Aristoteles’in ‘’Thespesios’’ adını verdiği Tanrısal esin sahibi yazarın, kurallarla erişilemez sanatsal dehasının ortaya çıkardığı eserlerin, doğru bir dilin coğrafyasına ait, güçlü bir pazarlama sistemi desteği yaratılmadan -meşhur bir reklamcı deyimi ile duygularımı ifade edersem eğer- gece geçen gemilerden hiçbir bir farkının olmadığına, 12-14 Mart 2024 tarihleri arasında şehrin en merkezi bölgelerinden Olimpia’da gerçekleştirilen Londra Kitap Fuarı’nda bizzat şahit oldum.
Fuarda: Basılı, sesli, dijital her türlü kitap yayını mecrası, tanıtım, telif hakkı ajansı, basım, satış ve pazarlama ile ilgili sektörün farklı kesimlerinden irili ufaklı geniş bir katılımcı kitlesi yer alıyordu. Aynı zamanda popüler yazarlar da fuardaki etkinliklere katılıyordu. Fuarda bir çok ülkenin standı ve kültür elçileri de vardı. Türkiye stantı da gösterişli olanlardan biriydi. (Simitlere yetişemedim ama kahveler için teşekkür ederim.)
Bookseller dergisinin fuara özel olarak her güne ayrı basılan ve ücretsiz dağıtılan 13 Mart tarihli sayısında yer alan Tom Tivnan’ın ‘’Japanese authors enjoy sales surge to become UK’s biggest import in translation / Japon yazarlar, Birleşik Krallık’ın çeviri alanında en büyük ithalatçısı olma yolundaki satış artışının tadını çıkarıyor’’ başlıklı haberine göre ilk otuzda öncelikle manga yazar ve çizerleri olmak üzere, 15 Japon yazar var. İlk sıradaki isim ise, 54 yaşında hayatını kaybeden efsane mangacı Kentaro Miura ve Türkiye’de de yayınlanan manga serisi: Berserks. Mangaseverler Berserk’in, müstehcenlik içerdiği ve çocuklara zarar verdiği gerekçesiyle Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu tarafından 2018 Yılında 3. Cilt ve 4. Cildinin toplandığını hatırlarlar belki. İkinci sırada, haberin kapağında da sevimli gülüşü ile yer alan Toshikazu Kawaguchi yer alıyor. Türkiye’de de en çok satan çeviri kitaplardan olan ‘Kahve Soğumadan Önce’yi henüz okumadım ancak edinmek şart oldu. Listenin ilginç isimlerinden biri de 2023 Uluslararası Booker Ödülü’nü ‘’Zaman Sığınağı’’ adlı eseri ile kazanan Bulgar yazar Georgi Gospodinov idi. Kendisiyle Bulgaristan stantını ziyaret ettiğimde, edebiyat ajanı Ayser Ali sayesinde tanışma fırsatım oldu.
Bu verilere bakıldığında ilk 20’de tek bir yazar ve eserle yer almadığımız görülüyor. Belki de fuar alanında çok büyük bir stand kurmaya öncelik vermektense, her türlü sanatsal üretimde yenilikçi ve özgür yaklaşımları desteklemek daha başarılı sonuçlara ulaşmayı sağlayacaktır, diye düşünüyorum. Büyük bir stand ve ilk sıralarda onlarca çeviri, esas en güzeli olur tabii.
Burhan Sönmez’in başkanlığını yaptığı PEN International gibi yazar dernekleri, Uluslararası Yayıncılar Birliği/International Publishers Association – IPA de fuarda yerini alıyordu. Okurlar neredeydi derseniz, Londra Kitap Fuarı seminer katılımcıları, yazar ve sektör çalışanlarına özel olduğu için okurlara kapalı. Bu yüzden de fuar alanı şehrin çok merkezi bir yerinde. Eğer İstanbul’da da bu stratejiyle bir fuar yapılsa yeri tahminen daha merkezi olabilir. Çünkü Beylikdüzü Tüyap türevindeki efsanevi kalabalıkları, hiçbir şehir merkezinin kaldıramayacağı ortada.
Fuarda bu seneki etkinlikler genellikle teknolojik gelişmeler ve yapay zekanın sektöre etkileri konusunda çerçevelenmiş olsa da: Küresel Pazar ve Endüstri/Geleceğin Trendleri, Çocuk Yayıncılığı, Günümüz Yayıncılık Sektöründe İçerik Yaratıcıları, Yayıncılık Dünyasında İllüstrasyon ve Tasarım, Teknoloji ve İnovasyon, Edebi Çeviri, Yayıncılıkta Sürdürülebilirlik, Çeşitlilik ve Katılım, Akademik Yayıncılıkta Yükselen Eğilimler gibi konularda da çeşitli seminer ve etkinlikler düzenlendi.
PEN International tarafından düzenlenen seminerler arasında özellikle ilgimi çekenlerden biri, Uygur şairi ve akademisyen Aziz İsa Elkun’un konuşmacı olduğu, Uygur şiirinin zengin ve tarihi geleneğinin yanı sıra Çin hükümetinin Uygurlara karşı uyguladığı şiddetin ele alındığı ‘Uygur şiiri ve kültürel silme’ başlığındaki söyleşi oldu. ‘Kültürel ve dilsel silmenin, devlet şiddeti ve bir baskı aracı olarak neden bu sıklıkla kullanıldığı’ gibi konuların ele alındığı seminerde, Uygur edebiyatının tercüme edilmeye, yayınlanmaya ve tanıtılmaya devam edilmesinin önemini de konuşuldu.
Öte yandan değinmeden geçemeyeceğim, yayınevi ve edebiyat ajanslarının, telif haklarına sahip oldukları veya telifini almak istedikleri kitaplarla ilgili görüşmeleri yaptığı alanda yer alan masaların yoğunluğu, sosyo ekonomik ve kültürel değer üretimi ve etkilerinin ötesinde, kitabı bir ticari ürün olarak zihnimde tekrar tanımlamama neden oldu. Yazıya, içsel ihtiyaçlardan kaynaklanan bir yolculuk ve duyguların savunmasız dışavurumu gözüyle bakan, diğer bir yandan hayatını bu mesleğin burada bahsettiğimizden farklı bir versiyonu ile kazanan bir okur ve yazar olarak, sarsıcı ancak zihin açıcı deneyimlerden biriydi. Yazımın başında belirttiğim gibi ‘Thespesios’ yani Tanrısal esin yazarın olmazsa olmazı ancak tanınmak ve çok okunmak istiyorsa asla yeterli değil.
Ticari bir ürün olarak kitabın tanıtılması konusunda yukarıda bahsettiğim şartların farklılaşmasına, teknolojik gelişmeler ve kitap okuma alışkanlıklarındaki değişimler katkıda bulunabilir mi? Fuarda bu açıdan ilgimi çekenlerden biri de ilkin müzik yayını mecrası olarak yola çıkan ve zamanla sunum çeşitliliğini artırarak söyleşi, seminer, sesli kitap gibi konularda da farklı seçeneklerle dinleyici kitlesini genişleten Spotify’ın mor konseptli, renkli ve modern görünümlü standı idi. Spotify tam da dinamizmine uygun bir yaklaşımla fuarda yer almıştı. Sarmaşık ve çiçeklerin aşağı aktığı bir tavan ve rahat koltuklar, dinleyiciyi seçimiyle baş başa bırakarak dış dünyadan soyutlayan ve tüm sesleri kesebilen teknolojisi ile büyükçe kulaklıkların asılı olduğu duvarlar, her yaş grubundan katılımcının denemesine açıktı. Spotify ve benzerleri, hızlı hareket kabiliyetleri ile trendleri yakalarken hayatı kolaylaştıran esnek seçenekleri ve sunum yelpazesindeki çeşitlilik ile bizlere geleceğin yayıncılığı hakkında ipuçları veriyor.
Bildiğim yerde, bilmediğim yörelere kitaplarla yolculuğa hazır geri dönerken en büyük dileğim kitaplar gibi yazar ve okuyucularının da vahşi kapitalizmin elinde murdar olmaması. Hepimizin okuma alışkanlıkları gibi, sevgili olduğu kitapları da ayrı ayrı. Birbirimizden habersiz ve yönü bambaşka yolculuklarımızın her anında özgürce yanımızda olabilsinler yeter. Kitap bu, sevdiğini bırakır ihanet eder mi hiç!
edebiyathaber.net (23 Mart 2024)