Sevgili okur
Elinden geldiğince şiir okuyorsun, şiir üstüne düşünüyor, şiir yazılarını, eleştirel bakış açılarını ve kitap tanıtımlarını takip ediyorsun. Estetik bir bilincin, eleştirisel bakışın ve biçimlenmiş bir şiir dünyan var. Dizelerin üzerinde parmaklarını ve gözlerini dolaştırıyorsun güzelce.
Öyle anlam ile kurduğun ilişkiyle.
Öyle imgeyle çıktığın yol ile.
Öyle bir boyuttan başka boyutlara, ilk söze…
Uzun zaman geçti üzerinden, bir şiir kitabının kalbine inip de onu sizlerle paylaşmayalı. Belki tembelliğimden ama daha çok yoğunluğumdan, yani işten güçten. Sevgili okur, bu söylemimi bir savunma olarak değerlendirmeyip “özür” olarak kabul edersen beni hem mutlu hem de motive edersin.
Sevgili okur;
Bundan böyle bu köşede, Edebiyat Haber’de; bir önceki ay içinde okuduğum ve düşünsel, duygu ve poetik yolculuklar yaptığım şiir kitaplarını seninle paylaşacağım. Buna, daha yakından ilişki kurabildiğim nitelikli eserlerle uyuyup uyanma birlikteliği de diyebilirsin. Bir şiir otoritesi yaklaşımıyla değil asla; o kitabın kazısından çıkan özün bendeki karşılığıyla ama aynı zamanda da ufak ufak dokundurmalarla. Genç kalemler daha bir önceliğim olacak. Onları çok önemsiyorum çünkü.
Ayrıca bu köşede, kitap ve dergilerden seçtiğim o “Ayın Şiiri” bölümü de olacak. Bir başka deyişle; sözünü, düşüncesini ve niteliğini mutlak bir inançla kabullendiğim şiirleri senin de beğenine sunacağım.
Sevgili okur;
İkimizin de yolu açık olsun…
***
Sesin Limanları / Mühür Kitaplığı
Rüzgârı, evrenin içine çöküşüyle ve suyu, zamanın bükülüşüyle tanımlayan şair Emel Koşar; hayal halkalarını uç uca ekleyerek uğruyor Sesin Limanları’na…
Sesin Limanları, şairin beşinci şiir kitabı. Bu sayıya seçme şiirlerinden oluşan Keder Atlası-Seçme Şiirler / The Atlas Of Sorrow-Selected Poems adlı kitabı da dâhil.
Emel Koşar, akademisyen.
Mimar Sinan Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde. Şiir kitaplarının yanı sıra, araştırma-inceleme alanında 10’na yakın eserin de sahibi.
Çalışkan, araştırmacı.
İyi bir gözlemci.
Dost huylu ve neşeli…
Emel Koşar’ı yaklaşık 4 yıl önce, ilk şiir kitabı Fırça Darbesi ile tanıdım.
O dönem ilk kitabını değerlendirirken yazıma şöyle başlamıştım; “Emel Koşar şiiri için ilk söylenecek söz: Rahat bir dille yazılmış ve gündelik hayatın içinden sessizce damıtılmış dizeler toplamıdır diyebiliriz.” Şu an elimde tuttuğum 4. şiir kitabı Sesin Limanları için de, -seçme şiirlerini saymıyorum – aynı cümleyi kurarak yazıma devam edebilirim:
Şiirini öyle uzun uzun konuşturmuyor, kısa ve özden yana. Ancak görsel imgelerle zenginlik kazanıyor anlatımı. Sustuğu kadar bir zenginlik hatta. Söyleyiş inceliğiyle oluşturduğu çağrışımlar dile ciddi bir dirilik katarken, şiirin özüne yaslanan sözcükleri de o hızda hareketlendiriyor. Bu özellik, Emel Koşar’ın sözü çağırma tekniği, taşkın bir akıştan ziyade dinginlikle birlikte görseli az az katmanlarla anlatma biçimi ki bu bütün şiir kitaplarında var olan bir seyir.
taş koydum gözkapaklarına
suyun kabarcığı nefes gibi
eriyip gitsin
ölüm, rüzgâra karışıp
örtsün suskunluğumu
çekip aldım sahili denizden
tutuşsun tutkulu yeminlerimiz
maviydi kader çizgim
(Macbeth / S: 40)
Sesin Limanları’na uğrayan herkes kolaylıkla fark edecektir Emel Koşar’ın oralardaki arayışını. Oralar dediğim; kederli seslerin birer yağmur damlasına hapsolduğu, rüzgârın telaşsız günler ile el ele verip zamanı yontma işine giriştiği ve aynı rüyayı paylaşan kurnaz bir avcıdan düşlerini geri istediği yerler… Çünkü oralarda iki beden küçüldü kalbim diyor şair, yarı ölüyken. Her ne kadar uğradığı limanlar şaire simgesel oyunlar oynuyorsa da, o gerçeğin ve karşı duruşun peşindedir. Bütün bu karmaşanın içinden geçerken, gerilimden uzak, anlık izlenimci ruhunu özne yapıp ve beklenen sözü de söyleyerek uzaklaşıyor. İşte o an okuyucu giriyor şiirin yazılmayan devamına…
Emel Koşar’ın Sesin Limanları’nı öncekiler gibi keyifle ve şiirlerin yazılmayan devamına gizlice sokularak okudum. Dil ile geliştirdiği ilişkinin biçiminden yukarıda da anlatmaya çalıştığım öz ama görseli zengin şiir tekniğine kadar kurduğu Emelce sözün zirvesini bu kitapla yaptığını düşünüyorum. Eminim ki kendisi de farkındadır ve bundan sonraki şiirleriyle, yeni ve farklı bir Emel Koşar’ı okutur bize.
Bu son cümlem de bir dost beklentisi olarak dursun burada…
***
Kabuğunu Arayan Yara / 1984 Yayınevi
Onur Köybaşı, İskenderun’da yaşıyor.
1986 doğumlu.
Varlık, Hayal, Akköy gibi birçok dergide şiirleri yayımlandı ve yayımlanmaya da devam ediyor. Avangart şiir dediğimiz tarzın genç kalemlerinden. Ayrıca kitap tanıtım ve değerlendirme yazıları da kaleme alıyor.
Kabuğunu Arayan Yara, düşünce ve yaşam evrenimizi şekillendiren ama susmak zorunda bırakıldığımız çoğu kavramın dile geliş hali. Bireysel olguların sosyal çevreyle olan iletişim/iletişimsizliği bağlamına da sıkça göndermeler yapıyor ayrıca. Modern insanın içindeki ilkelliğin, tutarsızlığın ve hatta şiddetin olağanlaşması anlık görüntülerle verilmiş olsa da okuyucu bu gerçeklerin izini kitap boyunca başka başka şiirlerde de fark ediyor. Çünkü her şiir kendi içinde bir bütünlük sergilerken, her şiirin toplamı da bir üst bütünü oluşturuyor: seninle ayrı bedende aynı tümördük.
Bu bütünün parçaları mı?
Yalnızlık en doğal haktır…
Aşk sonra da yaşanır…
Beden, illa bir sevişmenin başlığı değildir…
Kötülüğün tarifi her zaman iyiliği çağırmaz…
Düşmek, vedaların gücü kadar ses çıkartmaz.
Geri dönmek, eve uğramak ya da hep geç kalmak…
Vs… vs… vs…
…. neonlar ve canlı yayınlar
artık herkes bizi biliyordu
insanların arasına düşmüştük
balonlar ve renkli haplar
herkes bizi biliyordu
rüyamda saat 23:45’ti
diskotekler açılmak üzereydi
travestiler
onlara sarılmak için bekliyorduk
ikimiz de komünist bir annenin çocuklarıydık
rakı sofrasından kalkıp geldik
babamız yok
hiç olmadı bizim
pembe bir asker öptü beni
böyle başladı her şey
rüyamda pazartesiydi
(Pembe Asker / S: 25)
Onur Köybaşı, biraz da zıtlıkların şairi. Şiirlerinde kurguya geniş bir alan açarken yer yer anlatımı daraltıyor. Estetik bir yapı yaratma peşinde değil ama soyut ve somut duygularla büyüttüğü mimari güzellik, öyle es geçilecek türden değil. Oldukça rahat anlatımlarla çoksesli bir ses oluşturup cesurca yazıyor. Yeteri kadar uç, yeteri kadar zemine yakın. Şiir işçiliğini de iyice özümlemiş, yeniliğin ve farklı duygu/düşünce boyutlarının peşine takılı aklı. En azından bunu hissettiriyor.
Unutmadan söyleyeyim!
Kabuğunu Arayan Yara’nın kapak görseli Umay Umay’a ait. Ben çok sevdim, sıcak ve şiir rengi duruluğunda.
biliyorum ki kimse bilmeyecek
o evden geyiğin mi avcının mı çıktığını…
***
Kayıp Takvimi / Mühür Kitaplığı
Bir çırpıda söylüyor sözünü Şerif Fatih:
… Tabut çehresiyle çağırdı kaderine beni
gözleri yanardağa özenen bir kadın
bundandır gurbetle ölçülmesi ömrümün
(İki Perdesi Kayıplığın / S: 13)
Şerif Fatih’i Bulutlar Gökyüzünde isimli ilk şiir kitabından beri takip ediyorum. Karşılaşmalarımız daha çok kitap fuarlarında oluyor. Sohbetimiz genelde ayaküstü şiir, kitap ve yaşam üstüne. Güler yüzlü, insancıl ve şakacı bir kişiliğe sahip. Şiiri de oldukça dikkat çekici. 1986 Elazığ doğumlu olan Şerif Fatih, edebiyata düzyazı olarak da katkı koyan bir isim.
Son kitabı Kayıp Takvimi, bir tema bütünlüğü içerisinde kotarılıp ama farklı başlıklar altında ilerleyen “nehir şiir” diye adlandırdığımız türün iyi örneklerinden. Bir tema bütünlüğü demiştim, evet: Varlık ve hiçliğin, o yaşam döngüsü sıkışıklığından kurtulup bir insana varma yolculuğu… Bu yolculuğu, Jack London’ın Martin Eden romanından ödünçle, “O adam ben olacağım. Kendimi o adam haline getireceğim. Her şeyi iyi edeceğim,” alıntısının felsefi boyutuna atıfta bulunarak başlatıyor şair. Yarattığı “O Adam” imgesi üzerinden zamana, kitaplara, serüvenlere, rüyalara ve itiraflara kadar uzanan, cismi ve soyut sancılarla şekillenen doğum/ölüm varlığına, buradan da “insan”a aslında bütün yolculuğu. Yunus Emre gibi düşünürsek: İnsanın kendini bulma arayışı… Tam da bu, Kayıp Takvimi.
Adım O Adam’dır kendim değilim en önce ama
yaşıyordum kendimi arayarak. İşim kaybolmaktı
soyunarak tüm kadınları. Çünkü kendime yaklaşırdım
kaybolurken. Uzak, kaybolmak demekmiş anladım ve
kim varsa yanımda gözcüsüymüş kayıplığımın.
(Hay bin Yakzan / S: 52)
Şerif Fatih, düşüncenin şiirini benimsemiş öncelikle. Şiirine aldığı her sözcüğü belli ki imge havuzunda epey bir bekletmiş, çünkü çok çabuk kavram kargaşasına dönüşebilir düşüncenin coşkusu. Arınıp duyguya da karışmalı sözün karakteri oysa. Bu bilince disiplinli bir iç dokunuş uyarınca ses dağılımını ve estetik yapıyı özenle koruyor. Şiire varmanın, şiiri olgunlaştırmanın belli “bir zamanı” beklediğini, sıkıdüzen istediğini ve özentiden sıyrılıp özgün duruşa evrilmesi gerektiğini ta ilk kitapta hissettirmişti şair. Çok yol almış o günden bu yana. Özellikle bütünselliği koruma adına. Şiir anlayışını daha felsefi alana taşıyor gibi bir görüntü veriyor şimdiden: Bu tür yolculuk oldukça güçtür ama lezzetlidir de.
Yer yer bazı dizelere çok imge yığıp dili zorlaştırıyor olsa da Şerif Fatih’in sesi geleceğin şiiri içinde var olacaktır. Nasıl olsa zamanla o zorlamaları da şiir aklıyla sadeleştirip sözünü özenle akıtacaktır…
***
Ayın şiiri / Naile Dire
Dünyanın Çivisinde Oynaşıp Düşelim
mesele
geceleri kararan gözümden yukarı bakarak
yakardığım allahla aramda
erkeklere küs tenimin şehvetli yanıyım
örtümün altı kadın üstü yafta
ılık yorganımda gizli düşlerim olur
ben ayıbı dinin bunlar bacaklarım
kıvranıp sancıyor güneşsiz eteğimde
yatağıma boğmadan harlı arzumu
sevişmek istiyorum
canımı yumruk gibi sıkan aşkın diğer yarısıyım
düğümlü kaburgası yalnızlığın nasıl çözülür
bitmezoğlu bitmez bir sıkıntı mavnalarla aramda
kim ne sırtlanırsa ona düşman
ben tenhası dünyanın bunlar omuzlarım
kaçık heveslerimi taşır öfkeyle
iyice utanıp ondan ağır ağır
gevşeyip düşmek istiyorum
geceyi namus gibi yırtan sarhoşun sıcak bağrıyım
dilimde yangını körüklerim niye
kırgın susuşlar silik sezişi kızmışlığın
yığmadan sözlerimi içime hırsla
söylemek istiyorum
ben üvey kızı tanırının bunlar saçım
bir mayın döşedim diplerine
infilak etmek istiyorum
(Sincan İstasyonu, Ocak-Şubat 2018, Sayı: 93)
Şiir kitaplarınızı göndermek için:
Ömer Turan
Ruhi Türkyılmaz Sanatevi
Atatürk Alanı Suluhan İş Merkezi
Kat:2 No: 77-78
Ortahisar / Trabzon
Ömer Turan – edebiyathaber.net (8 Şubat 2018)