Hikâye kurmak ve içselleştirilmiş hikâyeyi zamanı aşan sözel aktarımlarla nesiller boyu yaşatmak medeniyet tarihinin temel taşıdır. Medeniyetler, insan bilincinin özü hâline getirilmiş hikâyeler vasıtasıyla kurulur, insan artık hikâyenin mi ait olduğu uygarlık, uygarlığının mı yalnızca bir hikâye olduğunu bilmez. Diğer uygarlıklarla ve tabii ki birbirimizle iletişim kurmanın en zarif ve en tehlikeli yolu olan hikâye, masallaştırdığı tarih ve kahramanlaştırdığı insanlık ile tekil bireylerde bir aşinalık duygusu oluşturur. Tarihimizi sever ve borçlu hissederiz, kahramanlarımızı anar ve onlara layık olmak isteriz fakat bu her zaman hikâyenin zarafetle sürdürüldüğü anlamına gelmez. Kimi zaman masallar ve kahramanların, karşı masallardaki kahramanlarla çatışması bize miras kalacak önyargıların da doğuş anı demektir. Gerçekten de önyargılarımız başlangıçta bir tarih yöntemi olan hikâyenin sonucudur. Zarif hikayeler ve tehlikeli hikayeler, insanın bilmek isteyen hırsını, haklı olmak isteyen rekabetini, güçlü olmaya aç yanını doyurur ve böylece önyargılar tutkulu hikâyelerin koşulu olarak sürer gider.
Hiç insan görmemiş bir ejderhanın ağzından alevler saça saça okuduğu birbirinin aynı kitapları ile hiç ejderha görmemiş bir insanın şövalyelik nişanını almak üzere çıktığı yolculuğunun kesiştiği noktaya varmak için yazılan Şövalye ile Ejderha, Sevde Tuba Okçu’nun kaleme aldığı, Shima Zarei’nin çizimlerini yaptığı macera ve gerilim dolu bir çocuk kitabı.
Timaş Çocuk etiketiyle yayımlanan Şövalye ile Ejderha bir çocuk kitabının en önemli özelliği olan resimler ve renkler yönünden tartışılmaz yeterlilikte. Resimler sıcak ve yumuşak olmalarının yanında yazarın gözünü takip ederek kurgudaki anlık detayları yakalayan bir dikkat ile mevcut anın içine girme düsturuyla çizilmiş, haliyle bu dikkat kitabı bir seyretme şansı veriyor okurlara. Nitekim çocuklar özellikle okul öncesi çağda olanlar bu dikkat kesilmeyi yani okumayı seyretmeyi bir başka dünyaya şahitlik gibi deneyimler. Mesela benim en sevdiğim kısım olan Kızıl Ejderha’nın sabah rutini, yazarın üslubuyla sıralı bir sistemde zihnime kayıtlanırken çizerin hayal dünyasına da bakakalıp bir ejderhanın kahvaltı masasına dalıp gidebiliyorum. Biz yetişkinler için bu görselliğin önemi kavranması güç bir sıradanlık olabilir fakat bir çocuk için, dediğim gibi, bu bambaşka bir evrendir.
Şövalye ile Ejderha kitabının düğümü Kızıl Ejderha’nın şövalyeyi, şövalyenin Kızıl Ejderha’yı hiç görmemiş olmasıdır ve kitabın konusu da bu görmezlikten kaynaklanan önyargılardır. Yediden yetmişe herkesin içten içe ürettiği önyargıların bir ejderhada ve bir şövalyede nasıl tecrübe edildiğini okuduğumuz gerilimi yüksek bu çocuk kitabında benim en çok hoşuma giden kısım kahramanların doğru bildiklerinden hiç şaşmadan konforlu alanlarını terketmemek yönündeki ısrarlarıdır. Yazarın bir ejderha üzerinden inatçılığı böylesine doğal aktarması ve konforlu alan olarak bir kütüphaneyi belirlemesi çok şirin açıkçası zira kaç yaşına gelmiş olursanız olun insanî yönlerin zaman zaman çocuksu bir hamlığa kaçması bu özelliklerin çok doğal olduğunu öğretiyor bizlere. İnsana ait çatışmalı seçimler, insanca olan tepkiler sizde varlığını koruyor hatta dahası bu özelliklerin tıpatıp aynısının bir ejderhada da olabileceğini gösteriyor yazar. Huysuz bir dede gibi elinde sabah kahvesi ile mağarasında kahvaltı yapan ejderha, iyi bir insanın varlığını reddediyor çünkü defalarca kez okuduğu tarih kitapları ona insanların kötü varlıklar olduğunu öğretmiş. Gelin görün ki ejderha daha önce hiç insan görmemiş. Öte yandan eğitimden yeni çıkan şövalyede ise durumlar farklı değil, ejderhaların kötü kalpli yaratıklar olduğundan kesinlikle emin ve halk şarkılarında, şövalyelik marşlarında tekrar tekrar bunu vurguluyor. Bu iki inatçı kahramanın hiç görmedikleri varlıklar hakkında bu kadar emin ahkâm kesmeleri ve nefret üretmeleri hikâyenin tehlikeli boyutlarını açığa çıkarıyor. Acaba şövalyelik nişanını almak üzere yola çıkan şövalye yolculuğu boyunca hiç bir ejderha ile karşılaşabilecek mi? Acaba ejderha kitaplarla dolu mağarasını terk edip bilmediklerinin peşinde huzurundan feragat edecek mi? Atalarından ve tarih kitaplarından miras aldıkları ezberlerin, bilge kadın Nana’nın heybesindeki kitaplarla sarsılacağından habersiz, Kısa Kuyruk’un pişirdiği kekin sürpriz bir karşılaşmaya sebep olacak kadar lezzetli olduğunu bilmeksizin inatlarını sürdüren şövalye ile ejderha acaba varsayımlarını terk edecekler mi? Ormanı yakanın insanlar değil ejderha olduğundan asla şüphe duymayan şövalye kendi türünü acaba bir ejderhayı tanıdıktan sonra mı bilecek gibi birçok soru yazarın son sayfalarda resimlerle anlatmak istediği bir çizgi hikâye ile yanıtlanıyor aslında. Bu resimler sayesinde çocuklara dilin ötesinde sadece çizimlere bakıp sorular sorabilir ve başkalığın deneyimini, inatları terk etmeyi, yeni bilgilere açık olmayı siz de onlarla yeniden tecrübe edebilirsiniz.
edebiyathaber.net (9 Ağustos 2024)