Hazırlayan: Mehmet Özçataloğlu
- Neden çocuklar için yazıyorsunuz?
Yazmak benim için öncelikle hayatla başa çıkmanın yöntemiydi. İlk kitabımın 2005’te yayınlanmasıyla çocuk yaşta yazarlık yolculuğuna başladım (yaşım 31 şu anda, ilk kitabımın yayınlanması üzerinden geçen 15 sene, atipik bir örnek olduğum söylenebilir 🙂 dolayısıyla o zamanlar çocuklara yazma kaygım olmadığı için “yetişkinlere yazan çocuk” iken bugün sıklıkla “çocuklara yazan yetişkinim.” Her ne kadar çeşitli türlerde ve konularda yazma eğilimim olsa da, çocuklara daha sık yazmamın temel sebebi aslında benim okuryazarlığımın kökeninde çocukluğumun yatıyor olması. Kendime has bir şeyden bahsetmiyorum aslında, hepimiz kendimizi keşfettiğimiz çocukluk ve ilkgençlik dönemlerinde edebiyatla, sanatla iç içe olacak zamana sahibiz. Okuryazarlıkla doğrudan bağlantılı bir hayat seçmeyen insanlar değil kitap okumak, dizi izlemeye bile vakit ayıramıyor. Edebiyat insanın başka hayatlarla karşılaşıp kendisini yeniden yaratmasının bir yoluyken, kendi hayatının sahibi olamayan yetişkinlerin başka hayatlar üzerine düşünecek fırsatı yok. Çocuklukta sanat ve edebiyatla yolculuk edenlerinse hayata dair soruları oluyor. Okuma alışkanlığı küçük yaşta elde edilir mi bilmem fakat daha çok soru soran genç zihnin edebiyatla karşılaşmasını önemsiyorum. Yazmak, farklı ihtimaller üzerine düşünmek benim için (bu da baş etmenin bir yolu halen), en fazla olanaksa ancak çocuklukta / çocuklukla.
- Okuduğunuz ilk çocuk kitabı hangisiydi? Sizde ne gibi izler bıraktı?
Bunu hatırlamam imkânsız. Ailem çok kitap alır, okurdu bana. Hansel ve Gretel, Alice Harikalar Diyarında gibi klasikleri annem her seferinde biraz değiştirerek anlatmayı başarırdı. Çok küçük olduğum yaşlardan söz ediyorum. O yaşlarda hikayelerle karşılaşmamdan aklımda kalan şey az ama öykülerin büyülü/güçlü/efsunlu, diyelim ki gerçeğin ötesindeki o hissini hatırlıyorum. Pal Sokağı Çocukları’nı okuduğumda ne kadar etkilendiğimi yine hayal meyal hatırlıyorum. Evde erken yaşta okuyan bir çocukmuşum ama o dönemde okuduğum kitaplar, üzerinde düşüneceğim kadar hafızamda yer etmemiş. Hakikaten bende iz bıraktığını bildiğim, bilinçli olarak okuduklarımsa çocuk kitapları değil: ilk etkilendiğim kitap “O” mesela. Küçük yaşlarda sıkı bir Stephen King okuruydum. Korku edebiyatını, fantazyayı çocuk yaşta sevdim. Yine bir aile büyüğünün kitaplığında Arthur Clarke’ın Rama serisiyle karşılaşıp bilimkurguyu sevdim. Ortaokul yıllarında Asimov’la tanıştım, 12 yaşında “Cesur Yeni Dünya”yı okudum. Bende iz bırakanlar çocuk kitapları değil, çocuk kitaplarının kudretini yetişkin yaşımda keşfettim. Şans mı şanssızlık mı bilmiyorum ama çocukluğumdaki okuryazarlık deneyimimden şunu biliyorum sadece: çocuklar her şeyi anlayabilir, okuyacakları kitapları seçebilir. Benim okuyacaklarımı özgürce seçme şansım hep oldu, bunun bende iz bırakan asıl şey olduğunu söyleyebilirim.
- Bu kitabı keşke ben yazsaydım, dediğiniz bir kitap oldu mu?
“Michael Ende’den Momo ile Clive Barker’dan Zaman Hırsızı aklıma ilk gelenler oldu” demişim daha önce bu soruya. Zaman üzerine düşünmek ve yazmakla ilgileniyorum, “In time” filmi çıktığında da sinir olmuştum mesela, üreten çoğu insanın başına gelir ya, sizin düşündüğünüzü başkası çoktan hayata geçirmiştir! Fakat artık “keşke ben yazsaydım” yerine, “ben nasıl yazardım” şeklinde düşünmeye çalışıyorum. Benzersiz bir fikrin sahibi olmaktan çok, o fikri iyi bir biçimde işlemek önemli olan. Haliyle ben de kendi yazarlık pratiğimi geliştirmekle ilgiliyim.
- Çocuklara yönelik kitaplardan en son hangisini okudunuz? Kitapla ilgili düşüncelerinizi kısaca belirtebilir misiniz?
En son okuduğum kitap daha önce de okuduğum Mathilda, ders için yeniden okumam gerekti. Çocuk aklını övmesi, çocuğun yetişkin karşısındaki gücünü mizahi bir şekilde anlatmasıyla muazzam bir klasik. Güncel olaraksa son okuduğum çocuk kitabı “Sınıfta isyan var!” ödev yapmaktan kaçan haylaz çocuğun isyanıyla başlayan roman, huysuz komşularının aslında çocuk hakları üzerine çalışan bir hukukçu olduğunu keşfetmeleriyle şekilleniyor ve muazzam bir hak arama mücadelesine dönüşüyor. Ödev karşıtı temasına eleştirel bir bakış açısı sunan ve öğretmenlerin gündelik hayatlarını, işyükünü sorgulayan, farklı bakışaçılarından meseleyi ele alan bir kitap olması açısından önemli. Aynı zamanda bir öğretmen olan Steven Frank, kitabına ithaf yerine öğrencilerinden özür dileyerek başlarken günümüz eğitim sistemini, öğretmen-öğrenci ilişkisi yeniden düşünmemizi sağlıyor aslında. Eleştirel bir gözle hem yetişkinler hem çocuklar birlikte okumalı bence.
edebiyathaber.net (18 Mart 2020)
“Seran Demiral’a 4 soru | Mehmet Özçataloğlu” üzerine bir yorum