Seran Demiral: “Toplumun ihtiyaçları çerçevesinde teknoloji geliştiği gibi, teknolojinin toplumu şekillendirdiği muhakkak”

Şubat 21, 2024

Seran Demiral: “Toplumun ihtiyaçları çerçevesinde teknoloji geliştiği gibi, teknolojinin toplumu şekillendirdiği muhakkak”

Söyleşi: Nilgün Çelik

Seran Demiral’ın Eksik Parça Yayınlarından bu yılın ocak ayında çıkan  çocuklar için yazdığı Ayrımcı Robot ve yetişkinlere hitap eden 2022 yılında çıkan Sanal Kent üzerine konuştuk.

Seran Hanım söyleşimiz Ayrımcı Robot ve Sanal Kent adlı iki eseriniz üzerinden olsa da sizi biraz daha tanımak isteriz. Bilimkurgu türünde çocuk ve yetişkin edebiyatına katkı sunuyorsunuz. Aynı zamanda akademisyensiniz. Biraz bize bu başlıklardan bahseder misiniz?

Elbette. Kendimi kısaca tanıtacak olsam “okuryazarlık uğraşı veren birisi” derdim. Bilimkurgu merkeze koymayı sevdiğim tür ama yazdıklarım bilimkurguyla sınırlı değil: hem yetişkinlere hem çocuklara yönelik türden bağımsız olduğunu iddia edeceğim eserlerim var aslında. Hatta şimdiye kadar ilk gençlik çağına yönelik yayımlanan Parmak Uçları, Hatırla, Likya’nın Şarkısı, Kafası Karışıklar serisi, son olarak TaTuTa’ya Yolculuk isimli kitapların hepsi gerçekçi romanlar; çoğu da dünya meseleleri etrafında şekillenen kurgulara sahip diyebilirim. Ben sadece anlatarak hayatta kalmaya çalışıyorum, bilimkurgu anlatı araçlarım arasında en güçlüsü olduğu için ona verdiğim değer başka.

Akademisyenlik gömleğimin de kurmaca yazmamdan çok ayrı bir yanı olmadığını söyleyeyim. Okuyup yazarak, araştırıp öğrenerek, insanlardan öğrendiklerimi insanlara anlatıp paylaşarak var olabileceğim bir alan olduğu için burada olmaya gayret ediyorum. Başka yollar da vardır elbette ama şimdilik kurmaca yazarlığımla akademik kimliğim arasında dengeli ve iş birliği içinde bir ilişki olduğunu söylemem mümkün. Çocuk ve gençlerle sahadayım, onlarla sanat ve felsefe odaklı eylemler içindeyim, yani yazdığım makaleler, kurgu dışı eserler de yazarlığımdan, ilgi duyduğum alanlardan ve elbette çocuklardan bağımsız değil.

Ayrımcı Robot, çocukların hayal gücünü ve merak duygusunu tetikleyen bir kitap. Kahramanınız Metin de çok meraklı. Dillerin yapılarındaki ayrımcılığı öğrenirken yapay zekanın da bu ayrımcılığı yaptığını şaşırarak öğreniyor. Yapay zekanın bu ayrımcılığını kahramanlarınızın da bahsettiği gibi cinsiyetçi yazılımın sonucu mudur?

Bu konunun uzmanı değil meraklısı olduğunu söyleyerek başlayayım. Yapay zekanın nasıl düşündüğü ya da ürettiği konusunda ortalama meraklı bir okur kadar bilgim var. Baktığım, düşündüğüm yerden yapay zekanın ayrımcı dil ürettiğini iddia etmiyorum, Metin’in karşılaştığı durumda olanı anlatıyorum. Mesela arama motorunun tek tek bilgileri işlemesiyle birden fazla cümle yazıldığında nasıl farklı davrandığı üzerinde duruyor, cinsiyetçi yazılım ifadesini kullanmak doğru olsa bile, bunun eskiliğini hatırlamakta yarar var. Kitapta yer vermiyorum ama bugün hepimizin kullandığı ChatGPT she/he olarak zamirleri cinsiyetlendirmek yerine bilmediği takdirde They zamiriyle cümle kurma eğiliminde mesela. Google Translate ise hâlâ Seran Demiral ile ilgili bir bilgiyi İngilizceye çevirmeye kalktığında “yazar” ifadesiyle karşılaştığı için “he” olduğuma hükmediyor. Bu ayrımcılık toplumda olduğu gibi orada da ya da sorduğunuz haliyle, insanda olduğu gibi YZ’da da var demek ki. İyi yanından bakalım: Değişiyor, toplum da teknoloji de.

Yapay zekâ hayatımıza kısmen girdi, robotların her alanda çalışmasıyla daha da çok girecek. Peki robotlar günümüz insanının yaşadığı her türlü “ayrımcılığı” devam ettirecek mi sizce? Bu sorun sizce çözülebilir mi? 

Az önceki sorunuza verdiğim iyimserlikle devam etmekten yanayım. Toplumun ihtiyaçları çerçevesinde teknoloji geliştiği gibi, teknolojinin toplumu şekillendirdiği muhakkak. Bu ikisi arasındaki ilişkinin ayrımcılık yerine kapsayıcılığı, eşitliği üretebilmesi içinse sanırım teknoloji kadar sanat ve kültür üreticilerine de iş düşüyor.

Boğaziçi Üniversitesinde Bilgisayar mühendisi bir genç yapay zekâ ile ilk Türk çocuk kitabını yazdı. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Doğrusu bilmiyordum. Şahane, heyecan verici bir haber bu! Mutlaka okumak isterim, mühendis bir gencin edebiyata ilgi duymakla kalmayıp bilhassa çocuk kitabı yazmasıysa ayrıca takdire şayan bence. Benim “yapay zekayla yazma/yapay zekaya yazdırma” konusunda çelişkim telif ile, bununla bağlantılı olarak etik bir yerden aslında.

Sözgelimi ben yapay zekayı bilmediğim bir dilden çeviri yapmak için kullanıyorum, YZ demeyeyim -onunla ilgili de tartışmalar var zira- chatGPT gerçekten müthiş icat, İngilizce yazdığımda dilbilgisi kontrolü yapmasını da rica ediyorum kendisinden. Fakat yazdığım eserin bana ait olması, benim kalemimden çıkması önceliğim olduğu için anlatımımı bozacak bir düzeltme yapmasına hiç izin vermiyorum. Mutlaka kontrol bende olacak şekilde yardım alıyorum (burada bir parantez açıp “dijital asistan” kavramını da tartışmaya dahil etmeli aslında. Şu anda ChatGPT’nin işlevi çoğumuz için bu). Metin beni ben yapan yer çünkü, bana ait olan alan aynı zamanda. Ama acaba herkes böyle kullanıyor mu? Eğer yapay zekâ ile işbirliğiyse, telif ortak demektir, ama yapay zekadan bir şey yazmasını istediğinizde direktifleri vermiş olmak o eserin üzerinde hak sahibi olduğunuz anlamına gelir mi? Ben işin bu kısımlarını sorgulamayı seviyorum.

Kendinizi bilimkurgu türüne neden daha yakın bulduğunuzu merak ediyorum.

Tam da anlattıklarımdan ötürü. Zihnimi çalıştıran, bana soru sorduran, gelecek ve hatta şimdi buradaki başka dünyaların imkanlarını, farklı toplum tahayyüllerini olanaklı kılan şey bilimkurgu. İyi ki var!

Sanal Kent’le bugüne güçlü göndermeler yapıyorsunuz. Distopik sanal kent (Bina), oluşagelen olaylar ve kahramanlarla yavaş yavaş ormanı istila ederken, ormanda yaşayanların “ilkel” ve “masum”, bilge seçiminde ise ikiye üçe bölünen bir toplum olduğuna dikkat çekiyorsunuz. Türkiye gündeminden çok uzak bir manzara değil. Bu kurguyu yazmanıza sebep bozulan eko sistem günden güne bozulurken günümüzdeki siyasi olaylara dikkat çekmek miydi?

Siyasi olaya dikkat çekmenin bir adım ötesine gidip Aristoteles’in ifadesiyle insanın “politik bir hayvan” olduğunu hatırlatmak isterim. Yazarken sosyal ve siyasal olanın etkisinden kurtulmamız mümkün değil bence. Ya da benim ilgilendiğim edebiyat o değil. Mesela tamamen bireysel buhranlara odaklanan bir metin beni sıkar, ben mutlaka o bireysel sorunun kaynağını ya da yansımalarını görmek isterim. Haliyle okumaktan keyif alacağım bir şeyi yazıyorum. Kent, mimarlık arkaplanımın da etkisiyle üzerine kafa yorduğum alanlardan biri. Ekoloji ise kaçınılmaz olarak üzerine düşünüp yaşamımı şekillendirmem gereken bir konu. Bütün bunların kesişiminde Sanal Kent, ilkel ile gelecek, binalar ile ormanlar, son derece basit kavramlarıyla aslında karmaşık tarihselliğimize ve mevcut toplum yapımıza diyalektik bir okuma gibi.

Eseriniz, içinde bulunduğumuz ama sıradanlaştırdığımız düşüncelere yeniden bakmamızı sağlıyor. Kurgunuzda “Orman” ı yaşadığımız bugüne eş tutup, gelişmekte olan teknoloji ve bizim tüm insani değerlerimizi ortadan kaldıracak, mekanikleştirecek, kendine dönüştürecek olanın da “Sanal Kent” olduğunu düşünüyorum. Bahsettiğiniz gibi gelecekte böylesi bir “tehlike”yi gerçekten öngörüyor musunuz? Zamanla “insan”lık yok olacak mı? Eseriniz şimdiden alternatif bir geleceğe mi işaret ediyor?

Orman aslında hem geçmişi hem de alternatif bir ütopyayı temsil ediyor bana sorarsanız. En azından ben yazarken öyle düşünmüştüm, okurun yorumu onu yeniden üretiyor elbette. Teşekkür ederim. Bugüne en yakın olan yer aslında Kentlerle Binanın kesişimi. Bina yakın geleceğimiz gibi geliyor bana, bütün o yalıtılmışlığı, sterilliği, konformistliğiyle – ama en kötü yanıyla, insanları tektipleştirmesiyle. Kullandığımız cihazlar, üretirken bile bize eşlik eden YZ… YZ yaratıcılığı artırır da öldürür de mesela, tam da az önce sıraladığım örneklerdeki ayrımlarla. Bir tehlikeyi işaret ettiğimi söylemek mümkün bu açıdan, Binalaşmamak için bir uyarı var romanda. Fakat romanın açık uçlu sonu bana daha cezbedici geliyor, nihayetinde bir çeşit ütopyaya evrilen ve farklı alternatif gelecekler vaat eden bir tarafı var bence Sanal Kent’in, sanal kısmı tam da orada başlıyor zaten. Romana ismini veren Sanal, metnin sonunda açılan yeni bir kapı. Metaverse gibi bir şey değil ama, tam da bu dünyada, bireysellikler ve farklılarla açılan bir kapı. O yüzden heyecan verici.

Son dönemde dikkat çeken ekokurgu ile okurun doğaya dikkatini çekmek sizce yazarın görevi olmalı mıdır? Çevre krizini edebiyatla aşabilir miyiz?

Edebiyata bu kadar işlev yüklemeye gerek var mı bilmiyorum. Daha önce bir yerde edebiyatın sosyal pedagojiyle ilişkisinden bahsettiğimi hatırlıyorum, hâlâ aynı düşüncedeyim, edebiyat insanı olduğu kişi yapar, besler, dönüştürür, başka hayatların deneyimini sunarak olumlu anlamda olgunlaştırır -Pessoa’yı hatırlayın, olgunlaşmanın çürümek anlamına da işaret ediyordu- öte yandan krizleri edebiyatla değil politikalarla aşarız. Sanat politik olmalıdır fakat siyasetin sanatla ne kadar şekillendiği başka bir tartışmayı gerektiriyor herhalde.

Bilimkurgu yazarı olarak, Sanal Kent’te İnsanlığı bekleyen sorunların altı çiziliyor. Metropollerde nefes almak için tüplerle dolaşma ihtimalimiz bile var elimizdekini koruyamazsak. Bu anlamda eseriniz çok önemli. Teknolojinin, rantın bizi esir almaması ve insanca yaşamak için siz neler öneriyorsunuz?

Çok teşekkür ederim nazik sözleriniz için. Ben değil aslında çevre bilimciler, aktivistler o kadar çok öneride bulunuyor ki. Bireysel değil devletler ölçeğinde, hatta küresel olarak alınması gereken önlemler var mutlaka. IPCC raporlarını takip eden, dikkate alan kaç karar verici var acaba dünyada? Bunlar önemli ama bizim sohbetimizin ötesine taşacak meseleler. Ama sorunuzun son kısmını ayırmak isterim: Rant hak edilmemiş kâr anlamına gelen ve kurtulmamızın elzem olduğu şey, içinde bulunduğumuz derin ve git gide derinleşen eşitsizliklerin temeli. Kurtulmamız gereken bu. Teknoloji ise insanca yaşamamızı sağlayan çok daha genel ve tarihsel olarak daha köklü bir kavram; insanla şekillenen, insanı şekillendiren. Tekniğe sahip çıkarak ve fakat bunun insanların iyi olma hali için olduğunu unutmadan hareket etmeli herhalde. “İnsanca yaşamak”tan anladığımız her neyse, bu hepimiz için ortak olmalı. Özetle ve daima, eşitlik diyorum. Önemsediğim bu. Eşitlik, adalet, hakkaniyet (equity). Büyük kelimeler kullanacaksak buradan başlayalım.

Eseriniz Sanal Kent ile Ursula K. Le Guin’in önemli eseri Dünyaya Orman Denir kitabına dünyanın/ ormanın istilası sebebiyle atıfta bulunduğunuz düşünülmekte. Bunun hakkında ne söylemek istersiniz?

Ursula Le Guin’e hayranlığım çok açık. Hayatını ve eserlerini ele alan kısa bir kurgudışı kitap dahi yazdım, ölümünün hemen ardından. Bende nasıl yaşadığını paylaşmak arzusuyla. Bilhassa antropolojik meseleleri ele alarak yarattığı bilimkurgu atmosferi, mimarlıktan sosyolojiye kariyerini sırf yazarlığını güçlendirmek için değiştirmiş benim için özellikle kıymetli. Sadece bölüm isminde ya da metnin atmosferinde belli belirsiz göndermeler yok, açıkça Ursula isimli bir karakter de var kitapta.

İstanbul’da bilimkurgu severler için çok özel bir kütüphane var. Özgen Doğan Berkol Bilimkurgu Kütüphanesi. Bu kütüphaneden faydalanıyor musunuz?  Ayrıca bilimkurgu yazarı olarak Berkol Bilimkurgu Günleri hakkında okurlarınıza ne söylemek istersiniz?

Elbette. Gündüz vakitleri çalışmaya gittiğim olduğu gibi, etkinlikleri de olabildiğince takip etmeye çalışıyorum. Özgen Berkol’u genç yaşta kaybetmiş olmamız nasıl büyük bir şanssızlıksa, onun adına sahip olduğumuz bu kütüphane bilimkurgunun etrafında gezinen hepimiz için büyük şans. Berkol Bilimkurgu Günleri ise bilimkurgunun edebiyat ve sanatın başka pek çok alanında yerel ve küresel olarak nasıl karşılık bulduğunu ortaya seren onca örneği bize sunması açısından olduğu kadar, bizi birbirimizle buluşturup türe ilgi duyanları daha fazla öğrenip derinleşmeye teşvik ettiği için özel bir etkinlik. Devam edeceğini bilmek güzel; kütüphane gönüllülerinin hepsine minnetle.

Söyleşi teklifimi kabul ettiğiniz ve cevaplarınız için teşekkür ederim.

Ben kafa yorduğum bunca meseleyi bir araya toparlayan ve edebiyata hakkını teslim eden sorularınız için teşekkür ederim.

edebiyathaber.net (21 Şubat 2024)

Yorum yapın