Charles Williams’ın “Mutlak Aslan” adlı romanı, Kerem Topçu çevirisiyle Ketebe Yayınları tarafından yayımlandı.
Tanıtım bülteninden
Ketebe Klasik serisinin son halkalarından biri olan “Mutlak Aslan” okurla buluştu. En ünlü üyesi J. R. R. Tolkien olan Inklings topluluğunun az bilinse de fırtınalı kalemlerinden biri olan Charles Williams’ın yazdığı roman, sıradışı kurgusu ve anlatım biçimiyle dikkat çekiyor. Daha önce Ketebe Yayınları’ndan “Ölüm Ülkesinin Fethi” romanı yayınlanan Williams, kitaplarındaki mistik, dinî ve sezgisel motiflerle hakikatin izini aramaya devam ediyor.
Romancı, teolog ve eleştirmen Charles Williams, Kierkegaard gibi büyük yazarların çalışmalarının düzeltileriyle başlayan edebî yaşamına “Vecdin Gölgeleri”, “Cehenneme İniş”, “Ölüm Ülkesinin Fethi” ve “Mutlak Aslan” gibi kitaplarla devam etti. Aralarında J. R. R. Tolkien, C. S. Lewis ve Owen Barfield gibi isimlerin de olduğu Oxford Üniversitesi’nin ünlü edebiyat topluluğu Inklings’in bir diğer önemli üyesi Charles Williams, poetika, edebiyat eleştirisi ve biyografi metinlerinin ötesinde iyi ile kötü arasındaki bitimsiz mücadeleyi anlattığı romanları ile tanındı. T.S. Elliot’ın deyimiyle “hem anlık bir heyecan hem de kalıcı bir mesaj veren” eserleriyle “20. yüzyılda İngiltere’nin yetiştirdiği en yetenekli ve etkili yazarlardan biri” olan Williams, romanlarındaki mistik, dinî ve sezgisel motiflerle tanınan sıradışı bir yazar. C. S. Lewis tarafından “cadı-doktor” yakıştırmasıyla kâh övülüp kâh yerilen bu gizemli sanatçı, Inklinglerin görece az bilinse de en fırtınalı kalemlerinden birisi.
Charles Williams, daha önce Ketebe Yayınları’ndan çıkan Ölüm Ülkesinin Fethi romanından sonra şimdi de Mutlak Aslan ile okuru selamlıyor. Roman boyunca kutsal kitaplardan alıntıları kendi metninin içinde başarıyla harmanlayarak ortaya hem edebi hem de kurgusal açıdan baş döndürücü bir eser çıkaran Williams, temelde madde ve mana alemlerini sorgulatıyor.
Romanın baş karakterleri olan Anthony, Quentin ve Damaris’in etrafında şekillenen kurgu, rüya ile gerçek, bu dünya ile öteki alem, hakikat ile bilim, din ile felsefe arasında mekik dokuyarak şekilleniyor. Yakın iki arkadaş olan Anthony ve Quentin’in yaşadıkları kasabada gezinirken bir aslan görmeleriyle başlayan hikâye, farklı âlemden gelen canlıların ruhlarının tüm kasabayı yavaş yavaş ele geçirmeleriyle bambaşka bir boyuta taşınıyor. Dünya ile ilişiği kesilen kasaba, bilinen dünya ile bilinmeyen âlem arasında deyim yerindeyse bir kapı görevi görüyor.
Anthony’nin sevgilisi olan Damaris ise yazdığı tez çalışması ve bilimin sesi olarak kitap boyunca kendini bu fantastik dünyaya karşı savunuyor. Ancak olaylar öyle bir boyuta taşınıyor ki, genç kız savunduğu şeylerle tanık oldukları arasında seçim yapmaya mecbur kalıyor.
“Hakikat her zaman özdedir / Akıl yürütmede değil” cümlesinin anahtar olduğu roman, varoluşsal sorgulamaların adresini kutsal metinlerde arıyor. Yaklaşan kıyametin habercisi olan roman, okuru da kendinden geçirerek kıyamete doğru sürüklüyor.
“Hikâyeye göre Âdem, ondan evvel var edilen Gökseller’in tümünü isimlendirmişti. İsimlerine gelince… Anthony bu isimleri nasıl bilebilirdi; Aslan’a ya da Yılan’a hangi unvan ile sesleneceğini seçebilir miydi? Buna rağmen, Anthony Durrant’in de içinde Âdem’in özü yatıyordu, Âdem’in içinde kusursuz bir denge vardı var olmasına, peki ya Anthony’nin?”
Âdem’in özünü taşıyan Anthony’nin idealardan hakikate yaptığı yolculuk hem çok tanıdık hem de bir o kadar yeni. Charles Williams’ın başarısı da bilinen bu en eski hikayeyi bambaşka bir formla bugüne taşıyabilmesinde yatıyor.
edebiyathaber.net (18 Ekim 2021)