Hazırlayan: Mehmet Özçataloğlu
1. Neden çocuklar için yazıyorsunuz?
Aslında sadece çocuklar için yazmıyorum. Yetişkinler için de kitaplarım var. Hatta yakın zamanda yetişkinler için bir felsefe serim yayımlanacak. Ancak çocuklar için neden yazdığımı sorarsanız, özgürleştiriyor beni. Bir kaplumbağanın konuşabildiği, kardan adamın kardan jetiyle Alaska’ya uçabildiği, bir çocuğun sırtında birden beliren kanatlarla bulutların üzerinde süzülebildiği bir dünyada yaşamayı isterdim. Öyle bir sınırsızlık ki isteyip de hayal edebildiğim ne varsa anlatabildiğim sürece hayat buluyor. Dolayısıyla bir an Mars’a uçup saçıma yıldız tozu sürerken, oradan Serengeti’nin ortasına inip bir aslanla koşabilirim. Yeter ki hayal edebileyim, kendi iç mantığını kurabileyim. Çocuklukta imkansızlara inanmaya ve onlarla duygulanmaya o kadar müsaitiz ki. Yaralı bir kedinin başında ağlıyor çocuklar. Bir karıncadan korkabiliyor. Çocuğun sevgisi de korkusu da katışıksız. Hesapsız. Çocukluğuma dair bu his iyi geliyor bana.
Bir kitap mağazasına giriyorsunuz, çocuk kitaplarının olduğu bölüme yaklaştığınız andan itibaren dünya değişiyor. Rengarenk ve sınırsız. Edebiyatın şekerci dükkanı sanki. Öyle tatlılar ki…
En mühimi ise çocuk edebiyatının pek çok kaygıdan bağımsız olduğuna inanıyorum. Sözü uzatmak, gösteriş, ne anlattığını bilmez ve kendini rüzgara bırakmış bir savrulma hali, riyakârlık, kandırma çabası ve dahası… Bunların hiç biri “iyi” çocuk edebiyatında yok. Tabi iyi olanlarda. Çocuk edebiyatı daha gerçek, derinlikli, kendine has ve bencillikten uzak geliyor bana. Bir kere özenli bir kurgu var çocuk edebiyatında. Sorumluluk var, nakış gibi işlemek zorundasınız. Öyle rüzgara bırakamazsınız kolay kolay. Bırakanlar ve kötü işler yapanlar da var tabi. Maalesef rastlıyoruz. Dediğim gibi her türlü genelleme hata olur. Bu dahil.
Galiba bahsettiğim özgürlüğün ve derinliğin bir parçası olduğumu hissettiğim anlar kendimi gerçekleştirmeye en yakın olduğum anlar. Bilmiyorum. Ve bu bilmeme hali evreni sonsuzlaştırıyor, içimdeki adam da çocuk da bunu seviyor.
2. Okuduğunuz ilk çocuk kitabı hangisiydi? Sizde ne gibi izler bıraktı?
A.. Hatırlamam inanın çok zor. Bol resimli ayıcıklı, arılı bir şey okumuştum. Hani her sayfada 1 cümle olan okul öncesi kitaplarından. Adını hatırlamıyorum. O kitap bana önce oyuncak ayı aldırmıştı sonra bahçedeki arı kovanına çomak sokturmuştu. Ayıya bir isim koydum ve birkaç gün geçmeden ilk kulağımdan arı sokması deneyimimi acıyla ona anlattım. O ayıyla olan dertleşmem küçük yaşımın en sıkı dertleşmesiydi.
Ben çocukken canım babamın Aziz Nesin külliyatı vardı. Küçücüktüm “Ölmüş Eşek, Memleketin Birinde, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz”ı kurcalardım hatırlıyorum. Çocuk kitapları değildi tabi. Bu yaklaşım tartışılabilir. İyi de kötü de olabilir ama babam karışmazdı, isterse okusun derdi anneme. Ölmüş Eşek’i çok ilginç bulmuştum belki ilk gerçeküstü düşüncelere zerk olma deneyimimdi. “Yaşar Ne Yaşar…” ise sanırım ilk bürokratik deneyimim. Lechanoine Schmid’in masallarını hatırlarım. Kısa ve didaktik şeylerdi. Çok keyif almıştım. Aslana ağlarken, yılandan korkardım, papağana kızarken, sulu sulu kirazlar çekerdi canım o masallarda. Sonra Martı Jonathan Livingston geldi ve başka kitaplar. Küçük Prens ve Simyacı ile aram pek iyi olmadı. Şeker Portakalı da Kaşağı da fazla acılıydı. Bu limonata ya da vişne suyu sevmek gibi bir tercih, kimi sever kimi sevmez. Sevenin de sevmeyenin de kendince haklı sebepleri vardır muhakkak. Nazım Hikmet’in Sevdalı Bulut’u geldi aklıma. Çok güzel masallar vardı içinde. Ancak bir çocuk için pek uygun olmayan masallar da vardı. Hepsinin bir kattığı ya da aldığı vardır elbet. Ancak döner dolaşır ‘Martı’ya gelirim. Özel bir kitaptır o. Yetişkinlerin de okuması gereken bir kitap. Beni zaman zaman boğmuştu. Bir kısır döngüde gibi hissetmiştim. Cam bir akvaryumun içinde gibi. Kendini özgür sanıp sürekli cama çarpmak gibi. Sarsıp kendime getirmişti beni. Hayatın sürekli, yeniden, yeniyle ama buna rağmen boğucu eski haliyle başlaması gibi bir şeydi. Evet garipti bıraktığı his. Ama güzeldi, çok güzel…
3. Bu kitabı keşke ben yazsaydım, dediğiniz bir kitap oldu mu?
Keşke yazabilseydim dediğim kitapları galiba yazmaya çalışıyorum. Sırtımdaki Okyanus, yeni çıkan kitabım Adını Arayan Aslan, Kardan Adam Uçmalı, Kartal Kız… Hepsi o kadar özeldir ki benim için. Ve “Pervin Teyze Nasıl Basket Oynar?”, çocuklar için felsefe kitabım. O sebeple bir başkasının kitabını keşke ben yazsaydım demeyeyim de Leo Lionni-Pezzettino’yu ve ‘Martı’yı çok sevmiştim diyeyim. Ben galiba pek Küçük Prens’çi değilim. William Faulkner – Dilek Ağacı mesela daha özeldir benim için.
4. Çocuklara yönelik kitaplardan en son hangisini okudunuz? Kitapla ilgili düşüncelerinizi kısaca belirtebilir misiniz?
En son çocuk kitabı olarak okul öncesi çağına hitap eden bir kitap okumuştum. Yerli bir kitap. “Yalnız Panda” adında. Her sayfada kocaman resimler, harika çizimler ve birkaç cümle olan bir kitaptı. Çocuklar için yazmanın en zor ve ustalık isteyen kısmı da bu ya. Büyük büyük anlamları kısacık bir cümleyle ve resimle anlatmaya çalışmak. Platon’un da bahsettiği gibi “Basit olmalı ancak basit olmak o kadar zordur ki…”
Çocuk edebiyatının bu yönünü çok seviyorum. Nietzsche sağlık sorunları olduğu için belki aforizma yazmak zorunda kaldı ama tarihe bakıldığında Herakleitos, Spinoza, Descartes hatta Freud gibi pek çok isim de en büyük anlatımlarını kısa cümlelerle ve aforizmalarla yapmaya çalıştı. Yani olabilecek en az kelimeyle en çok anlamı aradılar.
Yalnız Panda’ya gelince. İletişimden ve türcülükten bahseden bir kitap. Ve bu kavramlara eleştirisini sunuyor. Arkadaş olmak için aynı cins, aynı tür olmaya, aynı dili konuşmaya hatta konuşmaya dahi gerek olmadığını anlatıyor. Önerdiğim bir kitaptır. Diğer önerim de Pezzettino olsun. Bu iki kitap da çocuklarla felsefe yapmaya da çok müsaittir. O sebeple okul öncesinden 2. sınıfa kadar hitap edebilir. Hatta yetenekli ellerde daha da yukarılara tırmanabilir.
edebiyathaber.net (14 Ekim 2020)