Gerek dünyada gerekse Türkiye’de hem şiir üretimi hem de şiire yönelik eleştirel çalışmaların geçmiş dönemlere nazaran azaldığı söylenebilir. Roman, en çok üretimi yapılan ve üzerine en çok araştırmanın yapıldığı bir tür olarak gerek hikâyeyi gerek şiiri geçti. Bunu hem dünyadaki hem de Türkiye’deki kültürel piyasadan da anlamak mümkün. Nobel Edebiyat ödüllerini kazananların genellikle roman yazarları olması veya Türkiye’deki yayınevlerinin ve dergilerin bir kısmının “tercihen” şiir kitabı basmaması buna örnek. Bunlar, şiir okurunun da azaldığına bir işaret. İşte tam da bu sebepten, Murat Belge’nin son kitabı Şairaneden Şiirsele büyük öneme sahip. Belge, şiirin gözden düştüğü ve hakkındaki araştırmaların da buna bağlı olarak azaldığı böyle bir dönemde oldukça hacimli ve detaylı bir Türkçe şiir eleştirisine girişiyor, Türkiye’de modern şiirin tarihine/ gelişimine odaklanıyor, literatürde eksikliği görülen bir alanı kapatmaya çalışıyor.
Belge’nin kitabının önemli bir özelliği metod olarak büyük bir çeşitliliğe yer vermesi. Yer yer şiirlere yakın okuma yapılıyor, yer yer şairlerin otobiyografilerine odaklanılıyor. Bazen o günün bağlamı ve politik ilişkileri önemseniyor, bazense Murat Belge’nin kişisel anıları, bazı anektodlar devreye giriyor. Kimi zaman da dünyadaki estetik hareketler, dönemin hâkim şiir anlayışı ve edebi akımlar işin içine giriyor. Burada Belge’nin daha çok şaire göre metot veya metotlar belirlediği söylenebilir. Şairin şiirinde etkili veya belirleyici olmuş kurumlara göre yaklaşım belirleniyor. Eğer Belge politikayı, yani dış gerçekliği o şairin edebi yaşantısında önemli bir faktör olarak gördüyse ondan yararlanıyor. Örneğin, bunu kronolojik olarak modern Türkçe şiirin ilk dönemlerinde daha fazla uyguladığını söyleyebiliriz. Politika ve Batılılaşma hareketinin etkisini bu dönemler için daha fazla önemsiyor. Eğer edebiyat içi faktörleri daha etkili bulduysa şiirlere yakın okuma yapmayı tercih ediyor. Nâzım Hikmet başlığı da buna bir örnek. II. Yeni şairlerini değerlendirirken ise kişisel hatıralarından daha fazla yararlanmaya başladığı söylenebilir. Birden fazla metodu tek bir şair için kullandığı da oluyor. Bu, bir ölçüde Belge’nin çalışmasına esneklik katıyor ve farklı yaklaşımlarla tek bir şaire bakmak onun daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayabiliyor. Belge, şairlerin şiir hakkındaki görüşlerini veya onların şiir dışı yazdığı ürünleri de gündemine dahil ediyor. Örneğin, Necip Fazıl’ın Bir Adam Yaratmak oyunundan da bahsediyor. Kimi zaman bahsettiği şiir dışı ürünlerden şairin şiirine bakmak için bir araç olarak yararlanırken, kimi zaman bunu yapmıyor. Bu anlamda konunun şiirden şaştığını ve şairin dünyasının anlaşılmasının daha fazla önemsendiği görülüyor. Bu bir zenginlik olarak da yorumlanabilir, bir kusur da. Böyle kısımlarda merkeze aldığı tartışmadan, şiirden bir ölçüde koptuğu ve farklı taraflara gittiği söylenebilir.
Elbette kitabın bunun gibi kimi eksiklikleri var. Bunlardan bir tanesi modern Türkçe şiirde önemi az sayılmayacak kimi şairlere yer vermemesi: Cahit Zarifoğlu, Sezai Karakoç, İsmet Özel, Ataol Behramoğlu, Gülten Akın en belirginleri. Belge, Sezai Karakoç’a yer vermemesi hakkında oldukça öznel bir sebep sunuyor, diğer yazarlar için de kendini II. Yeni ile sınırladığına dair bir gerekçe söylüyor. Fakat kitapta II. Yeni ile aynı dönemde olup onunla kategorize edilmeyen şairlere de yer verdiğini söylemek gerek. Diğer yandan, Belge’nin çok iyi tanımadığı ve dünyasından olmadığı şairlere pek girmek istemediği düşünülebilir, buna dair özeleştiriyi kendisi de sunuyor. Belge’nin kitabında kişisel yaşanmışlıklarından epey faydalandığını söyledim. Bu noktada, İsmet Özel için de oldukça değerli bilgiler sunabileceği düşünülebilir, özellikle geçmişte Halkın Dostları dergisini birlikte çıkarttıkları ve benzer edebiyat çevrelerinde bulundukları düşünülürse. Belge’nin kitabında bir istisna dışında yaşayan bir şaire rastlanmıyor, belki bu bir tercih sonucu, bu da son bir açıklama olabilir fakat bütün bu açıklamalar kitabın bu yönüyle eksik olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Kitaptaki diğer bir sorun bahsettiğim yöntem çeşitliliğiyle ilgili. Evet, bu bir yönüyle çalışmaya zenginlik katıyor ve farklı perspektiflerle şairi görmemize yarıyor. Fakat bazı yerlerde metotların sunduğu malzemeler her zaman şairin şiirini anlamak için önemli veriler sunmayabiliyor. Örneğin, şairin otobiyografisindeki kimi ayrıntılarla onun şiiri arasındaki bağlar çok kuvvetli bir şekilde gösterilmiyor. Veya Belge’nin şairlerle yaşadığı kişisel hatıralarıyla o şairin şiirinin özellikleri arasında nedensellik kurulamayabiliyor. Şairlerin otobiyografisi şüphesiz önemli, Belge’nin sunduğu hatıralar da eğlenceli ve başka bir amaçla yazılmış bir kitapta önemli de olabilir. Fakat Türkiye’de modern şiirin gelişimine ve tarihine odaklanan bir kitapta, genel temayla şairlerin yaşamları arasındaki bağlantılar gösterilmeyince bu kısımlar fazlalık gibi hissediliyor.
Bu noktada belki kitabın amacından ve amacını ne ölçüde gerçekleştirdiğinden de bahsedilmeli. Kitabın Türkiye’de modern şiiri izlemek gibi bir amacı var. İsminden de anlaşılacağı üzere Belge, geçmiş dönemlerdeki “şairaneliğin” yerini modern dönemde “şiirselliğin” aldığını iddia ediyor. Bu ne demek? Bu hem şiir için hem de şiiri alımlayan okur için bir niteleme. Şairi merkeze alan bir düzenden şiiri merkeze alan bir düzeni, geleneği merkeze alan bir sistemden yeniliği, orijinalliği ve bireyi merkeze alan bir sistemi ima ediyor. Bu güzel bir buluş ve bir ölçüde daha önce de dillendirilmiş bir okuma yöntemi, geçerliliği var. Fakat Belge, başlıkta ve girişte belirttiği bu dönüşümü kitabında sınırlı bir ölçüde gösteriyor. Bu çerçeve fikre kitap ilerledikçe rastlamak mümkün değil, belki Garip hareketinden veya bazı II. Yeni şairlerinden bahsedilirken dillendiriliyor ama gerek ele alınan şairler arasında bir bağ gerekse bu çerçeve fikirle kitabın bütünü arasında bir bağ kurulmuyor. Bu anlamda, şairler birbirinden bağımsız bir şekilde ele alınıyor, çalışma bütünlük hissi yaratmıyor, parçalılık hâkim. Elbette bu hâliyle de kitap önemli malzemeler sunuyor fakat bu durum kitabın Türkçe şiire ve onun gelişimine dair söylediklerini sınırlı kılmış oluyor, büyük bir fırsat heba ediliyor. Kitapta bir sonuç kısmı da yok, bu da muhtemelen çerçeve fikrin kitapta iyi işlenememesi ve kitabın bütününün Türkçe şiirin gelişimini yansıtmasındaki eksikliklerle ilgili. Ülkü Tamer’in şiiri anlatılarak kitap sona eriyor, anlatılan farklı şairler arasında bir bağ kurup modern Türkçe şiire dair sonuçlara ulaşmak bu hâliyle güç.
Bu önemli eksikliklere rağmen Şairaneden Şiirsele Türkçe şiir eleştirinde önemli bir yer tutabilir ve yeni tartışmalara yol açma potansiyeline sahip. Türkçe şiir ve şairleri hakkında önemli bilgiler içermesi ve bazı şairlerin şiirlerine yapılan yakın okumalar oldukça faydalı. Diğer yandan, Murat Belge’nin kişisel anıları ve şairlerle kurduğu ilişkilerden edindiği fikirler hem şairler için hem de Türkiye’nin belli bir dönemindeki kültürel tarih için zengin bir kaynak sunuyor. Bunlardan şiir dışında da birçok alana dair bilgiler edinmek mümkün. Edebiyat kamusu nasıldı, ne gibi çevreler vardı, bu çevrelerin toplandıkları yerler nerelerdi? Örneğin Belge, şairlerin bir araya geldiği birçok lokanta, meyhane, iş yeri ve köşkten bahsediyor ve edebiyat çevrelerinin ne gibi ilişkilere girdiği bu kısımlarda görülebiliyor. Bu yönüyle kitap, bu çevrelerin nasıl değiştiğine dair önemli malzemeler içeriyor, edebiyat sosyolojisi alanında yararlı olabilecek bilgiler de veriyor. Öte yandan, şairler arası tartışmalar, yakınlıklar ve aralarındaki ilişkiler de kitabın konuları arasında.
Türkiye’deki solun tarihi ve şairlerin politik tutumları, şairlerin solla kurduğu ilişkilere de yer vermiş Belge. Bu, Türkçe şiir eleştirisinde bazı yerleşik yargıları da değiştirebilir. “Bireyci” yaftası yapıştırılan ve burjuva şairi olmakla eleştirilen birçok şairin solla ilişkisi ve politik tutumu şaşırtıcı nitelikte. Eksikliklerinin yanında sunduğu bu önemli malzemelerle Şairaneden Şiirsele, Türkçe şiirin daha fazla tartışılmasına ve eleştiri alanında romana göre oldukça eksik bir literatüre sahip şiirde bir canlılığa katkı sağlayacak.
Kaan Kurt – edebiyathaber.net (29 Ocak 2018)