Akran zorbalığı, günümüzde hala yaygın olan ancak genellikle görmezden gelinen bir sorundur. Özellikle gençler arasında yaşanan bu tür bir zorbalık, mağdurları derin bir acı ve çaresizlik içinde bırakabilir. Okul bahçelerinden dijital platformlara kadar uzanan bu olgu, gençlerin ve çocukların ruh sağlığı üzerinde ciddi etkilere sahip olduğu gibi, etkileri yaşımız ilerlese de peşimizi bırakmayabilir.
Erik de kendine olan güvenini aynen bu şekilde yaşıtlarının yargılayan sözleri yüzünden kaybetmiş bir çocuktur. Hayali başarılı bir basketbolcu olmak iken, arkadaşlarının onunla dalga geçmesi yüzünden kendine olan cesareti tamamıyla kırılır. Öyle ki, bir zamanlar büyük bir tutkuyla devam ettiği bu sporu, tamamen hayatından çıkaracak kadar onuru kırılmıştır. Hatta evdeki basketbol potasının bir “kuş yuvası” olarak kullanılmasının bile daha hayırlı olduğunu düşünür. En azından bir işe yarayacaktır bu pota da böylece.
Hayatında cesaretinin elenip ufalandığı gerçeğinin yanında, büyüklerin anlamsız dünyasına uyum sağlamak Erik için diğer bir külfettir. Büyükler neden sürekli ondan bir şeyler istemektedir ki? Neden annesi zorla yemeğini bitirmesini söyler her gün usanmadan veya babası bulaşıkları dizme yarışı yaptır yemekten sonra? Veya neden her sabah “Uyan Erik!” diye bağırır birileri? Yetişkinlerin bu bitmeyen isteklerinin yanında, ne mutlu ki Erik’i zorluklarla mücadeleye iten bir mucize vardır hayatında: ninesi.
Erik’in ninesi alışılagelmişin oldukça dışında biridir diyebiliriz. Belli yaşa gelmiş çoğu insanın aksine, o asla evde oturamaz. Tüm hayatı gezmekle, araştırmak, öğrenmek, eğlenmek ve maceralara atılmak ile geçen bu kadın, ancak yaşlılığında ailesine daha sık uğrar hale gelmiştir. Haliyle Erik’i de şimdilerde daha çok görür. Ninenin eve her gelişi sürprizlerle ve heyecanla dolu bir dönem olur. Adeta evin ruhu tamamen değişir ve her şey birdenbire canlanır. Herkes daha çok kahkaha atmaya ve içten sohbetler sürdürmeye başlar.
Bu sohbetlerin en sihirlileriyse, Nine ve Erik arasındaki baş başa geçen uzun muhabbetlerdir. Ninenin anlatacağı o kadar çok şey vardır ki! Erik onun ağzından çıkan her şeyi pür dikkat dinler, adeta Ninesiyle birlikte aynı maceraları tekrar yaşar. Ninesinden aldığı ilhamla Erik hayata daha sıkı tutunmaya başlar. Üzerine perde çektiği tutkularının peşinden gitmeyi ve yeni maceralara her zaman açık olmayı öğrenir. Nine yavaş yavaş hastalığına teslim olma zorunda kalsa da, Erik’e bıraktığı yaşama sevinci bir ömrü çoktan aşmıştır.
Aile büyükleri ve torunları arasındaki ilişkinin, insan hayatının en anlamlı ve derin bağlarından biri olduğunu bir kez daha görüyoruz bu hikâyede. Sonuçta Erik ve ninenin ilişkisi, sadece biyolojik bir bağ değil, aynı zamanda deneyim, sevgi ve öğrenme dolu bir yolculuk olarak can buluyor kitabın sayfalarında.
Hayata tutunmayı ve sevdiğimiz şeylerin peşinden koşmayı en içten dille gözler önüne seriyor “Ninesinin Şifacısı”. Polonyalı yazar Barbara Kosmowska’nın elinden çıkan bu eser, Osman Fırat Baş’ın çevirisiyle Can Çocuk Yayınları etiketiyle okuyucularıyla buluştu. Şifalı otlar, değişik bitkiler, serüvenler, kayıplar ve ölümsüz sevgi bu kitaba özenle sığdırılmış. Sadece çocuklara değil, her yaşta ve her coğrafyadaki insan için bir ilham kaynağı adeta bu kitap. Ninenin maceracı ruhu belki de birçok çocuktan daha deli ve cesurken, Erik de yaşının verdiği toyluğun yanında birçok yetişkinden daha olgun davranabilmesi bu kitabı yaşsız kılıyor belki de. Kendi karakterlerini sevgiyle iyileştirmeye çalışırken bu kitap, belki biz okuyucular da bu ilaçtan nasibimizi alırız.
edebiyathaber.net (15 Şubat 2024)