Dünya’da merakla beklenen klasik müzik etkinliklerinden belki de en ünlüsü 1941’den beri her yıl geleneksel olarak Viyana Filarmoni Orkestrası tarafından düzenlenen Yeni Yıl Konserleridir.
Bu yeni yıl konserlerinde de program 1929’da Viyana Devlet Orkestrası ile özel bir Strauss programı yapan Avusturyalı orkestra şefi Clemens Krauss’un çabaları ile Strauss müziğinden oluşur. Strauss müziğinden kasıt da baba ve üç oğlun besteleridir. Şu ana kadar tanıdığımız bütün Strauss’lar arasında en çok tanınanı ise oğul Johann Strauss Jr’ın bestesi ismini Tuna nehrinden alan Güzel Mavi Tuna’dır. Bu harika parçayı geçtiğimiz kasım ayında ülkemizde de konser veren ve dakikalarca ayakta alkışlanan Andre Rieu yönetimindeki Johann Strauss orkestrasınının muhteşem performansıyla izleyelim. İyi seyirler.
Klasik müzik bestecilerinin hayat hikayelerini okuduğumuzda genellikle aileleri tarafından desteklenip çok küçük yaşlarda müzik eğitimine başladıklarına şahit oluruz. Ama söz konusu oğul Johann Strauss olduğunda bu durum tam tersidir. Müzisyen bir ailenin beş çocuğunun en büyüğü olarak 1825’te Viyana’da dünyaya gelen Johann Jr, o dönemler valsin Avrupada yayılmasında büyük katkısı olan babasından gizli gizli müzikle ilgilenmeye başlar. Babasına rağmen annesi ona ilk kemanını alarak belki de bugün tanıdığımız büyük Strauss ailesinin ününün de adımını atmış olur. İlk valsini 6 yaşında besteler ve bunu 15 yaşında seslendirir. Uygunsuz davranışlar nedeniyle okuldan atılarak Muhasebe eğitimini elinin tersiyle iterek babasının tüm engellemelerine rağmen Viyana müzik otoritelerinden gerekli izinleri alarak 19 yaşında iken ilk konserini verir ve bu konserde toplamda 19 kere sahneye çağrılarak ismini de böylece duyurmaya başlar oğul Strauss. Kendi adlarına zor olsa da Baba ve oğul artık müzik piyasasında birer rakip olmuşlardır. Kısa bir süre sonra baba Strauss’un ölümüyle piyasada rakipsiz kalan oğul Strauss iki orkestrayı birleştirerek dönemin en popüler dansı olan Vals müziğine Güzel Mavi Tuna valsini kazandırarak Stauss adını ölümsüzleştirir ve Avusturya’nın gayri resmi marşını da bestelemiş olur. İlk başta koro için yazılan Güzel Mavi Tuna başta pek beğenilmese de ufak değişikliklerle besteyi orkestra formuna uyarlayarak Paris’teki Dünya Fuarında seslendirir ve asıl ününe de böylece ulaşmış olur. Bundan sonra da artık sayısız yurt içi ve yurt dışı konserinde milyonları aşan kopyasıyla dönemin en çok rağbet edilen dansı olan valsin de bir nevi marşı olarak kabul edilir.
Dinlerken her defasında keşke 19.yüzyıl Viyanasında olsam dediğimiz, en mutsuz anımızda bile içimizi kıpır kıpır eden bu müzik, dönemin popüler parti ve piyasa müziği olarak eleştirilse de günümüzde en çok tanınan ve sevilen klasik müzik parçalarından biri olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir.
Uğur Ersöz – edebiyathaber.net (16 Ocak 2014)