Abartısız, az ve öz anlatım isteyenlerin okuyucağı bir yapıt Hakikatler Kulübü. Okuyucuyu yormuyor; aşina olaylarla sarıyor, sarmalıyor, özdeş duyguları uyarıyor. Bizden biri o kahramanlar. Hepimizin yakınında ya da hayatında bu olayların değişik versiyonları yaşanmıştır. Alganer’in yapıtlarında bu nitelikler anonimdir. Karakterler de mekan da metin de hayatın sorunlarını barındırmasına rağmen bir çıkış sunar, her şeye rağmen yaşamaya değer dedirtir.
Hakikatler Kulübü’nde, iki farklı sosyoekonomik ve kültürel yapı içinde yer alan iki kadının -Simla ve Aynur-farklı acılar ve ortamlar içinde ama kadının ezeli ve ebedi amacı ya da doğanın yüklediği benzer yükümlülük güdüsüyle sonuna dek yuvalarını korumaları anlatılıyor. İki farklı ailede kadının yaşadıklarını, birbirlerinin acılarına yaklaşımlarını ve dayanışmalarını konu ediniyor. Yeterince acı çekmeyenlerin, başkalarının acısını dinlemeye bile cesaret edemeyenlerin güçlenmek için okuyabileceği ya da acılardan yanmış kavrulmuşların ‘Bu acılar benim acılarım,’ diyebileceği bir yapıt.
Alganer, Simla’nın kişiliğinde acıyı akla gelmeyecek ilginç cümlelerle tanımlamış. Duyguları, tahammül sınırlarını tanımlayan cümleleri bize yabancı değil, yüreğimizde hissediyoruz yaşananları, yine de okuyucu ani ürpertiler geçirebiliyor, hatta göz yaşı tahammül sınırını aşabiliyor. Bazen güleriz ağlanacak halimize cümlesini hatırlatan duygusal değişimler yaşanıyor. Girdaptan çıkış ararken ‘Ama bu kafayla ne yapabilirim acaba? Kanaviçe mi?’ gibi cümleler çaresizliği aşmanın yollarında okuyucuyu da gülümsetiyor hatta güldürüyor.
Acı çekmenin erdemleşmeye yolculuğu abartılmadan içselleştirilmiş. ‘Acının kapısından geçerken insan olmanın kapısından geçilecek.’ diyecek kadar acıyı ermişcesine doğru tanımlıyor. Olayları uzaktan bakarak değil, tam çekirdekten anlatmış. Çünkü Alganer de o olayların içinde yanmış kavrulmuşlardan. Simla’nın artık sevilmediğikuşkusuna kapılması, acısına acı katması, kadının sevilmeye ne denli önem verdiğini okuyucuya hatırlatıyor. O koşullarda bile sevilmeyi beklemek, istemek, buna ihtiyaç duymak… Kendiyle, hayatla hesaplaşmaları var Simla’nın. Güzel, akılcı, duygusal ve tabii ki yaşanmışcasına… Zalim suretli öğretmen sıfatıyla acıyı yönetebilmek için acıyla tanışmanın öneminden bahsediyor yazarımız ve acıyı çektikten sonra ‘…yine de yeterince acı çekmemişim. Dibe vurmamışım, gidip de gelmemişim. Yeterince kendimi büyütmemişim. Büyüyüp kavrasaydım bugün daha metanetli, daha becerikli, daha ışıklı, daha sevecen ve şefkatli olmaz mıydım?’ dedirtiyor Simla’ya.
Simla, duygularına en dürüst, en içten, en açık yürekli ev sahipliği yapacak bir iç ses defteri satın alıyor. Anıların yazıldığı defterde bir de DİPÇE’si var Simla’nın. Adeta bir iç ses, bir mantık süzgeci. Eleştirirken yerden yere vuruyor Simla’yı.‘Kendini gereğince silkeleyebilecek misin göreceğiz. Dur bir dakika yukarıdaki şiir de ne? Şiir yazmayı hafife alma, öyle kalemieline alan, duygulara gark olup kafiye kuran ölçü arttıran herkes şiir yazamaz. …Bir de şu defter araştırma kısmına takıldım. Seni yansıtan tarzda bir defter aramışsın ya, sinir oldum. Burjuva, buldumcuk bir tavır gibi geldi nedense. …iki tane alma arzusuysa zayıf karakter göstergesi, zavallı bir direniş. Açgözlü, bitimsiz sahip olma duygusu.’ Acılar yoğunlaşınca DİPÇE bile diyecek söz bulamıyor, susuyor. Sonra sakinleşiyor, gönlünü almak için dostça konuşuyor. ‘Şiirde ölçüden vaz geçmişsin? Özgürlük.’ Yapıt, sonunda DİPÇE’yi bile şairleştiriyor. Nefis satırlar…
Alganer, ikinci kadın Aynur olayında ise yuva yıkılmasın diye zalim erkeğe gösterilen tolerans ve merhametin ne denli derin yaralara neden olduğunu akılcı cümlelerle gösteriyor. Sadist erkeğin şiddetten sonra coşan sevişme isteğini ve kadının bu ilgiye kapılabilmesini, tartışmanın ört bas edilmesine sevinmesini, erkeğinin davranışından sevgi kırıntıları çıkarmaya çalışmasını, sevilme gereksinimini olduğu kadarıyla gidermeye çalışmasını, kendini bilinçli olarak aldatmasını, anne olarak kendi gururunun değil, çocuğunun geleceğinin öncelikli olduğunu bir psikolog ve/veya sosyolog gibi irdelemiş ve yazmış Müjde Alganer. Dışarıdan bakan göz olarak ‘ben olsam, bir gün durmazdım’ diye ahkam kesebileceğimiz olayları yadırgasak da çaresizlikten çıkışın ve çözümün çok kolay olmadığını da kabullenerek okuyoruz. Müjde Alganer bu özverilerle devam eden bir evliliğin iğrençliğini son anda gözler önüne seriyor.
Özetle, Hakikatler Kulübü, okuma zevkini tatmin ederken duygusal bağlamda doyurduğu okuyucuyu, sis bulutunun ardındaki eğiticiliği, öğreticiliği ile de bir iç hesaplaşmaya yönlendiriyor. Yolu açık olsun.
edebiyathaber.net (1 Mayıs 2023)