Yaşamda önem verdiğim şeylerden birisi sınırlardır. Sınırlarıma girilmesinden hoşlanmadığım gibi başkalarının sınırlarına girmekten hoşlanmıyorum. Bu gibi durumlarda genelde anında iyi hissetmediğimin farkına varıp, içinde olduğum girdaptan mümkün olduğu kadar çabuk çıkmaya çalışıyorum. Var olduğum tek an şimdiki an olduğuna göre, geçmiş şu anıma gelip sınırlarıma girmiyor mu? Peki ama bu durumdan kim sorumlu? Geçmişi taşıyan ve şimdiki ana getiren ben değil miyim? Aynı şey gelecek içinde geçerli değil mi? Şimdiki anı güneş ile arama giren kara bulut gibi gelip kapatmıyor mu?
Geçmişten gelen kızgınlıklar, pişmanlıklar, utanç, suçlamalar gibi olumsuz hatıralar şimdiki anımıza gelirse yükümüz çok artar. Bu durumda geçmiş sadece sınırlarımıza girmekle kalmaz, anın farkındalığını da bizden çalarak kendisini tekrar ettirir. Hayatımızı, ilişkilerimizi etkiler. Bir hafta sonu deniz kenarına yüzmeye gittiğinizi veya ailenizle birlikte tatile çıktığınızı varsayın. Eğer anda kalmayı başarıp, zihninizi takip etme farkındalığınız olmazsa ne denize ne de tatile yalnız gitmez, gözle görülmeyen ve sanki içlerinde binlerce dosya dolusu bavulla gidersiniz. Her bir dosyanın içinde geçmişten gelen durumlar, kişiler vardır. Geçmişinizde anlayamadığınız, çözemediğiniz, acı veren ne kadar şey varsa hepsini sırtınızda bir yük olarak taşır, her gittiğiniz yere götürürsünüz. Üstelik çoğu zaman bu yükün ağırlığının farkında bile olmadan, sizi nasıl aşağıya çektiğini anlamadan yaşar ve zamanla normalleştirerek, yaşamınızın ayrılmaz bir parçası olarak görmeye başlarsınız. Oysa bu durum hiç de olağan değildir.
Sizi belli kalıplar içinde düşündüren ve adeta robot haline getiren geçmiş; korku, endişe, keder, saldırganlık, güvensizlik, intikam, pişmanlık gibi olumsuz duyguları yaşamanıza yol açar. Geçmiş sizi gerçek kendinizi deneyimlemekten alıkoyar. Sizi bir ölünün mezarının içine koyar çünkü geçmiş ölmüştür, yaşanmış ve bitmiştir. Gerçek kimliğiniz ve hayatınızla ilgili olarak gerçek olmayan, dipsiz ve derin bir kuyunun içinde kurmaca bir hikâye sunar. Adeta gerçekte olmayan bir balon dünyanın içine sokar ve siz bu balon yaşamı gerçek sanırsınız.
Biz zannettiğimiz kişi değiliz. Şu anda kendim sandığım kişi zihnimde toplanmış bilgilerden, aldığım kararlardan, yargılarımdan, hikâyelerimden ibarettir. Gerçekte ben o değilim. “Ben yeterli bir insanım, yetersizim, iyiyim, kötüyüm, güzel, çirkin, başarılı, başarısız, insanım, kibirli, kibirsiz, yalancı, dilenci, uysal, yaramaz, doktor, öğretmen, zengin biriyim.” Ben bunlar değilim.
Bunlar sadece zihinde biriken geçmiştir ve sahte kimliğimi oluşturur. Kişilik geçmişe aittir. Kişilik denilen hikâyeler toplamına inandığım ve bağlandığım sürece önemli olduğu sürece, geçmiş beni yönetir, şimdiki anın gücü yoktur. Geçmiş sınırlarıma girmiş, beni esir almıştır. Önceki an yaşamımı yönetir. Geçmişte yaşadığım sürece omuzlarımda bir ceset taşırım ve bu benim fazla uzağa gitmeme izin vermez. Gittiğim ve gideceğim yer ancak mezarlık olacaktır.
Hayatta ancak geçmişimden ayrılabildiğim zaman özgür olabilirim. Kişi geçmişin yükünü taşımadığında önceki anı bu ana taşımadığı için özgürdür. Yaşamına can gelir yoksa biyolojik bir bilgisayar ya da robot gibidir. Öfkemiz, nefretimiz, hüznümüz, kederimiz, savaşımız, kıskançlığımız, rekabetimiz, aşağılık duygumuz, hayal kırıklığımız, pişmanlıklarımız, korkumuz her şey geçmişe dayanıyor. Geçmişi veya geleceği sınırlarımıza soktuğumuz an kendimiz olmaktan çıkar, gerçek olamayız. Ancak yük taşıyan bir hamal ve zamanla taşıdığınız yükle bütünleşir ve kendimize yük oluruz. Geçmiş, sınırlarımıza girdiği gibi aynı şeklide gelecek de girebilir. Şimdiki anımızı gelecek endişesi yüklü düşüncelerle kapatabiliriz. Geçmişten gelen korkular geleceğimize yansır, geçmiş kendisini gelecekte tekrar ettirir ve yaşamdan bize bir şey kalmaz. Sınırlarımıza giren geçmiş ve gelecek arasında sandviç arasındaki peynir gibi sıkışır kalırız.
Geçmiş ve gelecek yüklü düşüncelerin etkisinden kurtulmak ve şimdiki anımızın sınırlarını korumak ancak farkındalıkla olur. Şu anda olumsuz bir duygu deneyimliyorsam mutlaka anın farkındalığını yitirmiş, geçmiş veya gelecekten gelen bir balonun içine girmişimdir. Hangi duyguyu deneyimliyorum? Bu duyguyu yaratan düşünce ne? Hangi düşünce beni şu andan uzaklaştırıyor, geçmişe ya da geleceğe götürüyor? O anda nerede olduğunuzu farkına vardığınız zaman oradan çıkıp dikkatinizi tekrar şimdiki ana odaklamanız mümkündür.
Geçmişi hata olarak görmeyelim. Hata diye etiketlediğimiz şeyler o zamanki deneyimimizin bir parçasıydı, olması gerekiyordu. Büyümenizi, pek çok şey öğrenmenizi sağladı. Saygı gösterin, düzeltebileceğiniz bir şeyler varsa düzeltmeye çalışın. Geçmişi eseflenecek, acı çekecek bir işkence odası olarak değil, öğrenme sürecinin bir parçası olarak görebilirsiniz. Hatalar diye adlandırdığımız şeyler bugün olduğumuz kişi olmamızın nedenidir. Gelecekten de korkmayalım. Şimdiki anın farkına varıp, tadını deneyimleyebilirsek, gelecekte kendisini tadıyla yaratabilir. Geçmiş ve gelecek bizim işimiz değildir. Bizim işimiz şimdide var olabilmek için çaba göstermektir.
edebiyathaber.net (11 Ekim 2022)