“Müzik, sizin kişisel deneyiminiz, düşünceleriniz,
aklınızdır. Ne yaşıyorsanız çaldığınızdan o duyulur.”
Charlie Parker
Türkülerde Kalan
Söylemesini unuttuğum türkülere döndürmüştü beni dostum. Onun hatırlatması türkülerle bağımın kökenine uzanarak duygu yolculuğuna çıkardığı gibi, hafiften hafiften bunları mırıldanmamı da sağlamıştı.
Hatırlattığı şey; bir bakıma çocukluğumdu, oradaki yaşanmışlıklar…
Türküler üzerine düşününce, taşıdıkları anlamın “sınırlı” olması bir şey söylüyordu aslında: Toprağa bağlı hayatın kapalılık, dar çevre hali kendini ifade etme biçimi olarak türkülere yansıyor. Orada toplumun belleğinin renklerini görmek mümkün.
Yinelendikçe aşınıyor, hatırladıkça da o yaşanmış ânı yeniden yaşatıyor.
Ötede kalanlara bir ânlık dönüşün yaşattığı duygu tufanı…
İşte bunlardan biri:
“Mevlâm birçok dert vermiş
Beraber derman vermiş.
Öldürücü dertlere neden ilaç vermemiş…”
Sonra ardından bir başka ezgi gelip buluyor beni:
“Şu karşı ki dağda kar var duman yok
Benim sevdiceğimde din var iman yok
Aman, vardım baktım, nazlı yârim evde yok
Ver benim sazım efendim ben gider oldum
Süremedim lavantayı konsola koydum…”
Sürekliliği ânla ilgili bence. Türkülerde kesinlik aramayız, her biri bir “sonuç”u anlatır! Dahası olanla olduranın hikâyesinin duygu durumları gelip bulur bizi her bir türküde. İstek ve arzuyu, özlem ve kederi, sevinç ve beklentiyi…
Geçmişte alıp taşırdım türküleri, söyleye söyleye…O ezgileyiş iyi gelirdi bana. Türkü defterlerim bunların yadigarı olarak çekmecemdedir.
Sesimdeki sesle yol alış…
Onca türküyü ezberimde taşımama da bu nedenle sanırım.
Artık o türkü defterlerime dönmenin zamanıdır…
Zamana Tutunmak
Sesi ötelerden geliyordu. Belli ki, bungunlaşmıştı. Anadolu’nun Doğu’daki en ücra köşesine, doğduğu kente gitmiş; orada oyun sahneliyordu… Yakınmaktan çok bungunluğunu anlatıyordu.
“Bıraktığım yerde değil hiçbir şey; tükenmişlik, gerilik, yoksunluk…”
Sonra, zamanın örselediği hayatlardan söz ediyordu…Düşlerini anlatmaya geçtiğinde ise; kırgındı gene de…
“Artık yaşanamaz burada da…” derken, adeta, ‘gidecek yerimiz yok’ demeye getirmişti sözü.
Tutunduğumuz zamanların örselenmesinden konuştuk. Oyunlarının bir zamanki başarısından söz etti. Şimdi neden ilgisiz kalındığını anlatırken yalınkılıç öfkeye bürünmüştü. Ardından kaybedilenleri tek tek sıralamıştı… Ülkenin nasıl kan kaybettiğinde hemfikirdik.
Ona, konuşmamızın sonunda; “yazmak bizi kurtarır,” demiş Cortazar’ın öyküsündeki şu sözü aktarmıştım; “bence müzik beni zamanın içine sokuyor,” dediği gibi anlatıcının; yazı da bizi zamanlara taşımalı, onların içine sokmalı,” sözlerimle konuşmamızı sonlandırmıştım.
Yıkıntılardan Geçmek
Hikâyesini kezlerce dinlemiştin. Bugün dinlediğinse, gelinen sonu anlatıyordu biraz da.
Yaşlanma ağır ağır çöken bir karanlığa benziyordu senin için onun yaşadıklarını öğrendiğinde.
Yıllar yıllar önce eşi üç çocuğunu bırakarak âşık olduğu adama gidiyor. Bir nevi “ortada kalan” üç kardeşe halaları el veriyor. Hiçbir şey düzen tutmayınca her biri bir yere dağılıyorlar.
Çocuklar büyürken öfke de büyütüyorlar… Zaman her birini törpülüyor, örseliyor.
Gel zaman git zaman annenin birlikte yaşadığı aşığı onulmaz bir hastalıktan göçüp gidiyor. Sonun başlangıcına giden yol böylece başlıyor.
Geldiğin yerdeki bir karşılaşma ânında anlatılan hikâyenin nasıl olduğu değil, nereye vardığı senin ilgini çekmişti. Bulutlar, bahçedeki böcekler, dağların enginliklerinden ağıp gelen ışık düşündürmüştü seni; hangi birinden başlamalıydı anlatmaya…
Philippe Sollers’e Veda
Sollers-Deleuze okumaları için açmıştım bu yeni defteri. Yazıevi’nde ön toparlamaları yaparken karşıma çıkan defter yığınağı arsından çekip aldığımın albenisine kapıldım.
Nicedir yeniden Sollers okumalarına dönmek isterken, 6 Mayıs’ta yitim haberi geldi. Onu uğurlamayı yeni bir defterle karşılamak istedim. Okumalara başladım bile:
- Altyazı (Çev.: Burçak Targaç, 2022, Alfa)
- Görmek ve Yazmak (Christian de Portzamparc ile, Çev.: Cem İleri, 2010, YKY)
Gilles Deleuze:
- Müzakereler (Çev.: İnci Uysal, 2020, Norgunk)
- Ampirizm ve Öznellik, (Çev.: Ece Nahum, 2008, Norgunk)
Başat okuma dediğimi ancak böyle gerçekleştirebiliyorum. Yeni başlangıçlar için gerekli bir yöntem, karşılaştırmalı okumalar…
Sollers’in entelektüel anlatıcı kimliğini, dünyaya bakışını seviyorum.
Merkez, Arzu, Güzellik, Altyazı neredeyse birbirini tümleyen anlatıları. Onun anlatıcı yanını da seriliyor her biri. Kendi zamanının ruhunu derinden hissettirerek yazıyor. Altyazı’ya yeniden dönüyorum, 50. sayfada kalmıştım, yeni baştan okuyacağım. Hayata, hayatın karmaşasına dört kol çengi bakabilen biri. Onu okudukça yazma isteğim artıyor. Özellikle Görmek ve Yazmak, diyalogları her iyi okurun gözlemevinde yer almalı.
Yüzümü Çaltıözü’ne dönünce Deleuze’den yansıyan kavramlarla (bitişiklik>benzerlik>nedensellik), Sollers’in imgelemine yansıyanların bir çetelesini çıkarıyorum. İhtimal yazınca görülenlere açılan kapılardan geçeceğiz birlikte…
edebiyathaber.net (30 Mayıs 2023)