Duran Emre Kanacı’nın ilk romanı “Büyük Deniz Köpürüyor”, İthaki Yayınları’ndan çıktı. Mitolojik bir hikâyeyi kaleme alan yazar, eserinde Doğu Akdeniz’deki göç meselesinin tarihteki izini sürüyor ve Tunç Çağı’na kadar uzanıyor.
Denizler; zenginliğe ve zafere giden yolun köprüsü. Denizlere hâkim olmak, güç peşindeki devletlerin evvel ezel kurduğu bir hayal. Ne demişti Barbaros Hayrettin Paşa; “Denizlere hâkim olan cihana hâkim olur!”
Akdeniz, namıdiğer Büyük Deniz de dünyanın en bereketli denizi. Kıyıları verimli. İklimi, ürünleri, petrol ve doğalgaz rezervleriyle muazzam ölçekte kıymetli bir bölge. Bereketinin bedeli ise savaşlar ne yazık ki. Doğu Akdeniz’de binlerce yıl öncesinden süregelen kadim düşmanlıkların sona ermesi, sağlam ve kalıcı bir barış sağlanması çok zor.
Bu “zor”luğun sonuçlarından biri de nüfus göçleri. Zorunlu göç, travmatik bir süreç elbette. Hele de kadınlar ve çocuklar açısından çok ağır neticeler doğurabilen bir süreç.
Örneklendirmek için çok eskiye gitmeye gerek yok, göçmenlerin Doğu Akdeniz’deki dramına yakın tarihte hepimiz sarsıcı bir biçimde şahit olduk. Suriye iç savaşıyla birlikte mültecilerin Türkiye’ye göç etmeye başlamasının üzerinden henüz sadece 12 yıl geçti. Minicik bedeni kıyıya vuran 3 yaşındaki Alan (Aylan) bebeğin görüntüsü hafızalarımızda hâlâ çok taze. Kırmızı tişörtüyle kıyıda hareketsiz yatan Alan’ın dünyayı sarsan o fotoğrafı, göçmenlerin yaşadığı dramın trajik bir sembolü haline gelmişti.
Akdeniz, o heybetli deniz ne acı ki Alan gibi yüzlerce, belki de binlerce çocuğun mezarı…
Yalnızca Suriye’deki savaş yüzünden milyonlarca çocuk halen insani yardıma muhtaç halde yaşıyor. Adına yaşamak denirse…
Duran Emre Kanacı, işte bu “acı ama gerçek” meselelerden yola çıkarak bir roman yazdı: “Büyük Deniz Köpürüyor.” Kanacı, 2021’de ilk öykü kitabı “Yapı ve Yasa”yı, geçen yıl da İngilizce öykü kitabı “Under the Rose Bush”u yayımlamıştı. “Büyük Deniz Köpürüyor” ise yazarın ilk romanı.
Kanacı, savaş mağduru çocuklara adadığı eserini, “12 senedir hayatımızda olan bu göç meselesine karşı geliştirdiği bakışın bir izdüşümü” olarak tanımlıyor. Kitabında hemen yanı başımızda gerçekleşen savaşlardan etkilenen insanların tarihteki izini süren yazar geçmişe, çok çok eskiye, ta Tunç Çağı’na kadar uzanıyor.
Mitolojik bir hikâye kurgulayan Kanacı, romanının editörlüğünü de yapan Bilal Acarözmen’e İthaki’nin “Yazar-Editör Buluşmaları” serisi kapsamında verdiği röportajda bu tercihinin nedenini şöyle anlatmış:
“Bu olayların korkunç boyutunu günümüzde olduğu şekliyle anlatmakta çok zorlanırdım ama anlatmasam da olmazdı, çünkü bu kendime dert edindiğim bir konuydu. Mitolojiye sığınmak bana yardımcı oldu. Kendimi soyutlayarak, dışarıdan bakarak, profesyonel kalmaya çalışarak yazdım. Bu tercihimin ikinci bir boyutu daha var; binlerce yıldır aynı olayları yeniden yaşıyoruz ama hafızamız kısıtlı olduğu için bunları bilmiyoruz, hatırlamıyoruz. Mitoloji ve tarihi kullanmak, bu açıdan da işime yaradı bir yazar olarak.”
“Büyük Deniz Köpürüyor”un konusuna gelince… Romanın odağında, Suriye’nin önemli bir liman kentiyken yıkıma uğramış Ugarit’ten ailesiyle birlikte kaçan Nepis adında bir kız çocuğu var. Büyük Deniz’e açılan bir tekneye saklanan Nepis ve ailesi, başlarına geleceklerden habersiz, kurtuluşu ümit ederek tekinsiz bir yolculuğa çıkıyor. Duran Emre Kanacı onların bu dalgalı denizdeki yolculuğunu Suriyeli yazarlar Maram Al-Masri ve Nizar Kabbani’nin şiirleri eşliğinde aktarıyor okurlarına.
Tanrıların korumayı seçmediği kadınların, kuş misali tohumlarla beslenen aç çocukların, dünyaları başlarına yıkılan, sona, “sonun kıyılarına” göçen insanların hüzünlü hikâyesini anlatıyor “Büyük Deniz Köpürüyor”. Ve bugünün meselesine geçmişin penceresinden sarsıcı bir bakış atma fırsatını sunuyor okuruna.
edebiyathaber.net (15 Ocak 2024)