Arthur Conan Doyle’un “Sherlock Holmes’ün Dönüşü” adlı romanı Ayşe Belma Dehni çevirisiyle Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı.
Tanıtım bülteninden
“Holmes!” diye bağırdım. “Bu gerçekten sen misin? Gerçekten yaşıyor musun? O korkunç uçurumdan tırmanarak kurtulmayı başarmış olman mümkün mü?”
Sherlock Holmes sanılanın aksine Reichenbach Şelalesi’nde ölmeyip hayatta kalmıştı. Ayrıca üç yıl boyunca ortadan kaybolmasının ardından sadık dostu Dr. Watson sayesinde iyileşip tekrar gücünü toplamış ve heyecanlı maceralarına bıraktığı yerden yeniden başlamıştı. Ama onun hayata asıl dönüşü, saygıdeğer Ronald Adair’in öldürülmesiyle ilgisi olan Londra’nın ikinci en tehlikeli adamını aradığı ve sonunda bulup olayın üzerindeki esrar perdesini kaldırarak aydınlığa kavuşturduğu Park Lane davasıyla olmuştur. Bu davanın başarıyla sonuçlanmasının ardından Holmes, tekrar kendini adaleti aramaya ve Londra’nın zor hayat şartlarında gelişen on iki ilginç küçük hikâyedeki çözüm bekleyen meselelere adamıştır.
Arthur Conan Doyle
1859 yılında Edinburg’ta doğmuş ve 1930 yılında hayata veda etmiştir. Yaşamı boyunca oldukça aktif bir çalışma hayatı olan yazar, yıllar boyu onu uluslararası bir figür haline getiren ve Fransızların ona “iyi kalpli dev” lakabını takmasına vesile olan çok sayıda yaratıcı esere imza atmıştır. Aynı zamanda “Dickie” adıyla bilinen İngiliz sanatçı Richard Doyle’un yeğenidir. İlkin Stonyhurst’te okumuş daha sonra da Edinburg Üniversitesi’nde tıp eğitimi almıştır. Orada hastalıkların tanı ve teşhis yöntemleri üzerine eğitim gördüğü sırada profesörlerden birinin aynı yöntemleri dedektiflik konusunda da kullanabileceği fikrini vermesi üzerine artık kendisiyle özdeşleşmiş olan ünlü Sherlock Holmes karakterini yaratmıştır.
Southsea’de doktorluk yaptığı sırada hastalarını beklerken bir taraftan da yazmaya başlayan Doyle, yazarlık konusunda giderek büyük bir başarı kazanmış ve bu başarı bir süre sonra onu hekimlik yapmaktan vazgeçirerek dikkatini başka konulara vermesine neden olmuştur. Tutkulu ve hırslı bir yapıya sahip olan Doyle başta boşanma kanunlarında reform yapılarak değişikliğe gidilmesi konusu olmak üzere Manş Denizi tünelinden geçerken askerlerin çelik miğfer kullanması ve kaptanlara yanmayan can yelekleri verilmesi gerektiği gibi pek çok konuda ateşli bir savunucu da olmuştur. Ayrıca, özellikle ünlü Edalji davası başta olmak üzere suç ve ceza mahkemelerinde açılan davalarda bireylerin masumiyetlerinin kanıtlanması ve insan haklarının korunmasıyla ilgili olarak etkili çalışmalar da yapmıştır. Yanı sıra Güney Afrika’daki yerli kabileler ve yabancı misyonerler arasında çıkan Boer Savaşı’nda gönüllü doktorluk yapan yazarın daha sonra metafizik düşünceyi ve ruhaniliği temel alan bir yaşamı tercih ettiği bilinmektedir.
En büyük başarısını, yarattığı dedektif Sherlock Holmes karakteriyle edebiyat alanında elde etmiştir. Bir süre sonra bu müthiş kurgu karakter sayesinde uluslararası bir şöhret kazanmıştır ve bu şöhreti kazanmasını sağlayan karakter, onu diğer işlerinden uzaklaştırarak bir anlamda tuzağa düşürmüştür.. Hatta bu yüzden bir keresinde Holmes’ü öldürerek ondan kurtulmak istemiş; ama onu aşırı derecede benimseyen halkın baskısı ve karşı çıkmasıyla yeniden hayata döndürmüştür. Conan Doyle bunun üzerine Holmes’ün maceralarında ona arkadaşlık edecek, aynı zamanda yaşadıkları vakaları tarih sırasına göre kaydedecek ikinci bir karakter oluşturmaya karar vermiştir. Sonuçta ortaya onun en yakın dostu tıp doktoru Dr. Watson karakteri çıkmış, böylece Holmes için hem mükemmel bir tampon oluşturmuş hem de uluslararası çapta ünlü ve son derece sevilen iki kurgu karakter yaratmıştır.
edebiyathaber.net (17 Ağustos 2017)