Sert Dedektif Laidlaw’ın ikinci macerası | Serkan Parlak

Ekim 14, 2019

Sert Dedektif Laidlaw’ın ikinci macerası | Serkan Parlak

Kara Roman’ın sert polis dedektifi Laidlaw’ı ilk soruşturmasıyla geç de olsa tanımıştık. Üçlemenin ikinci kitabı “Tony Veitch Belgeleri” geçtiğimiz günlerde Ayrıntı Yayınları Kara Kitaplar dizisinden yayımlandı. William Mcllvanney’in 1977’de yayımlanan Laidlaw adlı romanı pek çok eleştirmen tarafından şaşkınlıkla karşılanmış, metnin suç romanları arasında önemli bir yerde durduğu belirtilmiş ve üçlemenin ilk iki kitabı Polisiye Yazarlar Birliği’nden Hançer Ödülleri’ni kazanmış. Dedektif Laidlaw üçlemesinin son kitabının da Ayrıntı’nın yayın programında olduğunu belirtelim. İkinci kitabı yine ilk kitap da olduğu gibi Fırat Yıldız Türkçeye çevirmiş.

Serinin başkahramanı Dedektif Laidlaw yöntemleriyle geleneksel bir polise benzer. Hem kendi akıl yürütmeleri hem de kişisel ilişkileri sayesinde kanunları esneterek katile ulaşmaya çalışır. Arka sokaklara, barlara, yeraltı dünyasına giriş yapar. Yazarın sesini de duyduğumuz şiirsel bölümlerde tutumlu betimlemeler aracılığıyla sokaklar, barlar, Glasgow gözümüzde canlanır. Üçleme boyunca sadece Laidlaw ve yardımcısını değil, suça bulaşmış geçmişlerinin açığa çıkma riski olan zengin mafyatik tipleri, kabadayıları,  onların yanlarında çalışan lümpenleri, kısacası İskoçya toplumunun alt sınıflarını da tanırız.

Usta polisiye yazarımız Çağatay Yaşmut’un Cumhuriyet Kitap Eki’ndeki nitelikli yazısında belirttiği gibi, “Baş karakterimiz Jack Laidlaw emniyet örgütünün gücünü arkasına alan, adli tıbbın nimetlerinden faydalanan, bürokrasiyle boğuşan o klasik polislerden değil. Aksine, Kara Roman türünün sert dedektiflerinden izler taşıyor, suç çetelerinin karanlık dünyasını iyi biliyor, aralarında cesurca dolaşıyor. Akıllı ve inatçı… Kısacası, tam bir baş belası!” Laidlaw, olup biten her şeye yönelik bitmek tükenmek bilmeyen sorgulamalarıyla bir karakter olarak kendini hemen var eder. Kierkegaard, Camus ve Unamuno okur. Şiir gibi konuşur, felsefi analizler yapar.  Bazen migreni azar. Eşiyle arası kötüdür, davetlere katılamaz; çocuklarını sever ancak onlarla yeterince vakit geçiremez. İşini ailesine tercih etmek zorunda kalır. Otel resepsiyon görevlisi sevgilisiyle birlikte olur. Polis olması prosedürler arasında kaybolduğu anlamına gelmez. Şiirsel bakış açısı ve felsefi sorgulamaları dengeleyici unsur olarak her zaman ön plandadır. Laidlaw, kimsenin adamı değildir.

Gelelim üçlemenin yeni kitabı Tony Veitch Belgeleri’ne… Alkolik serseri Eck Adamson ölmek üzeredir, Dedektif Laidlaw’ı çağırtır. Eck’in bıraktığı zarftan kişisel eşyaları dışında ahlaki seçimler üzerine felsefi bir denemenin olduğu bir kâğıt çıkar. Laidlaw’a göre paragraf “Belki de birçok İskoç’un yüreğinde buza dönüşen ve tehlikeli bir çarpıklık olan kendini üstün görme Kalvinizminin bir örneği…”dir. Yazının altında siyah tükenmez kalemle düzgün biçimde bir telefon numarası, adres, kadın ismi; Crib Barı ve Paddy Collins’in ismi yazılıdır. Romanın başlangıcında Collins’in öldürüldüğünü öğreniriz. Bu notlar belli ki felsefi paragrafa sonradan eklenmiştir. Collins’in Eck’le nasıl bir bağlantısı olabilir? Laidlaw, Eck’in zehirlenerek öldürülmüş olabileceğini düşünmektedir. Maktulun kayınbiraderi ve çete üyeleri de katilin peşine düşer. Peki çete üyelerinden Mickey Ballater neden ta İngiltere’den kalkıp buraya gelmiş olabilir? Bu arada Ballater, Collins’in öldürülmeden önce kendisini Tony Veitch isminde biriyle tanıştırmak istediğini söylemiştir. Olasılıklar katil olarak Veitch’i göstermektedir. Katil gerçekten Veitch mi? Dedektif Laidlaw ve ortağı Harkness kağıttaki notlardan hareketle katili bulmak için harekete geçerler.

Tolga Aras Varlık Kitaplığındaki tanıtım yazısında (Eylül 2019) üçlemenin kara roman anlayışıyla ilişkisini incelikli biçimde özetliyor: “McIlvanney, bir polisiye yazarı fakat kitaplarındaki olay örgüsünü toplumsal dokuyu es geçmeden kurguluyor. Tony Veitch Belgeleri ve üçlemenin diğer kitaplarının yanı sıra Jack Laidlaw karakterinin yaşayışı, tavrı ve tepkileri bunun en önemli göstergeleri. Dolayısıyla yazar, içinde büyüdüğü ve hikâyelerini dinlediği, eşitlik ve adalet savunusunu romanlarıyla ete kemiğe büründüren bir isim olarak öne çıkıyor.”

Serkan Parlak – edebiyathaber.net (14 Ekim 2019)

Yorum yapın