Sıra dışı bir sanatçının romanı: “Zamanımızın Bir Ressamı” | Selva Trak Ulupınar

Mart 31, 2021

Sıra dışı bir sanatçının romanı: “Zamanımızın Bir Ressamı” | Selva Trak Ulupınar

Hayalî bir Macar ressam olan Janos Lavin’in Budapeşte’den göç ederek yerleştiği Londra’da bir göçmen olarak kurduğu yeni yaşamının ve burada verdiği eserlerin kaleme alındığı bir roman “Zamanımızın Bir Ressamı”. Avrupa’nın demir perdeyle çevrildiği zamanları anlattığı için bir dönem romanı, diyebiliriz.

Ressam, sanat eleştirmeni, yazar ve şair olarak adını duyuran John Berger’in ilk romanı olan kitap, ilk kez geçtiğimiz günlerde İlknur Özdemir çevirisiyle Sia Kitap tarafından edebiyat dünyasına kazandırıldı. “Zamanımızın Bir Ressamı”, Berger’in sosyalist siyasi eğiliminin gün yüzüne çıktığı dönemde kaleme aldığı bir eser. Ünlü ressam, 1958’de yayımladığı eserini, içinde yaşadığı siyasi atmosfer nedeniyle kısa sürede geri çekmek zorunda kalmıştı.

Yazar, devlet sanatıyla burjuva sanatı arasında ikilemde kalan Janos Lavin’in sanatçılığının cesur hikâyesini, ilgi çekici görüşlerini, özel yaşamının eşliğinde ele alıyor. Kaçınılmaz olarak kendi ressamlık tecrübelerini de aktardığı satırlar, kitabı okurken ünlü ressam John Berger’in de izlerini sürme duygusunu hissettirirken onu sözcük sözcük çözmeye çalışmak esere farklı bir gözle bakmanızı sağlıyor. Kurgudaki gerçeklik duygusunun etkisiyle romanı okurken hayalle gerçek arasında gidip gelmemeniz imkânsız: “Esas yanıt, ressamın kendi tablolarındaki görünmeyen kahraman olduğu” ifadesi, romanın yazarı Berger için de birebir geçerli, diyebiliriz.

Kitap, John’un ortadan kaybolmadan önce kendisine bir mektup yazan ressam Janos Lavin’in stüdyosunda bulduğu günlükleri üzerinden ilerliyor. Günlüklere eşlik eden John’un düşünceleri ise olayları birbirine bağlamak ve akışı tekdüzelikten kurtarmak açısından anlamlı. Kimi birkaç satırdan kimi birkaç sayfadan oluşan günlükler bir araya geldiğinde hem dingin hem de doyurucu bir kitap ortaya çıkmış.

Sanatla edebiyat iç içe geçtiğinde okuma eyleminden alınan tat artıyor ve yazarın betimleme tarzı bir ressamın fırçasından çıkmış duygusu uyandırıyor: “Gökyüzünde yüzlerce martı daireler çizerken ve ışık yatayken onların siyah ve beyaz renkleri birbirine kaynaşıp gümüşe dönüşürken yaşamak için avladıkları bir ringa balığı sürüsüne benzerler.”

“Sanatçı, bir labirenti bize otoyol gibi gösterebilmelidir,” gibi sanatçının değerlerini sorgulayan ifadelerinin yanı sıra ortaya koyduğu birçok gerçekle yazar, sanatçının dünyasındaki buzdağının arka tarafını samimiyetle okura sunuyor: “Başarılı olanlara gelince -Picasso, Leger, Brancusi. Onların hayatlarına bakın, şimdiki fiyatlarına değil…. Ve bugün her sanatçı, var gücüyle klasisizm uğruna mücadele etse de romantik olmaya zorlanıyor.”

Yazarın resim bilgisi ve çizim deneyimlerinin püf noktalarını paylaştığı satırlar, özellikle sanatsever okurlar için ayrı bir değer taşıyor elbette. Resmin boyutunu insanın düşüncesiyle bağdaştıran mantığı ise oldukça ilginç. Sahip olduğunuz bir şeyin resmini yaparken onu aşırı büyütmemeniz gerektiğini aksi halde bayağılaşacağını, sahip olamayacağınız sadece katkınızın olabileceği bir yaşam şeklinin sembolünü yansıtırken ise oldukça büyük yapmanız gerektiğini ancak bu haliyle onun bir kişiye ait olmayacağını ve ona sahip olunamayacağını vurguluyor.

Berger’in yaşamla ilgili tecrübelerini yansıttığı satırlar ve yaşam felsefesinin edebî dile aktarılışı okunmaya değer: “Büyük acılardan ve tehlikelerden geçenler hayatlarını bir bütün olarak görürler. Kayan bir yıldızı seyreder gibi seyretmişlerdir kendi hayatlarını. Belirsiz genelleştirmelere kul köle olarak yaşamaları mümkün değildir.”

Kitapta verilen düşünceler, birçok yönüyle yeni nesle örnek teşkil edecek değerlere işaret etmekte. Kâh arkadaşı Laszlo’nun idamından duyduğu üzüntü kâh Diana ile olan özel yaşamı kâh dönemin siyasi sorunlarının arasında çırpınıp duran ressam Janos Lavin, hayatı boşa geçireceği korkusuyla sonsuza dek çalışacak gibidir: “Boş geçirilen zamandan hep nefret ettim. İnandığımız geleceğin yakınlaşması bir dakikamızı bile boşa harcamamızı olanaksızlaştırıyordu.”

Kahramanı aracılığıyla nü’yü devrimsel bir konu olarak niteleyen Berger, sıra dışı sanatçı kimliğini ortaya koyuyor: “Bir nü yaparken ölmek isterdim… Belki bu yüzden, biz de diğer insanlardan farklı görüyoruzdur, körler nasıl hissederse öyle.” Sanatta her şeyin mübah olduğunu söyleyen Berger, “ressamın yapmasının yasaklanmasını gerektiren hiçbir şey yoktur,” görüşünü savunuyor.

Sanatta da tıpkı hayatta olduğu gibi zorunlulukların olduğu görüşündeki yazar, bu benzeşmenin çok sonra sona ereceğini belirtiyor. Kapitalizm ve sanat arasındaki ilişkiyi; kapitalizmin sanatın bir zamanlar yarattığı gelenekleri sonunda yıktığı, sanatın; sezginin de kontrollü bir şekilde -hem seyirci hem sanatçı açısından- özgürleşmesine ihtiyacı olduğu şeklinde yorumluyor.

Sanatla edebiyatın birlikteliğinden doğan “Zamanımızın Bir Ressamı” sosyoloji, felsefe, tarih, sanat tarihi, popüler sanat, siyaset  gibi çok katmanlı içeriği ve John Berger gibi dünyaca ünlü bir ressamın kaleminden çıkması gibi özellikleriyle farklı yere sahip kitaplardan biri olarak öne çıkıyor.

Selva Trak Ulupınar – edebiyathaber.net (31 Mart 2021)

Yorum yapın