Hasan Sever’in, “Su Duydum” adlı yeni romanı Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı.
Tanıtım bülteninden:
‘Su Duydum’ “Ben düne dönerken, zaman beni yarına bırakacak” diyen bir politik sürgün ile “Her sabah, tartışmasız her sabah, kavgaya uyanıyorsun. İçinde yaşadığın ülkenin ruhunu ruhundan ayıklama kavgası. Ve bir balığın, denizin tuzunu pullarından uzaklaştırmak istemesi kadar beyhude” diyen bir iç sürgünün, ‘kadın-erkek’, ‘sevgili-dost’, ‘dün-bugün’, ‘uyumlu-uyumsuz’ ikilemlerinin gölgesinde geçmiş uzun ayrılıklarının üç günlük muhasebesinin romanıdır.
Roman, iki kişinin hikayesine dünyanın dört bir yanından hikayeler katarak bir anlatı ortaklığı oluşturuyor. Ve o anlatı ortaklığında kim nereden ve nasıl gelmiş olursa olsun, birbirini sarmalayan, birbirinin yanından geçen, birbirine temas eden-etmeyen bütün hikayeler bizim büyük birlikteliğimizi oluşturuyor. ‘Su Duydum’ bu ortaklık denizinde kahramanlarını bir gemiye bindirip, onlara seyir defteri tutuyor.
Gemi, rıhtımdan yeterince uzaklaşıp bir sonraki durağına doğru gölü tam ortalayarak çark çevirmeye başlayınca, rüzgarın keyfi daha da artmıştı. Yolculuğa hazırdılar. Zürih Gölü, harita üzerinde ters atılmış bir virgül gibi durur. Gölün kuzey ucunda Zürih şehri, doğu ucunda Rapperswil kasabası bulunur. İki kahramanımız, hayatlarında doğru yerde kullanamadıkları virgülün bir ucundan diğerine gidip geleceklerdi.
Sartre, “Dil eksiklidir; her zaman düşündüğümüzden azını söyleriz” der. Bu yüzden ‘zihin-dil’ ilişkisi, plastik sanatlardaki ‘zihin-obje’ ya da müzikteki ‘zihin-ezgi’ ilişkisinden daha sıkıntılıdır. İlginç olan şu ki; iyi bir roman daha çok ‘eksiklik’ üzerinden kurulur. Anlatmadıkları anlattıklarından daha önemlidir de denebilir. Yazar olarak bu dengeyi tutturamazsanız, tarif etmek isterken tahrip edersiniz. ‘Su Duydum’ bu açıdan kusursuz bir denge sunuyor. Çizgisel akışı, etkileyici diyalogları, zengin yan karakterleri, dozunda lirizmi ve en önemlisi ‘anlattıklarından çok anlatmadıklarıyla’ karşımıza çıkıyor. Aksi takdirde ‘suyu duyamazdık’.
“Su Duydum”, ismi henüz üstüne tam oturmamış bir kuşağın ‘90 Kuşağı’nın romanına da bir sayfa açıyor.
edebiyathaber.net (6 Nisan 2017)