Heyzen Ateş, New York Kitap Fuarı 2014’te Çizgi Roman ile ilgili önemli gördüğümüz bir etkinliği de izledi. İşte, ünlü çizgi roman yazarı Stan Lee‘nin keyifli söyleşisinden notlar:
*Kendimi bildim bileli Comic-Con’lara giderim. Eskiden de sıradışıydı ama artık bana bile garip gelen şeyler oluyor. Örneğin son iki üç yıldır birileri gelip adımı vücutlarına yazmamı istiyorlar, sonra da gidip onu dövmeye çevirtiyorlar.
*Ailem beni okula erken yolladı, sınıfımın en küçüğü bendim. Orduda en küçük bendim. 1915’te Marvel’e girdiğimde, adı başka bir şeydi o zaman, yine en gençtim. Editör olduğumda en gençtim. Hayat bir garip, eminim şu anda bu odadaki en yaşlı kişi benimdir… Artık hep öyle.
*Marvel’deki ilk haftam –adı o zaman Marvel değildi- “muhteşemdi.” Çizgi roman departmanı olan bir yayıncılık şirketiydi. Farklı dergiler de basıyor ve onlarla, örneğin spor dergisiyle çizgi romanlardan çok daha fazla ilgileniyordu. O zamanlar çizdiniz mi düzeltme yapmak zordu. Silemezdiniz. O nedenle önce kurşun kalemle çalışılırdı. “İnker” denen mürekkepçiler vardı. Kurşun kalemle yapılan çizimi alır, mürekkeple üstünden geçerlerdi. Hep kurşun kalem izleri kalırdı sayfalarda. Muhteşem dediğim ilk işim sayfalarda kalan kurşun kalem izlerini silmekti işte. Dört ay o işi yaptım.
Adımı bile bilmezlerdi. Editör istifa ettiğinde patron ofise geldi. Bir tek ben vardım. ‘Hey ufaklık, ben bir yetişkini işe alana dek dergiye bakabilir misin?” dedi. On yedi yaşındaydım. Ne bilirdim ki. İnsan o yaşta daha cesur oluyor. “Tabii” dedim. Sanırım çizgi roman onun için o kadar önemsizdi ki sonra işi bana bıraktığını unuttu gitti. Yeni bir editör hiç gelmedi.
Soru neydi? Ben neden bahsediyordum?
*Dünya yorucu bir yer… Eskiden yazar olmaktan utanırdım. “İnsanlar köprü yapıyor, ben bu aptal şeyleri yazıyorum” derdim. Sonra hayran mektupları gelmeye başladı. O zaman yaptığım işin önemini anladım. Eğlence sektörü önemlidir. Zordur. Acılarını unutturmaya, insanları mutlu etmeye çalışırsınız.
Yine soru neydi unuttum ama önemli değil; hayat bana şunu öğretti: Her şey bağlantılıdır.
*Oynamadığım X-men’i soruyorlar hep. “Meşhur” sahnem öyle tasarlanmıştı. Seyircilerin arasındasınız. Film bitiyor. “İyi ama Stan’i kaçırdım” diyorsunuz. Gerçek bir hayransanız gidip ikinci kez bilet alıyorsunuz. İşte o nedenle yoktum. Stan, bunda olma, daha çok para kazanalım dediler. Peki dedim, ne yapayım. (Gülüyor.)
*İşinde iyi olan herkesten etkilenirim. Ama tanıştığım onca kişi arasında beni en çok çarpan Ronald Reagan oldu. Bir yardım gecesinde aynı masaya düştük. Ekmeğine yağ sürerken ABD eski başkanına ne denir ki? Dünyanın yükü omuzlarınızda olmadığı için seviniyorsunuzdur, dedim. (Boy you must be glad that the worries of the world are off yor shoulder. He said: No, I love being president.) Hayır, başkan olmaya bayılıyorum dedi. Niye öyle dedi bilmiyorum. (Yine gülüyor, Alzheimer’a gönderme.)
Bush da “medal of the arts” diye bir madalya verdi bana. Benden önce madalya alan hoş bir kızdı. Bush’u yanağından öptü. Sıra bana gelince dayanamadım, “ben de sizi öpmek zorunda kalmayacağım değil mi?” dedim. Bush gülmeye başladı. Bana da bulaştı. İkimiz de kahkahadan öldük. O anın fotoğrafı duvarımda asılı.
Bir yardım derneğinin yemeğinde Clinton ile tanışmıştım. Etrafımızda o kadar çok silahlı adam vardı ki. Neredeyse tüm ordu. Onca silahlı askeri görünce bizi korumaya mı öldürmeye mi geldiler, merak ediyor insan bir an için.
Seyirci bağırıyor: Ya Obama?
Obama’nın kitabını yaptık. Obama ve Örümcek Adam. Beni Beyaz Saray’a davet etmedi. Bakın, biz bu işe başladığımızda çizgi roman küçümsenen bir sektördü. Biri ne iş yaptığımı sorduğunda “yazar” deyip bu kadarıyla yetinmesini umardım. Yanlarından uzaklaşmayı denerdim. Peşimi bırakmazlardı. “Ne yazıyorsunuz? Nerede yazıyorsunuz?” Çizgi roman deyince hemen giderlerdi.
Şimdi durum çok farklı. Aynı yerde olsak, Sayın Obama, bakın Stan Lee geçiyor derler. (Gülüyor.)
En son ne okudunuz sorusuna yanıtı
*Artık kitap okuyamıyorum. Biliyorum, bana bakınca taş gibi adam diyorsunuz… Öleyim de. Ama gözlerim bozuldu. Duyamıyorum da. Sadece kitap değil gazete de okuyamıyorum. Ama o kadar çok kitap okudum ki… Bu saatten sonra nasıl olduğunu unutacak değilim.
*Favori kitabım? Poe, Shakespeare. Shakespeare’i gençken pek anlamıyordum sanırım ama “Anlat Horatio!” tipi nutuklara bayılırdım.
*Favori günüm? Bugün tabii. Ama ilk Marvel filminin çıktığı günü unutmayacağım. Bütün film endüstrisini ele geçireceği kimin aklına gelirdi.
*’Karaktere Örümcek Adam adı verilmez ki… İnsanlar örümcekleri sevmez’ demişti patron. Oğlunu başımıza genel yayın yönetmeni yapan biriydi. Başka şirket, bizimkini alınca oğlunu kovup beni genel yayın yönetmeni yaptılar. O da güzel bir gündü.
*Yeni kitabım Zodyak, Disney’den çıkacak. Bize Atlas Comics diyorlardı. Popüler olunca anlamlı bir isim seçmeye karar verdik. Marvel dedim. Marvel –mucize- çok güzeldi. Rakip şirket de duru mu, biz de isim değiştireceğiz dediler. Özel birini tutmuşlar. O zaman bu işle uğraşan insanlar vardı. Hangi ismi buldu dersiniz? DC. Yani, biz iyiydik demiyorum da belki geri kalanlar bizden kötüydü. (Gülüyor.) Espri tabii, diye bitiriyor anekdotunu.
Heyzen Ateş – edebiyathaber.net (1 Haziran 2014)
Heyzen Ateş’in fuarla ilgili tüm yazıları için>>>