Bir formül verip reçete yazacak değilim. Üstelik karşımızda bir dolu Shakespeare uzmanı varken…
Bizleri besleyen, aydınlatan oyunları, şiirleri, sözlükleriyle Shakespeare kezlerce dönülüp okunmayı hak eden bir anlatıcıdır benim gözümde.
Julius Caesar’ı okuyorum günlerdir. Albert Camus’nün Caligula’sına (Çev.: Bertan Onaran) döndürdü beni ister istemez. Nice zaman önce, gene karanlık bir zamandan geçtiğimiz günlerde dönüp okumuş, yazmıştım da. Bu kez, Yalçın Küçük okumalarımda onun da andığını görünce döndüm bu iki yazara, yapıta.
Bu arada, Camus’nün Caligula oyununun yeni çevirisi de (Çev.: Ayberk Erkay) gelince, buna da döndüm ister istemez. Bir roman gibi kendini okutur, ama bir Shakespeare oyunu kadar da etkilidir Camus’nün bu oyunu.
Günümüze, zamanımıza çağrısı olması ise kayda değer bir nitelik elbette. Daha ilk sayfalarda karşınıza çıkan Hélicon’un şu repliği az çok oyunun seyri/izlekleri hakkında bilgi de vermiyor değil:
“İtidal beyler, itidal! Duruşumuzu muhafaza edelim. Roma İmparatorluğu, unutmayalım ki bizzat bizleriz. Biz güçten düşersek imparatorluk perişan olur. Şu vakitte buna asla müsaade edemeyiz! İlk iş olarak şu anda yapmamız gereken, afiyetle karnımızı doyurmaktır, biz yiyelim ki imparatorluk güçsüz düşmesin.”
Camus, bu oyununu savaş ortamında yazmıştı. Savaş tiranlarının dünyayı yangın yerine çevirdikleri bir zamanın içinden geçiyordu yazar. İnsanın yaşama/düşünme/yaratma özgürlüğünün ortadan kalktığı ve ahlaki değerlerin çöküntüye uğradığı bir zamandır… Zorbalık alıp başını gitmiştir. Suç, yıkanmakta; yasalar hiçe sayılmaktadır.
Shakespeare, Julius Caesar’ı 1599’da kaleme almıştır. O da “zalim Roma”ya, onun çocuklarına bakmaktadır. Saralı Caesar zorbalık yönetimi inşa etmektedir adım adım. Onun bu gidişine dur demek için bir araya gelen çevresindekiler bu tiranlığa son vermek için yola çıkmışlardır. Yolsuzluklar, haksızlıklar alıp başını gitmiştir Roma’da. Kendini ülkenin tek hakimi kılmak isteyen Caesar’ın ölümü Brutus’tan olur. Suç dolu bir yeryüzünün kurtuluşu için işlense de cinayet, ucu Caligula’ya varan imparatorluk benzer biçimde sürmektedir.
Doğrusu Shakespeare’in tarihe dönük yüzü ile Camus’nün tarihten esini ortak bir temayı öne çıkarmaktadır: Güç zehirler. Ama daha da önemlisi, sanatçının çağını okuma bilinci. Evet, bunun nasıl olması gerektiğine dönük ipuçlarını da buluruz Shakespeare oyunlarında. Shakespeare uzmanları ne der bilemem ama; onun tiyatrosunda pekala politik unsurlar gözleriz.
Sıklıkla yinelenen “Shakespeare’in belleği” tanımı yol açıcıdır onu anlamamız için.
Kuşkusuz tiyatro oyunu sahnelenmek için yazılır. Gelgelelim, bir savım şu ki; iyi oyun yazarları oyunlarını aynı zamanda okutmak için de yazmışlardır!
Bir Shakespeare’in yanına Çehov’u koyabiliriz. Pekala Brecht’in, Lorca’nın ; bizden Orhan Asena ve Güngör Dilmen’in oyunlarını da ekleyebiliriz bu okuma sırasına.
Gene de, benim aklım fikrim Shakespeare’dedir.
Okudukça bir dili arıtarak yazmanın ne anlama gelebileceğini düşünürüm onunla.
Shakespeare okuma notlarından…
Shakespeare okuma notlarımdan bir kesitini burada sizinle paylaşmak isterim sevgili okurum:
Elimin altındaki birkaç Shakespeare sözlüğünden biridir TheWordsworth/Dictionary of Shakespeare (1990). Charles Boyce’un bu sözlüğünün yanında Özdemir Nutku’nunkine de ( Shakespeare Sözlüğü, 2008 ) sıklıkla döndüğüm olur. Pelican’ın “The Complete Works” edisyonunu da bizdeki Shakespeare çevirileriyle karşılaştırmalı okumayı zaman zaman iş edinirim.
Talat Sait Halman’ın “Soneler” çevirisinin yeni basımını yayıma hazırlarken yaptığımız konuşmaların birinde kendisine sormuştum da: “Shakespeare okuyarak İngilizce öğrenebilir mi insan” diye. Halman, aşağı yukarı, şunları söylemişti: hem çok zordur hem de en doğru yoldur belki! Ama Shakespeare, sözlük eşliğinde okunmalı her zaman.
Andığım ilk iki kitabı o da önermişti.
Derdim Shakespeare üzerinden İngilizcenin labirentlerinde gezinmek değildi kuşkusuz.
Onun duyumsayarak yazdığı dili kavramak yabana atılır bir şey değildi elbette.
1.700 sayfalık Shakespeare külliyatını özenle hazırlanmış bir edisyondan karşılaştırmalı okumak çok öğretici geliyor bana.
Julius Caesar tragedyasını Sabahattin Eyuboğlu çevirisiyle karşılaştırmalı okurken Shakespeare’in söz oyunlarının, sözcük dağarcığının zenginliği şaşırtıcı olmanın ötesinde, anlatıda bir dil tutumu geliştirebilmede bunların ne denli önemli olduğunu da sıklıkla hatırlatıyordu size.
Kuşkusuz böylesi bir Shakespeare okuması hem çok yorucu hem de teknik bir okuma gerektiriyor. Dili dil içinden okumak…çevirisi çevirisini okumaya hiç benzemez.
Gene de sözcüklerle oyunu seven birinin Shakespeare’le böylesi bir yolculuğa çıkmasını eğlendirici bulurum:
COBBLER: Truly, sir, in rescept of a fine İKİNCİYURTTAŞ: Doğrusu, bayım, güzel iştir
of a fine workman I am but, as you would benim ki. İnsanları ben yürütürüm diyebilirsiniz.
say, a cobbler.
MURELLUS: But what trade art thou? MURELLES: Zanaat nedir? Doğru dürüst
Answer me directly. Karşılık ver.
Bu tür bir karşılaştırmalı/açıklamalı okumada Shakespeare, sözcük kullanımındaki anlam çeşitliliği, ifade biçimindeki derinlik/yoğunluk, cümle kuruluşlarındaki yalınlığı göstermesi açısından öğretici geliyor bana. Buradaki amacınız metnin konusal kavrayışındansa, sözcüklerle yapılandırılan anlatının; sözcük/cümle bağıntılarındaki sözdizimi zenginliğini görmektir.
Buradan nereye varırsınız?
“Answer me directly”ın karşılığını Eyuboğlu, “doğru dürüst karşılık ver” olarak çevirmiştir. Burada bir terslik yok. Ama siz, bunu, “açıklıkla”/ “içtenlikle”/ “açıklayarak”/ “dolaştırmadan” karşılık ver olarak söyleyebilirsiniz. Yani “dolaştırmadan”, ama “açıklayarak”…”directly”> doğrudan doğruya, hemen.
Eğer birebir çevrilseydi bunlardan biri kullanılacaktı ihtimal! Ama Shakespearece söyleyişte böylesi bir yol seçilmiştir.
Demem o ki; Shakespeare’in konuşma dilinden beslendiği kesin. Oyunlarında çizdiği karakterlerin konuşmalarına yansıyan da budur. Hem sınıfsal konumları hem de söyleyiş özelliklerini ifade etmede dikkate değerdir. Bu da, bir yazarın dili kullanımında yalınkatlıktan uzak durması gerektiğini hatırlatan bir olgudur. Dili salt eylemselleştirerek kullanmak/anlatmak yerine; sözcük çeşitleriyle , ifade zenginlikleriyle donatmak sizi bir üslup yaratmaya da yöneltir.
Bu tür bir Shakespeare okumasını Türkçeyi iyi kullanan herhangi bir yazarımız için de yapabiliriz.
Örneğin; Tahsin Yücel, Nermi Uygur, Bilge Karasu, Sait Faik, Yaşar Kemal, Oktay Akbal, Ferit Edgü… Bu tür okumalara açık yazarlardır.
Şunun altını sıklıkla çizerim: İyi bir kurmaca yazarı okurun beş duyusuna seslenmelidir.
Shakespeare’den söz açmışken, Orhan Asena’nın bana söylediği bir sözü de anmak isterim burada: “İyi bir oyun yazarı iyi bir roman yazabilir. Eğer roman yazmak istiyorsanız iyi oyun yazarlarını okumalısınız.”
Asena’nın uzun Ankara konuşmamızda oyuna ve romana dair anlattıkları yazılmaya değerdi. Bunları da ileride size aktarmak isterim sevgili okurum.
Feridun Andaç – edebiyathaber.net (23 Mart 2015)