Sisler içinde | Anıl Ceren Altunkanat

Ocak 29, 2018

Sisler içinde | Anıl Ceren Altunkanat

“Tek ümidimiz hercümerç değil mi zaten?”

Sisler içinde koşuşturan insanlar. Hareketleri ağır çekimin yorgunluğunda, oysa acelelerinde amaçsız bir kaçış var. Kalabalıklar. Ama bir başına hepsi. Bir an çarpışıyorlar, sonra sis içindeki ıssız telaşlarına geri dönüyorlar. Kimse kimseyi tanımıyor. Kimse kimsenin elini tutmuyor. Kimse kimsenin yoldaşı değil. Herkes bir başına. Herkes şaşkın, korkulu. Herkes kayıp kalın sisin içinde.

Ogan Güner’in ilk romanı Hercümerç’in gözümün önüne getirdiği sahne bu. 1918. Ülke işgal edilmiş. Yarın ne olacağı meçhul. Bugün ne olduğu meçhul. Savaşmak. Kiminle? Kurtulmak. Kimden? Kaçmak. Nereye? Yaşamak. Nasıl?

Hayri, Asude, Marişka, Ziya Bey, Haluk, Tahsin, Karabet, Parvus… Hepsi bu soruların pençesinde. Tüm bir ülke bu soluk aldırmaz sisin içinde.

“Şehri görmemek, gerçeği hatırlamamak için camdan bakmaya sakınırdı böyle zamanlarda. Yatağa yatar, gözlerini tavana diker ve çocukluğundan kalma bir şarkıyı mırıldanırdı sakallarının çekiştire çekiştire.”

İçlerinde insanı kötürüm eden bir cümle: Böyle olmamalıydı. İçlerinde insanı işkencelere salan bir çığlık: Savaşmalı. Ama nasıl? Hangi düşmanla? Hangi ilkelerle? Hangi yarın ümidiyle?

“Bugün ile yetinecek olsak, hayatımızı sürdürmemiz için bir sebep kalmazdı. Şu sefalete bak. Bütün dünyadan bahsediyorum! Ne yapıyorsan yap seni tarih karşısında aklayacak olan kafandaki istikbaldir. Ve istikbal ancak hercümerç içinde tasavvur edilebilir.”

Ogan Güner zengin karakterleri, temiz ve sürükleyici anlatımıyla bir ilk roman – hele de tarihi bir ilk roman – için büyük bir başarı ortaya koyuyor. Bazı şeyleri serpiştirip bırakmayı, bazı satırların arasından yalnızca göz kırpmakla yetinmeyi çok iyi biliyor. Lafını kalabalığa boğmadan, karakterleri düşüncelerin altında ezmeden canlı hale getiriyor Hercümerç’i.

“Herkes gibi olmak ikiyüzlülüktür ve hep sırıtır. Ama herkes olmak mümkündür. Herkesin belirli hiçbir özelliği yoktur nasıl olsa, herkes herkestir. Herkesin keyif aldığı gibi keyif alırız. Herkesin gazete, mecmua, kitap okuduğu gibi biz de okuruz. Yargılar ve tenkit ederiz. Herkes olmak hayatımızı devam ettirir. Herkes olmak karanlık ve aynı surette aydınlık tarafımızdır bizim.”

İç içe geçen karakterlerin öyküleri ülkenin esaretini insanların esaretine katıyor. Sisler içinde, kendi topraklarında geleceği belirsiz insanlar bunlar. O kadar kolay ki içteki derin bataklıklarında kaybolmaları.

“Aynaya bakmak da faydasızdı. Gördüğü çehrenin kendine ait olup olmadığını kestiremiyordu artık. Gözlerinin derinliklerinde parlayan bir ışık var mıydı, yoksa sönmeye yüz tutmuş iki kömür parçası mı tıkıştırmışlardı gözyuvarlarına?”

Karanlık bir dönemi anlatan, karanlık bir roman Hercümerç. Ama bu karanlıkta insanların parlayan gözlerini, o ateş parçalarını görebiliyorsunuz. Çaresizliği olduğu denli isyanı ve hiddeti de hissedebiliyorsunuz. Satırlardan bugüne bakıyor… Ve o çürüme kokusunu duyabiliyorsunuz.

“Nihayetinde herkes bir kere başka insanlarla münasebet kurunca, giderek yozlaşmaya yazgılıydı. Yozlaşmayı kabul edebilirdi. Hatta ihaneti. Ama burnuna, bütün salonu kaplayan soğuk ve kaskatı bir cerahat, bir çürüme kokusu geliyordu. Hiddeti bu nahoş kokuyaydı. Oysa herkes bu rayihayı derin derin içine çekmekle meşguldü.”

Anıl Ceren Altunkanat – edebiyathaber.net (29 Ocak 2018)

Yorum yapın