Sesinde, yalnız | Feridun Andaç

Haziran 19, 2018

Sesinde, yalnız | Feridun Andaç

“Böyle olmalıydı bizim yolculuklarımız;

 ciddi ve belleğe kazınabilir.”

 Elizabeth Bishop    

Geçkin bahar kuşudur ebabil.

Sen unut tufeyli gönüllünün sesini. Avuntudur bu, baharları karşılar nasılsa. Çığlık çığlığa olsan ne fayda, göz gözü görmüyor el ele ulaşmıyor madem. Bırak, ufalansın aranızdaki zaman.

Kimdir sesini sessiz kılan, o yana dön. Unut çağcıl acıyı, zaman teraneleri isyanda madem. De ki; inancını yitiren gül solgun madem, dönüştür sözü, dönüştür bakışı; gitmeyi seçen herkes kendi sesinde yalnız.

Bir kitaptan gözüne ilişiyor şu sözler, insanın sılasından söz ediyordu yazar az ötede:

“Yaşamımın en iyi zamanlarında hep içimde yer açtığıma, gittikçe daha çok yer açtığıma inanırım, bir yerde kar kürelerim, bir başka yerde gökyüzünün çökmüş bir bölümünü yine havaya kaldırırım, gereksiz göller vardır, onların sularını akıtırım – bu arada balıkları kurtarırım-, büyüyen ormanlar vardır, onların içine yeni  yeni maymun sürüleri salarım, her şey hareket halindedir, ancak yer hep az gelir, hiçbir zaman: Ne için? diye sormam, Ne için diye bir duygu da geçmez  içimden; yalnızca bu işi hep yeniden, sürekli yapmak zorunluluğunu duyarım ve bunu yapabildiğim sürece  yaşamımı hak etmiş olurum.” (Elias Canetti, Çev. Ahmet Cemal)

Hak edilmeyen bir bakışın, dokunuşun, sözün yolcusu olmak niye? Örselemek duyguları, sözleri… Göze alınamayan bir hayat senin değildir. Gidip paylaşamadığın sesin hissesi yoktur gününde gecende.

Yılkıda duygu tufeylisi olmak niye? En çok sorgulattığı da bu yaşadığın zamanın sana.

Her birine bir dil yaratıyorsun madem; bırak okuduğun dilde, sevdiğin dilde konuşmayı. Ötelenen dilleri seç; bir bir çıkar, ürkme; nasılsa kimse kimsenin  dilinden anlamıyor, yaban dili unut, unutuluşun dilini kur yeniden, acının sevginin dilinden kime ne…

Geçir bakışlarını o sessizlik zamanından. Ne aldanış de; ne yanılgı, ne de yabanlık sözlerine kan.

Kendini gerilla sanan o tufeyliye kanan bakışı unut, nasılsa kendi alevinde yanıyor her gün.

Bırak, Araf’ta olduğunu sansın hep. Cennetsizdir cehennem zebanileri. Düşmeye gör, gitmeye gör; Babil’in asma bahçeleri, söz teraneleri aklını çeliyor madem… Bırak yansın kendi alevinde. Günü güne dokuyan sözler niye, iyicil bakışın katedralini kurmak niye?

Gecesiz gündüzün, rüzgârsız gökyüzünün, sevgisiz bakışın olamayacağını anlasın böyle. Kendi kandiline çıra olmak neymiş görsün; sesinde, yalnız olmanın alevinde yansın. Duygu tufeylisinden madem gözleri, elleri; bırak yansın kendi alevinde zamanın.

Yazınca görülen

Kapılarınızı sıkıca kapattınız. Hiçbir sızıntı istemediğinizin göstergesi bu. Kendinizi başka zamanlara verdiniz.

İçinizdeki bu uğunuş niye, bunu bilmenin faydası da yok!

Kendinizi bu denli savrulmalara vermenizi kendinize bile açıklayamadığınıza göre… Durulma zamanlarını yakalamak için birilerini ötelemeniz nafile. Sizde başlayan sizde bitiyor. Hep kendi sesinde kalmak yanıltıcı.

Bilin ki, ruhunuz alev alev yansa da, umursanmayan bir karaparçasına dönüşürsünüz sonra.  Kendi sessizlik zamanınızda  kuzguni düşlerin yalnızı olarak gezinir durursunuz.

Zaman yetmez

Bazen sustukça öfkeye bürünüyor duyguların. Kalakalıyorsun. Rüzgârsız ağaç gibi.  Oysa bir hışırtı duymak istiyorsun.

Benlik ateşini dağıtan, dahası savuran; sonrasında ise yaşanan döngüden geçerek o suskunluk mührünü çözerek kendine dönen…

Zaman bekleyişlerinin araladığı güne dönünce yüzünü, şimdi anlıyorsun o savrulmaların anlamını.

Kendini değersizleştiren yolcu olmak, unutuşu getiriyor kaçınılmaz biçimde. Adeta vazgeçişlerdeki sızıları örtme, uzaklaşarak başka göklerde kendini yetindirme telaşı…

Ne çok sanrı var oysa o yolculukta, ne çok kayıp. Adlandırılmaktan ürkülen korkular ne çok.

Aranızda başlamayan söze yazılan, dilsiz ve yetinmeyen zamanla tanımlanır oldu her bir şey.

Avunç denen ne, bir bilen olsa anlatır belki de!

Kaçgun zamanların öfkesi böyle oluyor demek.

Gitmeyi seç, sesini yalnızlaştırmayı. Örtülen bir dilin iletkenliği değil yalnızca bu, aranızda yaratılan zamanın anlamını da hiçleştirmek…

Feridun Andaç – edebiyathaber.net (19 Haziran 2018)

Yorum yapın