Sözün dönencesinde (1): “Yazıdan geçmek” | Feridun Andaç

Mart 20, 2018

Sözün dönencesinde (1): “Yazıdan geçmek” | Feridun Andaç

1./ Bu zamanın dili: Çöküntü

Yüzümüzü ne yana dönersek dönelim bununla karşılaşıyoruz. Bir bulamaç gibi her yere uzanmış, her yana saçılmış…Yalandan da öte bir durum. Arsızlık örneği…İşte o rastlaşmalar  sonrasında gelip içimize işleyen, bizi bendimizden  çıkarıp savuran… Yüzsüzlük nasıl da doğurgan tanrım! Çöküntünün izleri hayatın gölgesinde!

2./ Yer değiştirme

Alıklık durumu benim gözlediğim. Gösteriş budalası olma hâli…Olmayanı gösterme çabası… Bakmak bile sıkıntı veriyor. Çeperlenen her şeyde bir iğretilik var. Demek ki, paranın el  değiştirmesi böyle bir şey!

3./ Daralan bir yerde

Evet, açı daralması buna deniyor demek!

Hiçlenme  sonrasında gelip durulan yerde, ötekilerin bakışlarına sinen de bu. Ama senin neyi/nasıl hissettiğin önemli. Tükeniş duygusunu veriyorsa sana bir şey, açın da daralmış demektir!

4./ Boyun eğme biçimlerimiz

Bırakılmışlığın diliyle cebelleşiyorum. Sayarak yaşıyor, düşünerek ödüyorum. Dile gelen her sözcüğümün “para” olmadığını bilerek yazıyorum. Bu benim bağlanışım, hayatla alışverişim. Dünyaya bakışım, bağım…Nasıl kopabilirim ki bundan. Bir tek yazıya boyun eğdiğim doğrudur. Ötesi görüntü, ölümcül sanrılı bir duruş. Sokağından bile geçmek istemem.

5./ Uzaklaşma bilinci

Tutup götürüyoruz kendimizi bir yerlere… Eyleyip, uğraştırıyoruz… Başka yerlerde olmanın iyicil esintisine dönük hep yüzümüz. Sanki farkında olmadan yaşıyoruz orada. Sonra bir ışık alıyor  gözümüzü, gitmeye hazırlıyoruz  kendimizi bir anda.

6./ Gitmeyi  seçmek

Diyor ki Le Clézio: “Okumak yolculuğa çıkmaktır, çünkü kim olduğumuzu unuturuz, yeni bir dil işitiriz.”

İşte o dil öğretici/gösterici, kışkırtıcı/avutucu, bir o kadar da gitmeye hazırlayıcı kılmıştır bizi…

Evet, okumak gitmeyi seçmektir aynı zamanda.

7./ Zamanın durakları

Bazen orada durup bakmayı, hayatın farklı yüzlerini bir de böyle görmeyi deniyorum. Hem ürkütücü geliyor , hem de hatırlatıcı.

Ürkmek ve hatırlamak…Nasıl da ölümcül bir durum bu?!

8./ Hangi  yolculuktu bizimkisi?

Henri Michaux çekip alıyor beni diliçi dünyasına:

“Yalnızca sakınarak öğren.

Tüm bir yaşam yetmiyor sonra öğrendiklerini unutman için. Safça,

boyun eğerek ve sonuçlarını düşünmeden –masum!- zihnine

girmesine izin verdiklerini unutman için.” (*)

Bazen unutmak için yaşadığımı düşünüyorum. Kendimi yalnızlaştırma yolculuğumu başka nasıl anlatabilirim ki…

9./ Bellek uykusu

“Unutkanlığını sakla. Onun varolmasının bir nedeni vardır, herhalde.”

Ne demeli şimdi, Michaux’ya…

Sakınarak yaşamak değil bu, iyi geldiği için susmak!

10./ Ötemizdeki ben

Kurtulamadığım bir sanrıya dönüşüyorsun demek… ki, bunu hazırlayan da biraz benim!

“Birinin gelip senin içinde yüzmesine, senin içini yerleşmesine, senin içine alçı dökmesine izin veriyorsun ve sen hâlâ kendin olmak istiyorsun.”

Peki, şimdi ne söylemeli Michaux’ya?

11./ Solduruyoruz günümüzü

Yazmak için hatırlamak diyordum hep. Şimdi ise soldurduğumuz günlerin neler olduğunu bilmek için hatırlamaya çalışıyorum yaşadıklarımı…

12./ Ağu iyi  gelir mi?

Giacomo Leopardi’nin ağulu  yoluna bakıyorum. Eğer yazmasa çıldırabilirdi o da! Yaşamın anlamını arayış yolculuğu başka nasıl kaldırılabilir ki…

Sığındığı sözcüklerin ışıltısı bugüne yansıyor, ağunun dili de:

“Aşk da seni terk ediyordu, son aldatmacasıdır

yaşamımızın. Bir gölgeydi hiçlik

gerçek ve kalıcı; bomboş bir çöldü

dünya. Görmedi gözlerin gecikmiş

onurlu tacı; kazançlıydın, zararlı değil

ölümünle; dünyanın kötülüklerine

tanık insan; ölümü ister, çiçekleri değil.” (**)

13./ Bir kadın ne hissettirir?

Bilirim, geçer çoğu şey ilişkide. Bir bakışın alevi, ten esrimesi, avunçlu bir an… Sonrasında ne kalır? Nedir o yakın duruşu alıp götüren?

Okuduğum romanda altını çizdiğim satırlara bakıyorum:

“Babette yaptığı her türlü şeyle, hoşça  ödüllendirildiğimi ve zengin ruhlu bir kadınla, gün ışığı ve yoğun  yaşam dolu bir sevgiliyle, ailelere özgü o çok yönlü kalabalıklaşma duygusuyla sarmalandığımı hissettirir bana.” (***)

Yanıbaşındakinin zengin ruhlu olması, hissettirdikleri önemli. Bir ilişkiyi besleyici kılan da bu.

14./ Duralayıcı ses/in

Güneşini esirgediğin yerden geçiyorum. Bakışlarım solgun. Artık sesini içselleştirme boşuna. Başka yerdeyim, başka göklerde imgesine tutunuyorum yeni bir sesin.

15./ Sen de ötele sesini

Avunçlu duruştu bizimkisi.

Rüzgârın yön değiştirmesine benziyordu karşılaşma anımız.

Kendi tufanımı kendim yarattım. Artık sen de ötele sesini. Aramızda karanlık bir nehir akıyor bunu hissetmeli!

________

(*) Henri Michaux, Açı Direkleri, Engin Soysal, 2001, Sel. Yay., 85 s.

(**) Giacomo Leopardi, Şarkılar, Çev.: Necdet Adabağ, 2002, Kültür  Bak. Yay., 352 s.

(***) Don DeLillo, Beyaz Gürültü, Çev.: Handan Balkara, 2002, Dost Kit., s. 17

Feridun Andaç – edebiyathaber.net (20 Mart 2018)

Yorum yapın