmak için artık çok geç. “Doğadaki son çocuk” için hikâyeler de işe yaramayabilir!
Derin Uykular Tatlı Rüyalar, minikler için kaleme alınmış bir kitap. Kitap okumanın soru sorduran, merak ettiren yaratıcılığı ve hayal gücünü besleyen yanını metnin tamamında hissedebiliyoruz. Bu noktada sizlere, farklı yaş gruplarına da yazan bir yazar olarak nelerden beslendiğinizi öğrenmek isterim.
Büyük sanatçıların, ilk çocuk sorularına dönmekten başka bir şey yapmadıklarını düşünüyorum: Nereden geliyorum? Nereye gidiyorum? Neden buradayım? Hayatın anlamı, amacı, esrarı, ne? vb. Büyük sanatçılar çocuk gibi düşünerek hayata dair en temel soruları sorabilenlerdir. Yediden yetmişe, gerçek hayattan bağımsız olarak bize “içimizdeki çocuk”un sesini getirirler. Bana göre, yetişkinlerin hayata dair çok şeyi kanıksamış, çok şeye uyumlanmış bakışı, sıradan veya ortalama sanatçıların en büyük paydası. Çocuğun şaşıran, merak eden, hayran olan bakış açısıdır beslendiğim temel kaynak. Çocukluktan bu yana hayatı kitaplardan öğrenmiş biri olarak, gerçek hayata dair çok önemli deneyimlerim, zengin bir yaşantım olduğunu iddia edemem. Filmler, müzikler, resimler ve kitapların dünyasındaki hayat, bana yaşadığımız hayattan daha sahici gelir. Bir Van Gogh resmi, yürüyüşe çıktığım sıkıcı, bunaltıcı, ışık oyunlarından yoksun, renksiz bir öğle sonrasından daha gerçekçidir benim için. Bir Tarkovski filmi, bir Kafka hikâyesi, bir Einaudi bestesi dışarıdaki yaşantıdan çok şey söyleyebilir. Kitaplarımı bu bilinçle ve buna inanarak yazarım. Derin Uykular Tatlı Rüyalar’da olduğu gibi, ayıların tavan arasında yaşamadığını söyleyen kitaplara da sırt çeviririm! Her kitap başka kitapların taklidi olduğuna göre, taklidini ürettiğim kitapları bulma zevkini sevgili okurlarıma bırakmak istiyorum. Ama ben en çok, hayatın hiç bitmeyen, gürül gürül akan yaratıcı nehrinin kollarından mitosların, efsanelerin, masalların, özetle insanlığın ortak bilinçdışını oluşturan en derin sularında yıkanmayı seviyorum.
Asıl alanınız akademisyenlik. Kitapların içinde olsanız da çocuk kitaplarının dünyası oldukça farklı. Bu alanda çalışırken kendi alanınızdan fayda sağladığınız veya birbirinizi beslediğiniz noktalar oldu mu? Bunlar nelerdi?
Akademide olmak, benim için, yazıya en yakın durabileceğim yerde çalışmak anlamına geliyor. Daha fazla, daha büyük anlamlar yüklemiyorum. Ama geçen yıllarla beraber, militarizm gibi, milliyetçilik gibi yetişkinler için bile en sevimsiz, en ağır sayılacak konularda çalıştıkça ve diğer yandan yetişkinler için hiçbiri yayımlanmayan romanlar yazdıkça, çocuk edebiyatının olağanüstü bir tarafını keşfettim.
Peki, ben bu gerçeğe ne zaman uyandım? Bir gün, “Adaletsiz padişahın canavar girsin köşküne” diyen Âşık Mahzuni’yi dinlerken canavarlar etrafımı sardılar. Ve böylece ejderhalar, yattıkları dağ zirvelerinden kalkıp karanlık gecelerin içinden kıvrılarak, hırlayarak, uğuldayarak yazdığım satırların arasına sızdılar…
Size bir hikâye anlatacağım, bana güvenin!