1./Yolda Olmak
Gitmeyi seçmek bilinci, yolculukları anlamlandırandır. “Mekânın ne olduğu”na yönelik bakışınızı zenginleştireni arayıp bulduktan sonra onun peşine düşmeniz, sizi her zaman yeniliklerle karşılaştırır.
Yazılan mekân metinleri de bu anlamda sürekli ilgimi çekmiştir ve (bu) arayış düşüncesi her daim yolculuklarımın ivmesi olmuştur.
Üstelik, sizi alıp götüren duygunun vardırdığı yer(ler)de bunun yüzleşmesini de yaşarsınız…
2./Bırakılanlar, Taşınanlar
Sahi, her zaman öyle değil midir? Yani giderken bıraktıklarımız, yolculuk boyunca yanımızda taşıdıklarımız ve yeni yüzleştiklerimiz birleşip tüm benliğimizi sarmalamaz mı?
O hâlde, kopuş çizgisinde olamayız hiçbir zaman…
3./ Mekân Dönüştürür
Belirsizlikleri ortadan kaldırır mekân. Zaman ve uzam kavramının ne’liğini orada görürüz.
Mekân kavuşmalara sahne, çözülmelere zemindir de. Yerleşiklik duygusuna kapı aralayandır. Yolda olma hâlidir sizi oraya taşıyan…
4./Yaşama Yolculuğunun Anlamı
Yüzleşince anlıyorsunuz günün anlamını, bedenin değerini… Yolculuk düşüncesi daha bir yer ediyor belleğinizde.
Yolculukları anlamlandırabilmek için bir bakış, bir aura gerektiğini duyumsuyorsunuz benliğinizde…
5./ Gidilen Yer ve Görünen
Aslında “görünenler”i de sınıflandırmak gerekir. Nedir bu görülenler ve bunların anlamları, peki ya iz bırakırlar mı diye sorarsanız; ancak (şimdilik kısaca) şöyle anlatabilirim size:
Nice zaman önce bu duyguda yazadurduklarımı “Bir Bakışı Solduran Zaman”(*) adıyla kitaplaştırdığımda karşıma çıkan da şunlardı:
- Kaynağa dönüş,
- Var olma duygusu,
- Edebiyat taşınmaya/aileye benzer…
Sonrası mı? Bunun derinlemesine yanıtını ise, sanırım yukarıda adı geçen deneme kitabım elinize geçince okuyabileceksiniz.
6./ Geçip Giderken Hayat
Belki bir sanrı; durup dururken yol alma düşüncesine kapılmak…
Anlatılabilir olanı bir yerde bekletmek… Sessizliğin göğünde buluşunca anlıyor, anlamlandırıyorsunuz bunu.
Bir yerde olmak değil, bir yerlere “giderek” yaşamak, daha çekici geliyor insana…
7./Hiçlik Denen Şey
Bir imge olmaktan çıkıyor, çizgisini anlatıyor size hiçlik… Yaşamla ölüm arasındaki duruşlara bakarak, bunun ne’liğine karar veriyorsunuz…
8./”Ben”den Kurtulmak
Yazarak yol alırken “ben”le savaşımımız sürer. Bir süre sonra da ya onu alt edersiniz ya da teslim olursunuz.
“Ben”in anlatımı bazen sıkıcı da gelebilir. Ama, gene de, Stendhal’in deyimiyle hikâye anlatmak için -belki de- en elverişli araç “ben” anlatımıdır.
9./Bakışsızlık İklimi
Sözü değişken kılan yerdeyim…
Yola çıkarken de bunu hissediyordum…
Ada’nın serinliği, gölgesi çekmişti beni çoktan…
“Bize Anlattığın Gibi” metnimi, Sait Faik’i burada yazmaya başladım. Güzel bir anlatı olacak.
Onun bahçesinde, servilerin gölgesindeyim. Ötede karayemiş, kızılçam, çitlembik, defne ağaçları… O gölgelikte onu okumaya verdim kendini…
Sonra yürüyerek kıyıya indim, sevdiğim kahveye…
“Medarı Maişet Motoru”nu okumayı öne alıyorum, ihtimal buna dair ayrıca yazacağım! Bu, 1940’ların başında “Birtakım İnsanlar” olarak tefrika edilen ve ardından yasak yiyen anlatıyla ilgili olarak… Sait Faik’i tedirgin eden bir yasaktı bu ne de olsa… Yazmamak olmaz… Oktay Akbal da bana, onun tedirgin bir adam olarak kişiliğini anlatmıştı nasılsa… Bunlarla besleyeceğim anlatımı…
Ondaki “özgür adam” imgesini oldum olası sevmiştim…“Bir Robenson Olmak”… İşte benim için etkileyici bir yazı konusu!
Sait Faik insana dokunan bir anlatıcı, çünkü insanı, her hâliyle gösteriyor… Onu okurken, bir yandan da cümle cümle ona dair düşüncelerimi yazmak istiyorum. Evet, Sait Faik’in salt kendisi bir anlatı gibi değil mi zaten…
“İçimde arzu, bir çeşme gibi akıyor.”
Onu yazmazsınız da ne yaparsınız?
İşte o zaman, tutup defterime şunu yazıyorum:
“Sait Faik’i yazmak, yaşamak gibidir.”
10./Bir Güne Bakmak
Sait Faik’i okurken daha çok hissettiğimi söylemeliyim… Her cümlesinde duraladığımı, taze bir soluk alırcasına göğü seyrettiğimi, ağaçlara baktığımı, taşlara dokunduğumu, kuşların sesini bir başka işittiğimi söylersem beni daha iyi anlarsınız sanırım…
Şimdi ise, Seneca’nın satırları arasında geziniyorum. Sait Faik’e biraz da oradan bakıyorum… Yaşamanın zamanı üzerine önemli sözler ediyor orada…
Okurken, düşünürken bir ses gibi çoğaldığımı hissediyorum. Her ân’ımı okumayla, yazmayla doldurmak istiyorum. Çünkü bu dinmeyen bir yolculuk; nefes almak, var olmak gibi benim için.
“Yarını kaygısız beklemek,” ne güzel bir tanım… İnsan kendini o an iyi hissediyor ve adeta yüreği sevinçle doluyor…
Çünkü yapabileceklerin, düşüncelerin içini umutla dolduruyor. Ve ben bir kez daha: “İnsan, arada bir, yaşamının “mihenk taşı”nın ne olduğunu düşünmelidir,” diyorum…
(*) 2025’te yayımlanacak deneme kitabım.
edebiyathaber.net (24 Aralık 2024)