Murathan Mungan’ın hangi kitabını okusam, çok özel bir yolculuğa gideceğimin bilinci ile başlarım okumaya ve heyecanlanırım. Hiç hayal kırıklığına uğramam bu yolculukta. Ve hiç şaşırmayacağımı sanırım; yine de her seferinde şaşırtır beni Mungan. Bu yolculuk özeldir; roman, öykü, şiir, deneme, tiyatro oyunu, hangi kitabı olursa olsun, kendimle ve kitapla baş başa kalacağım, kendimle karşılaşacağım, yüzleşeceğim, aradığım cevapları bulacağım, sorularıma yeni sorular, arayışlarıma yeni arayışlar eklediğim, ufkumun, bilincimin, algımın, yüreğimin açıldığı, berraklaştığı, uçsuz bucaksızlaştığı bir yolculuk… Sanki bana özel yazılmış gibi yol alırım sayfalarda, binlerce okurun da aynı yoldan geçtiğini bilerek…
Küre. Mungan’ın şair olmak ve şiir üzerine yazdığı kısa kısa notlarından derlediği bir kitap. Evet kısa kısa notlar… Ama Mungan’ın hangi cümlesi kitaplarının arasında, sayfalarda öylece kalıyor ki? Şiir üzerine, şair olmak/olabilmek üzerine söylenen her bir kelam, üzerine belki saatlerce konuşulacak, sayfalarca yazılabilecek kadar yoğun, zengin, derin. Her bir cümle taşıyor sayfalardan… Üstelik, her cümlede şiirin yerine hayatı koyun, aşkı koyun, yaşamınızın merkezine oturan herhangi başka bir şeyi koyun, tutkularınızı, çıkmazlarınızı, düşlerinizi koyun, Mungan’ın cümleleri hepsine uyuyor, hepsine ulaşıyor, hepsine bulaşıyor. Şiir de böyle bir şey değil mi zaten?
“Açıklarken sakladıklarımızdır şiir.”
Şamanlarla akrabalığı olmayanların şair olamayacağına inanan bir şairin, şiire ve şairliğe dair cümlelerini okuyoruz Küre’de. Öyle bir şairle karşı karşıyayız ki, şair olmanın “makamı” ile değil, şiir yazmanın kendisi ile ilgili olduğunu, şair sıfatını telaffuz etmekten mahcubiyet duyduğunu söylüyor. Bu mahcubiyetin alçakgönüllülük olmadığını açıklarken şu sözleri ile hayat dersi vermiyor mu:
“Kasmadım kendimi, sınırlamadım. Bu, beni diri tuttu, açık tuttu; incinebilir, kırılabilir, dağılabilir tuttu. İyi de oldu. Açık yara gibi olmak iyidir. Ya kendi sınırlarınıza çekilirsiniz, ya kendinizi sağaltma gücünü keşfedersiniz.”
“Kendimizi olduğumuz kadarı ile sevmek, olduğumuz kadarını sırtlayıp taşımak edinilebilir bir erdemdir.”
Kitabın her cümlesi zaten hayat dersi yerine de okunabilir. Şiirde sadelikten bahsederken, son zamanlarda bir moda gibi sadeleşmeye çabalayan herkese, sanatın ve hayatın her alanına sesleniyor aslında:
“Sadelik sıfırdan sahip olunan, piyangodan çıkan, öykünerek kazanılan değil, çalışarak, üzerine düşünerek, süzülüp incelerek, damıtarak elde edilen bir şeydir. Haddeden, imbikten, zamanın içinden geçer.”
Kitabın en sevdiğim yanlarından biri de meydanı boş bulup, şairlerin tevekkülünden cesaret alıp, şiire ve şairliğe soyunanlara “hele siz orda bi durum bakalım”vari bölümleri. Hem de bayağı ağır cümleler…
“Perisi tarafından terk edilmiş nicesinin yazmayı aynı ısrarla sürdürdüğüne bakılırsa, belki de edebiyat türleri içinde en çok karşılıksız aşk barındıranı şiirdir. Ortalıkta bu kadar çok şair ve bu kadar az şiirin başka bir açıklaması olabilir mi?”
Okumayan bir toplum olmanın yanı sıra, şiirle de arasına çok çok uzun mesafeler koyan bir toplumuz aynı zamanda. Oysa okumanın en güzel, en önemli, en etkin eylem biçimlerinden biri olduğuna inanıyorum. Şiir okumaksa bu eylemin gücünü kat be kat arttıran bir şey. Şiir demek direnişin ta kendisi demek değil mi zaten?
Küre; en çok da şiir sevmem, şiirle aram pek iyi değildir, şiirden anlamam diyenler için, şiirle aralarındaki mesafeyi azaltmak için, diye düşünüyorum.
“Şiir hayata razı olmayanların ihtiyacıdır” çünkü… Küre, o ihtiyacı ta içimizde hissettiriyor.
Ah en güzeli de bu işte;
“İnsan dediğin bir dil hayvanıdır. Şiirle uğraşanların hiç unutmaması gereken bir doğrudur bu. Varlığın mucizeleri dil’le dillenir. Bu anlamda ne kadar iyi bir ‘hayvansanız”, o kadar iyi bir şair olursunuz.”
Ne kadar iyi bir hayvansak o kadar iyi bir insan değil miyiz aynı zamanda?
Daha da güzeli; Küre’nin, Mungan’ın şiir sanatı üzerine yazdığı notlarını toplamak istediği bir dizi kitabın ilki olması…
Şule Tüzül – edebiyathaber.net (19 Ocak 2017)