Hazırlayan: Can Öktemer
-En son okuduğunuz kitabın adı nedir? İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?
Coetzee’nin Utanç’ını okudum. Sarsıldım diyebilirim, olağanüstüydü. Daha romana başlar başlamaz çok keskin bir zekayla karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz. Sonrası sorular sorular… zaten hep sorular soran sanatın tarafı olmuşumdur. Kısacık ve sade cümlelerle kurduğu dili de başta yadırgatıcı gelse de romanın atmosferi için çok iyi tercihti. İnsanlık onuru, Güney Afrika’nın acı yüklü geçmişi, ırkçılık izlekleri etrafında gelişen bir romandı Utanç, hiçbir şeyi doğrudan söylemeyen, gücünü ve etkisini de bu ‘söylemeyişinden ama sezdirişinden’ alan alışılmışın dışında bir romandı.
-Son okuduğunuz kitapta, en beğendiğiniz cümle ya da alıntı nedir?
“Hayır buradan gitmiyorum. Petrus’a git ve söylediklerimi ona ilet. Söyle ona, araziyi ona veriyorum…”
…
“Ne kadar alçaltıcı,” diyor David sonunda. “Onca umutlar ve böyle son bulması.”
“Evet haklısın, alçaltıcı. Ama belki de yeniden başlamak için iyi bir noktadır bu. Belki de kabul etmeyi öğrenmem gereken şey budur. Sıfırdan başlamak. Hiçbir şeyim olmadan. ‘Şunun dışında’ demeden. Hiçbir şeysiz. Ne bir kart, ne bir silah, ne arazi, ne hak, ne onur.”
“Bir köpek gibi.”
“Evet, bir köpek gibi.”
-Yeni bir kitaba başlamadan önce arkadaşınızdan mı tavsiye alırsınız, kitap eklerinden mi yararlanırsınız yoksa tamamen sezgilerinizle mi hareket edersiniz?
Sezgilerim diyeceğim ama tabi ki metafizik bir şeyden bahsetmiyoruz burada. Ben genellikle tek tek kitaplar okumaktan ziyade yazar okurum. ‘Benim yazarlarım’ dediğim, kendimi akrabası hissettiğim, aynı damardan beslendiğimi düşündüğüm yazarların tüm yapıtlarını okumaya yönelirim. Böyle okuyunca ister istemez okuduklarınız sizi yeni okuyacaklarınıza götürüyor. Öte yandan edebiyat dergilerinin sıkı takipçisiyimdir, kitap eklerinden değil belki ama edebiyat dergilerindeki yazılardan da “A bu kitabı okuyayım,” diye not ettiklerim olur.
-Keşke bu kitabı ben yazsaydım dediğiniz bir kitap var mı?
Olmaz mı? O kadar çok ki! Bu soruya şöyle cevap vereyim, belki gıpta ettiğim romanların bir kısmına benzer, o atmosferi oluşturacak, yakın bir temayı işleyecek romanlar yazmayı deneyebilirim, fakat bazısı da var ki biliyorum ne yaparsam yapayım onun gibi bir şey olmaz. Bir örnek: Andre Malraux’nun Umut’u.
-Yazdıklarınızı ilk olarak ne zaman gün ışığına çıkardınız ve ilk kimlere okuttunuz?
Üniversite yıllarımda acemice bir roman yazmış, yakın arkadaşlarıma okutmuştum.
-Belirli yazma alışkanlıklarınız var mı? Gürültülü bir yerde mi yoksa sessiz bir ortamda mı yazmaktan hoşlanırsınız?
Yazmak için çok katı kurallarım yok, iyi ki de yok, yoksa bu zamansızlıkta ne kadar yazabilirdim bilemiyorum. Benimle iletişim halinde biri olmamalı etrafımda, yazdığım kağıda biri bakmamalı. Bunlar sağlanırsa yazabiliyorum ama büyük çoğunlukla evde çalışma masamda veya sevdiğim birkaç kafe var oralarda yazıyorum, bolca kahve içiyorum. Yazmayı sevdiğim iki üç defter modeli var, onlara yazıyorum. Çoğunlukla dolma kalem, arada sırada da kurşun kalem kullanıyorum.
edebiyathaber.net (16 Kasım 2018)