Gecesiz bulut gibiydi bakışları. Düz, duru, kıvrımsız. Boşluk hissediyordun. Duygularını nereye saklıyor diye ilk kez kendine sormuştun. Senin bekleyişini arayış gibi algılamıştı. Okuduğun kitapta altını çizdiğin cümleleri karşısına çıkarmak neye yarardı? Gene de yaz buraya:
“Hiçbir zaman rahat edebileceğim yerde olamadım, hep dolandım durdum; bir yer, vakit geçirme biçimi aradım…” (Marguerite Duras)
Oysa daha da ötesindeydin.
Bir ev, bir yuva arayışıydı seninki. Kendine yeterlilik başka bir şeydi senin için.
Bazen hayatın dışına düştüğünü sanırken; kendi yazarlarına dönüp tutunuyorsun onlara. Bu da senin için iyileştirici bir süreç.
Duras’nın yapıtlarına dönmen de hem bu var hem de yeni romanın esini, bir de “Yaşama Tutunmak”a yeniden dönme isteği. Kırılgan bir öyküydü o yazarın biyografik romanın yazman. Geçirdiği kaza sonrası, sağalma sürecinde oturup nehir söyleşi yapmıştınız. Zorlu bir dönemeçti, bir süre sonra tam vazgeçecekken, eşinin: “Senin bu başlangıcı yapman ona çok iyi geldi, yeniden yazıya döndü,” demesi seni durdurmuştu. O günden sonra ilerlerken Duras’nın Yann Andréa’yla yollarının kesişmesini okuyordun. Benzek bir yan olmasa da o romanı yazmanı tetiklemişti. Bir yazarı roman kahramanı yapmak, zorlu bir süreçti gene de. Yazı, okuma öylesine bir labirent ki; gezindiğiniz alanlara mayın döşüyorsunuz adeta! Ateşleyicisi bazen kendiniz, bazen başkaları oluyor kaçınılmaz biçimde.
Yazma Yordamı Derken…
Susmak istemediğin için yazdığının bilincindesin.
İşte bu yolculuğun da bir “arayış”ı içeriyor. Sızılardan geçiyorsun çünkü. Orada her şey var. Yazdıklarına/yazılanlara bakınca görebiliyor insan.
Duras’nın sana anlattığı da biraz bu.
Titreşen, tutuşan sözcüklerin ardına bir yazarla birlikte düşmek ateşleyici geliyor sana. Bilincinin gözeneklerinin açıldığını hissediyorsun tıpkı şu ân Duras ile yaptığın gibi.
Yazı yazma yolun törensel bir yolculuktur. Kavuştuğun masaların/yerlerin şenliğini ayrıca anlatmak gerek. Yazıda dışavurumun rengini/sesini görebilme yolculuğunda masalar benzersiz tanıklarındır. Dıştaki sözden uzaklaşır kendi sözünüze dönersiniz burada.
Karşınızda duran yarattığınız imgelemdir, içsesinizin yanılsamasıdır. Sözcüklerinize tutunarak yol almanız ise kaçınılmazdır.
Ne adına konuştuğunuzu bu süreçte yakalarsınız aslında. Adım adım örülür çünkü her söz. Anlam örüntüsü kendi içinden çıkar kurduğunuz sözlerin.
Kayırıcı değil, kışkırtıcı, bazen de uysallaştırıcı kesilirsiniz o ânlarda. Bu, hem kendinize iyi gelir, hem de yazdığınız metne.
Yazıda beklemeyi öğreten bir yazardır Duras senin için. Bakışınızı eğitir, içsesinizin yansısını dindirir, sözcüklerin akrabalığına bakarak yeniden yeniden yazmaya yönelirsiniz.
Bir yer, bir mekândan yola çıkarak yazmayı gösteren yazarlardandır hem Duras.
Sızıları(nızı) eğitirsiniz onunla. Her sözün bir anlatıya kapı aralayacağı gibi, yaşadığınız her ânın bir gün karşınıza yazılması istenilen bir “metin” olarak çıkıp gelebileceğini hissettirir.
Avuntusuz bir zaman aralığında gene dönüyorsun onun yazdıklarına. Bir bakışın izini sürüyorsun adeta.
Karşında beliren çizgi, ona dair metaforik kısa metinler kurmak. “Buraya Kadar”ını okurken aldığın notlar bunun göstergesi olarak öne çıktı. Yazıyı/yazılacak metni gösteren sözcükler gelip buldu seni. Bir yerden başlamak gerekti. Bir ad arayışına düştün. Bunu yakalayarak yazmaya döneceğini biliyorsun. İşte o sözcükler:
- Yazmayı düşledim,
- Anla/sıl/mazlık,
- Son,
- Bilmek,
- Yıkıcı (olan),
- Uğraş/mak,
- Yitik,
- Yazılamak,
- Sokağında senin,
- Bırıkan,
- Acı,
- Korku,
- Unutma,
- Sunmak,
- Sev/gili
Tutup şunu yazıyorsun, sana yansıyan duygu durumlarıyla:
-Bu ses öldürücü, biliyorum; ama kopamıyorum da ondan.
Hadi gel, sabaha çıkalım diyor bakışların.
İçgözümü açan sözlerine tutunuyorum. Çekip alıyor o karanlık örtüyü karşımdan. Hadi, gel anlat bana içinde gölgelediğin yalnızlığı. Anlat ki, yolum sana çıksın.
Tutunan dilin kapılarından geçiyorum sizinle. Durup dururken gelmeyen sözün labirentlerine dönüyoruz. Siz evecen, uslu olan da ben.
Okur-yazar, av-avcı.
Başka neler çıkar karşımıza.
Yazınca Görmek
Şunu diyordu Duras, bir yerde:
“Bir esinden öte, yazma duygusu hissediyordum. Sevgili yabanıl bir metindi. Ve içimde barındırdığım yabanıl yönü, Yan Andréa M.D. adlı kitabıyla keşfetmemi sağladı.”
Şimdi ise, dönüp, o Doğu yolculuğun sonrasında; “ötekine ulaşmanın kendi içindeki olanaksızlığı”nı anlatan romanını yazmayı sürdürüyorsun.
Bir yandan da “Maşatlıkta Kuş Sesleri” adını verdiğin anlatının “kilittaşı” niteliğindeki “gövde metni” Doğu’da yazdığın biçimini yeniden gözden geçiriyorsun. Yıllarca buna dair yazdıklarında gördüğün ise şu: Gücünü tamamlanmamışlıktan alan bir metin duruyordu önünde. Senin için bu kitabın “açık kitap”, yani hareket halinde sürekli eklenen/çıkarılan/kurulan metinlerden oluşuyor. Bir yanıyla da “melez anlatı” diyebileceğin bir biçime sahip.
Yazan insan sorular soran insandı. Marguerite Duras şunu diyordu:
“Çelişkilerde takılmadan yazar olunabilir mi, diye sordum kendime. Hayır. En azından, iyi bir hikâye anlatıcısı olunamaz.”
edebiyathaber.net (12 Mart 2024)