Şirvan Erciyes’in kaleme aldığı “Yazınsal Tutkunun İzinde” adlı kitap, Ürün Yayınları tarafından yayımlandı.
Kitabın önsözünden:
Okuduğum kitaplar hakkında yazılar yazmaya lise yıllarımda başladım; kitabın dışsal özelliklerini kaydettikten sonra içerikle ilgili düşüncelerimi, eleştirilerimi okuma defterime not ediyordum. Üç defter bitirdikten sonra bu alışkanlığımdan vazgeçtim. Ama kitaplar hakkında yazma fikri zihnimin bir yerlerinde varlığını korudu. Önceleri okuduğum, beğendiğim kitapları başka insanlara, özellikle gençlere önermek gibi safdil bir tutum yatıyordu bu arzumun altında. İstekli olunca kısa sürede kitaplar hakkında yazmak neredeyse ikinci mesleğim halini alırken beğendiğim kitapları başkalarına önermek için kitap incelemeleri yazmadığımı da fark ettim. Uzun zamandır kimselere kitap önermek istemediğim gibi bana kitap önerilmesi de pek hoşuma gitmiyor.
Yıllardan beri çeşitli dergilerde, kitap eklerinde, internet sitelerinde yazılarım yayımlandı. Başka insanların yazdıkları hakkında yazma nedenimi sorgulayanlar karşısında kendimi biraz öfkeli, biraz kırgın ve buruk yanıtlar vermeye çalışırken bulduğum anlar oldu. Handiyse affedilmez bir suç işlemişim de kendimi savunmak zorundaymışım gibi. Öykü ya da roman yazamadığım için kitaplar hakkında yazdığımı ima etti bazıları, bazıları da bu işten kaç lira kazandığımı sordu. Her defasında parayla ölçülemeyecek başka şeyler kazandığımı anlatmaya çalıştım gereksiz yere.
Zaman zaman yaptığım işi sorgulamadım değil. Öyle ya niçin yazıyordum? Ne İsa’ya ne Musa’ya yaranamadığım bu işi, para da kazanmadığıma göre niçin yapıyordum? Hiçbir zaman çok kolay yazan biri olmadım, üç-beş dakikada okunup bitecek bir yazı, günlerimi ya da haftalarımı alıyordu.
Şöhret peşinde miydim? Kendime bir iktidar alanı mı yaratmak istiyordum? Bunca eza veren bir işi hayatımın odağına koyup dünyaya gelme gerekçemmiş gibi önemseyerek yapma nedenim neydi? Dizi ya da film izlemek, gezmek, ailemle ya da arkadaşlarımla ilgilenmek varken saatlerimi bir masa başında geçirdim, aklımı meşgul eden kitap hakkında istediğim yazıyı yazmadan yeni kitaplara başlayamadım.
Değerli yazar Behçet Çelik Dünyaya Baktığımız Yol kitabının önsözünde benzer bir durumdan söz eder: “Kitaplar ya da yazarlar üzerine yazılar yazmak yerine öykü ve roman yazmaya odaklanmamı salık veren arkadaşlarım oluyor bazen. Bunu söyleyenlere, bu yazıların benim için öğrenme ve düşünme yolu olduğunu anlatmaya çalışırım her seferinde.” Neden yazdığımı soranlara, Behçet Çelik’in, “anlatı şeklinde tefekkür”lerin ona neler düşündürdüğünü, onlardan yola çıkarak ne gibi bağlar, bağlantılar kurabildiğini sezmeye ve ifade etmeye çalıştığını açıkladığı önsözü açıp okumak isterdim.
Bir kitap hakkında düşünmek, ondan yola çıkarak başka metinlerle bağ kurmaya çalışmak, metindeki beğendiğim ya da eleştirdiğim yanları neden beğendiğimi ya da eleştirdiğimi gerekçelendirmek için yazıyordum.
Bu tek kişilik eylem, hakkında yazacağım romanın kahramanlarıyla, yazarıyla bir şenlik yerine, bir miting alanına, bir sahneye dönüşüyordu. Öğrenmeye ve insana dönük merakımı bu yolla tatmin ederken keyif alıyordum.
Bitmeyen bir öğrencilikti yazmak. Giderek daha dar bir kitlenin uğraşı olan edebiyat, yalnızca edebiyata tutkuyla bağlı, edebiyat sezgisine sahip olanların anlayacağı anlam ve değer sorunu benim açımdan. Başka türlü yaşamak istemedim, yaşantısını farklı uğraşlarla anlamlandıran insanlar tanıdım, yaşantısına hiçbir anlam katma derdi olmayan, anlamın ne olduğunu bilmeyenler de. Ben bilerek, isteyerek, tutkuyla ve aşkla edebiyatı sevdim. Okuma ve yazma uğraşına harcadığım emek sayesinde ben olabildim.
Yazılarımı kitap haline getirme önerisi gelince öncelikle romanlar hakkındaki yazılarımı kitaplaştırmayı uygun buldum. Romanlar hakkında yazmayı öykü ya da şiir kitaplarına tercih ettiğimi gizleyemem. Kitaptaki yazıların çoğu aynı zamanda dosya editörlüğü de yaptığım Roman Kahramanları Dergisi’nde yayımlandı. Romanları mekân ya da farklı bir izlek üzerinden incelediğim yazılara bu vesileyle yeniden çalıştım, değişiklikler yaptım.
Yazma çabama değer veren Ürün Yayınları ve edebiyat emekçisi Metin Turan’a teşekkürü borç bilirim, bu kitap onlar sayesinde hayalden gerçeğe dönüştü.
Tezer Özlü, Yaşamın Ucuna Yolculuk’ta sorar: “Bu denli çok roman kahramanı tanımalı mıydım? En yakın dostlarım romanların gerisindeki yazarlar mı olmalıydı?” En yakın dostlarım roman kahramanları ya da yazarlar oldu dersem dostlarıma haksızlık etmiş olurum. Bu kitabı, sevgi, destek ve dostluklarıyla beni şımartan kadın arkadaşlarıma ithaf ediyorum. Onlar ve romanlar olmasaydı maruz kaldığım dünyaya, hayata tahammül edemezdim.
edebiyathaber.net (14 Ekim 2024)