Sıkıyönetim: Korku İmparatorluğu’na karşı cesaret | Ömürcan Bozali

Haziran 13, 2017

Sıkıyönetim: Korku İmparatorluğu’na karşı cesaret | Ömürcan Bozali

Çizer: Alp İz

Sıkıyönetim, Albert Camus’nun Veba adlı başyapıtından bir yıl sonra, 1948’de kaleme aldığı üç perdelik tiyatrodur. Camus, kitaba yazdığı önsözde oyunun, Veba’nın bir uyarlaması olmadığını açıkça dile getirir.

Eser, İkinci Paylaşım Savaşı yıllarında İspanya’nın Cadiz kentinde zorba bir iktidarla karşı karşıya kalan halkın yılgınlığı ve bu duruma hayatını ortaya koyarak karşı çıkan Diego isimli karakterin hikâyesini konu edinir.

Alıntılarla yatay olay örgüsü

Oyun, Cadiz’de dünyanın sonu geldiği söylentisinin yayılmaya başlaması üzerine, kentin valisinin söylentileri yasaklayarak düzeni yeniden tesis etme çabası ile açılır.

“Hiçbir şey değişmedi! Hiçbir şey olduğu yok, olan biten bir şey yok! Dön baba dönüyor mevsimler, düzen yerinde, her şey muntazam.”

“Kahrolsun hareket, köküne kibrit suyu! Dur yerinde vatandaş, duralım be hey dostlar! Geçsin zaman çabucak, tükensin şu saatler olaysız gürültüsüz, sürsün bu güzel düzen! Gönlümüze göre bu mevsim, yaprak kımıldamaz, içi yanar insanın, içmeden de duramaz!”

Çok geçmeden herkes işinin başına dönmüş durumdayken, “Veba” isimli zorba kente gelerek valiyi makamından eder. Vali halkı, Veba ile baş başa bırakarak kaçar. Yasalara uyma alışkanlığı geliştirmiş olan halk, söylenenleri yerine getirerek günlük hayatını sürdürür. Kent sakinleri bu sayede yaşantılarına sorunsuz bir şekilde devam edeceklerini düşünürler. Ancak kısa bir süre sonra Veba gerçek yüzünü gösterecektir. Kendisine bağlı çalışan “Sekreter”in elinde bulunan vatandaşlar listesinden her gün bir yenisinin ismi silinmektedir. Veba insanları fırınlarda yakarak düzeni güçlendirebileceğine inanmaktadır.

“Eyvahlar olsun! Eyvahlar olsun! Son kapı da kapandı! Mahkûm olduk yaşamaya Veba’nın koynunda! Umudumuz yok olmuştur. Deniz uzaklardadır artık.”

Bu sırada kent sakinlerinden “Nada” isimli karakter “Veba”nın zorbalıklarından etkilenerek onun zulmüne destek verir. Eski iktidar döneminde görevli olan bir yargıcın kızına, Victoria’ya, âşık olan Diego ise Veba’nın karşısına çıkar. Diego, halkın engelleme ve ikna etme çabalarına rağmen Veba ile yüzleşir. Canı pahasına da olsa korku imparatorluğunun yıkılmasını sağlar.

“Bundan böyle korkmak yok, kurtuluş korkmamakta! Gücü yeten ayağa! Neden eğersiniz başınızı? Kaldırın o başları, vakit gurur vaktidir! Çıkarın artık tıkaçları, haykırın benimle birlikte artık korkmadığınızı! … Ey kutlu başkaldırı, ey ölüme isyan, ey halkın onuru, çığlığın kudretini bahşet ağzı tıkalı insanlara”

“Koro: Fakat bil ki terk etmedi yüreklerimizi o yıllanmış korku. Zeytin ekmekle de tadı çıkıyordu hayatın! Azdır elimizdeki, lakin korkarız az olanı da kaybetmekten, hayatımızı kaybetmekten!

Diego: Susmak haksızlık karşısında, kaybetmek demektir zeytin ekmeği ve yaşama hakkını! Ekmeğinize sahip çıkmak için dahi yenmeye mecbursunuz bugün korkunuzu!”

Nada neyi temsil eder?

Sıkıyönetim, yazıldığı dönemin ideolojik etkilenirken, varlığıyla felsefi tartışma başlıklarına katkı sunar. 1948 yılında yazılan eser, İkinci Paylaşım Savaşı’nın Avrupa’sındaki korku imparatorlukları ve otoriter rejimlerine dair gerçek bir bakış geliştirir. Camus, vebalı yönetimlerin ortaya çıkardıkları korku atmosferi ve yaşamanın imkânsız hale getirildiği coğrafyanın içinden seslenir.

Cadiz kenti sakinlerinden olan Nada, bizce metinde ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Öyle ki, topluma dair umudunu tamamen yitirmiş – belki de böyle bir umudu hiçbir zaman beslememiş- olması Nada, hikâye akışında öne çıkar.

Nada isimli karakter, dönemin hiçlik felsefesi ve varoluşçuluk tartışmalarıyla birlikte okunması gereken kurmaca-gerçek bir karakterdir. Nada, sarhoşluğu ve kendinden geçmişliğiyle bilinen biz Cadiz’lidir. Distopya ve karmaşadan yanadır. Bu sebeple Veba yönetimini takdir eder. Ona göre karmaşaya kimin, ne suretle sebebiyet verdiği önem taşımaz. Ezen- ezilen, yöneten- yönetilen, haklı – suçlu, güçlü- zayıf kavramlarının ortaya çıkardığı çelişkiler Nada’nın gündeminde yer almaz. Nada, dünyanın en kısa mesafeden yok olmaya doğru ilerleyişini seyretme amacındadır. Nada, insanlığa ve topluma olan inancını yitirmiş ve bu hayal kırıklığı sonrasında kendini esrik bir nefrete kaptırmış, umutsuz insanı temsil eder. Korku iktidarı yıkılmak üzereyken, Nada kendini surlardan denize bırakarak intihar edecektir. Nada, Sartre’ın Bulantı isimli romanının başkarakteri Roquentin’i anımsatır. Roquentin için umutsuzluk bir varış noktası, Nada içinse başlangıçtır. İki anti kahramanı birbirinden ayıran diğer konu, Nada’nın bir tiyatro karakteri olarak daha abartılı özelliklere sahip oluşudur. Raquentin, günce-roman dilinde tasarlanmış, kendini içerden ele veren bir karakter iken Nada, yazarının üçüncü tekil şahıs bakışıyla var edilir. Camus ve Sartre’ın hiçlik kavramına karşı farklı bakış açıları karakterleri ayrıştırır.

“Nada, İspanyolcada “hiç” anlamına gelir. Nada, metinde kendisine yöneltilen soruya, rien (Fransızcada “hiç”) olarak yanıtlar.” – Can Yayınları tarafından yapılan baskıda yer alan çevirmenin notu

“Nada: Eğilmeyip ayakta ölmektense yeğdir diz çöküp hayatta kalmak, diz çökün ki kurulsun kâinatın düzeni darağaçlarının dik açısında, mesken olsun bu topraklar mülayim ölülere…”

“Nada: Yaşasın hiç! Anlamaz oldu kimse kimseyi! Sonunda vardık o kutlu vakte!”

Veba gücünü karşısındakinde uyandırdığı korkudan alır

Çürümüş rejimlerin ve hukuksuz yönetimlerin temsili olarak Veba, bugünün okuruna hiç yabancı gelmeyecektir.  Sıkıyönetim’de, Veba öncesi iktidar da baskıcı eğilimler konusunda ondan aşağı kalmayacak uygulamaların altına imza atar. Fakat Veba cinayetleri ve vahşi katliamları sıradanlaştırarak şiddetin dozunu yükseltir.

“Veba: (Uluyarak) Damgalayın şu adamı! Herkesi damgalayın! Konuşmadıkları bile duyuluyor hala! Çıkmıyor sesleri ama kulak tırmalıyor sessizlikleri! Kopartın dillerini! Tıkayın ağızlarını! Kazıyın akıllarına şiarımızı! Ezberletin sloganlarımızı! Açılmasın o ağızlar başka söz sarf etmeye! Layık olsunlar bize yurttaşlıkta! … Tek veba, tek halk! Topla kendini, baş koy infazına, gel hakkından! Yeğle bir vebayı iki özgürlüğe! Sürgüne, işkenceye, ders olsun gerisine!” 

Cadiz halkı bu güç karşısında büyülenir. Veba’ya yönetme kabiliyeti sunan sihrin adı korkudur. Bütün özgürlükleri yok sayan ve kendi görüntüsü karşısında dehşete düşen bu iktidar giderek genelleşir.

“Mahrem mi! O da neymiş! Anlam ifade etmeyen bir sözcük bizim nazarımızda. Sizden kamusal yaşamınıza dair bilgiler almak istiyoruz ki zaten yaşamın başka türlüsüne sahip olma hakkınız bulunmuyor.”

Üçüncü perdede halkın korkusu dağıldıkça Veba, tılsımını yitirir. Veba, yönetebilmek için korkuya ihtiyaç duyar. Bu çatışma sahnede doğrudan ifade edilir. Halkın cüreti arttıkça Veba’nın muhafızları geri çekilir; en ufak bir korku ve kuşku anında muhafızlar çekildikleri yerlerden ileri atılır. Diego, Veba’nın ve salgın olarak bulaşan hastalığın korkuyla ilintisini şans eseri fark eder. Buna göre korkularını bir kenara bırakarak cesaretle karşı çıkan insan, salgın hastalıktan ve vücutta bıraktığı izlerden kurtulmaktadır. Halkın cüretinin önü alınamadığı anda Veba’nın iktidarı son bulur.

“Sekreter: Ben kendimi bildim bileli, ne zaman bir insan evladı korkusuna galip gelecek olsa, ne zaman haksızlığa karşı başkaldıracak olsa, şu malum makinenin çarkları gıcırdamaya başlayıverir. Makine tümden durur demiyorum, fakat çarkları gıcırdar… gerçi durduğu da olmuştur hani.”

“Veba: Varlığımın sebebi her şeye hükmetmektir, ya her şeyin efendisi olurum ya da hiçbir şeyin olmam.”

Sıkıyönetim’de adalet sorunu

Oyun metninde halkın keyfi biçimde koyulan yasalara, sorgusuzca riayet edişi defalarca işlenir. Halk, elindekini kaybetme korkusu ve can telaşı ile boyun eğmeye mahkûmdur. Yasaları kudretli kılan bu uyumlu olma mecburiyetidir. Oysa adaleti sağlamakla yetkilendirilmiş oyun kişileri, yasaları özel durumlara göre yorumlama hakkına sahiptir. Metin bu bağlamda adalet kavramının göreceliliğini tartışır.

“Yargıç: Ben yasaya hizmet ederim, seni saklayamam burada. Diego: Hükmü kalmadı senin hizmet ettiğin yasanın. Yeni yasadır emreden, seni bağlamaz. Yargıç: Yasanın ne dediğine bakmam, yasa olduğundan hizmet ederim yasaya. Diego: Ya suçun kendisiyse yasa? Yargıç: Suç döndü mü yasaya, suç olmaktan çıkar.”

Ömürcan Bozali – edebiyathaber.net (13 Haziran 2017)

Yorum yapın