Keşfetmenin hazzına erişen yetişkinler olarak yaşadığımız bu hazzı sürekli dile getirmek isteriz. Sıkıcı, rutin ve yoğun hayatımızı daha yaşanabilir kılan anlar “keşif” anlarıdır. Hayatın anlamına dair keşfettiğimiz her şey boğuculuktan bir nebze de olsa uzaklaştırıyor bizleri, yetişkinleri yani. Gündelik hayat olması gerektiği gibi(!) tüm hızıyla akarken oyuncu yanımız keşiflerimizle birlikte saklandığı yerden çıkar. İlgilerimiz, meraklarımız, değerlerimiz hatırlandıkları için bizlere yeniden minnet duymaya başlarlar. Karşılıklı bir hatırlanma halidir bu, bir yetişkinin sıkıcı hayatına güneş gibi doğmaması imkansızdır. Yetişkinler kendilerini oyalayadursun çocuklar keşfetmek için uğraş vermezler. Onların keşifleri hayatın içinden ve dolu doludur. Onların yakasını bırakmayan merak duygusu, onlar nereye giderse gitsin peşlerindedir.
Bir mahallenin sıkıcılığında kaybolmamak için merakının peşinden giden Pepito’yla tanıştırmak istiyorum sizleri bu yazıda. Timaş Çocuk’tan çıkan Pepito ve Dünyanın En Sıkıcı Sokağı, Yazarı Valenzuela ve çizeri Vicente ile bir harmoni sergiliyor her şeyden öte. Görsellere sinmiş muziplik dikkati çekiyor. Pepito ve minik köpeği Lulu’nun eğlenceli çizgileri, bahsedilen sokağın sıkıcı olduğuna inandıramadı beni. Her mahalleye bir Pepito, bir de Lulu yetmez mi ki ağız dolusu gülümsemek için?
Pepito dünyanın en sıkıcı sokağında yaşadığına inanan bir çocuk. Bu sıkıcılığın kaynağında onun uymak zorunda olduğu kurallar da var. Aslında yetişkin dünyasına ait her şey sıkıcı onun için. Belki de her çocuk için… Kurallara uyuyor gibi görünen çocuklar da aslında çok sıkılıyor. Evler, okullar, sokaklar uymak zorunda oldukları kurallarla dolu. Buna rağmen kuralların gerekli olduğuna inanıyorum ama bu yazıda bu mevzuya girmeyeceğim tabii. Pepito da her çocuk gibi tatilleri iple çekiyor ve tatilde kuralları esnetebileceğini biliyor. Pepito tatil zamanları daha mutlu bir çocuk ve ailesi de bunun farkında. Aile demişken… Pepito’nun ailesinin resmedildiği bir sayfa var kitapta, hepsinin bir koltukta yan yana olduğu bir resim. O resimde saklı olan detayları çok önemsedim. Hatta o görsele epey uzun baktım. Orada gördüğüm meraklı mı meraklı Pepito, kütüphaneci annesi, muhtemelen inşaat mühendisi babası, tatlı mı tatlı oyuncu köpekleri Lulu ve ergenlik dönemindeki abisi Guille’ydi. Bunun yanı sıra her birinin diğerinden bambaşka olması halini okudum ben o görselden. Pepito’nun annesi, elinden düşürmediği kitaplarıyla anlatılmış ve resmedilmiş; Lulu, Pepito’nun hemen başının üstünde ve ikisi de ailenin en serüvenci bakışlarına sahip; babası ailenin en sorumlu insanı; abisi de bir o kadar ergen ve kendi dünyasında salınır bir halde. Farklılıklarıyla, hayatta kendilerine buldukları yerin biricikliğiyle aynı koltukta oturuyorlardı ancak aynı aileden olmaları onları aynılaştırmamıştı. Burası bende çok güzel bir yere dokundu, bu sebeple özel olarak değinmek istedim.
Mutlu zamanlarından birinde hayatının en önemli olayıyla karşılaşan Pepito, sonunda “ünlü bir dedektif” olma fırsatını yakalar. Sıkıcı, bunaltıcı, olaysız mahallesine de renk gelmiştir ona göre. O güne kadar gerçek bir olayı araştırmayı bekleyen Pepito çok heyecanlıdır, hemen yan komşusu Isolina Montenegro’nun bağırışlarına koşar. Bayan Montenegro’nun en sevdiği kolyesi çalınmıştır ve kimse kolyeyi kimin çaldığını bilmez. İş başa düşer, Pepito ve Lulu gizli görevdedir artık. Mahalledeki tüm izleri takip edecekler, mahalleliyi gözlemleyecekler ve hırsız bu gizli görev sonucunda illaki ortaya çıkacaktır.
Bir köpek ve bir çocuğun tatlı iş birliği pek tabii her olayı çözebilir, soru işaretlerini açıklığa kavuşturabilir. Önemli olan, bir dedektiflik hikayesi yaratırken gereksiz bir didaktizmden uzak durmayı tercih etmek ama yaratılan metni salt bir macera hikayesi olarak da görmemek bence. Çocuklar Pepito ve Lulu ile birlikte mahalledeki gizemi çözmeye çalışırken bir yandan bir köpeğin arkadaşlığına ve mahalle sakinlerinin çeşitliliğine şahit olacaklar. Bu kitap kendi yaşadıkları yerlere odaklanmalarına vesile olacak ve yaşadıkları yerleri daha dikkatle inceleyecekler belki de. Hikayenin, çocukların karşılaştıkları herhangi bir probleme karşı çözüm üretme becerilerini sorgulatması da cabası. Peki ya kitabın çocuklara katacaklarından bahsederken gizemi çözmeyi unuttuk mu? Her okur kendi gizemini çözecek, söz!
edebiyathaber.net (27 Haziran 2024)