Suat Derviş‘in 4 kitabı daha İthaki Yayınları etiketiyle yayımlandı: Kendine Tapan Kadın, Hiçbiri, Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır, İstanbul’un Bir Gecesi.
Tanıtım bülteninden
Daha önce 10 kitabı yayımlanan Suat Derviş bütün hayatını yazarak kazanmanın yanı sıra, çok dilli ve çok türlü üretim ortaya çıkarmış. Almanya ve Fransa dönemlerinde de bu ülkelerin yayınları için kalemini oynatmış. Üstelik sadece kendi adıyla da değil tespit edilen ya da edilemeyen müstearlarla da yazmış.
Suat Derviş gazeteci kimliği, mücadeleci kimliği ve yazar kimliğiyle aslında adından çok bahsettirmiş, birçok yazarı Baraner’le hazırladıkları dergide yazı camiasına sokmuş, ilk eserlerini yayımlamıştır. Kültür dünyası için de oldukça önemli olan Derviş daha ölmeden unutulmuş, yazdığı çok az metnin kitap olarak yayımlandığını görebilmiştir.
Kendine Tapan Kadın
Selim İleri’nin önsözü,
Serdar Soydan’ın titizlikle hazırladığı kronolojik biyografisiyle
İki insanın birbirini sevmesi mümkün müdür? Yoksa kendine tapan kadın Sârâ’nın dediği gibi insan kendisinden başkasını sevemez mi?
Suat Derviş’in Gece Postası gazetesinde 1947 yılında tefrika ettirdiği ve büyük ilgi gören Kendine Tapan Kadın ilk kez kitap olarak okurla buluşuyor. Fosforlu Cevriye’den hemen önce kaleme alınan Kendine Tapan Kadın, sınıf çatışmasını, insani hırsların ve çıkarların toplumda açtığı büyük yaraları bütün çarpıcılığı ve cesaretiyle ortaya koyuyor. Genç bir kadının çocukluğunda açılan derin bir yara onu nasıl bir zalime dönüştürür ve en büyük zararı yine nasıl kendisine verir adım adım gösteriyor Derviş.
Titiz ve yoğun arşiv çalışmalarıyla ortaya çıkarılan Suat Derviş külliyatının mihenk taşlarından biri olan Kendine Tapan Kadın yetmiş bir sene sonra okurla buluşuyor.
“Kendine Tapan Kadın’ı -gerçekten soluk soluğa- okuyup bitirdiğimde, bu yaz, Ağustosta, kendi kendime “Unutulmayacak bir roman!” dedim. Anlatışıyla, ele aldığı sorunla, bazı benzersiz sahneleriyle, kurgusuyla, Hele Etmeyezli Sârâ’sıyla.” – SELİM İLERİ
Hiçbiri
Ayşegül Utku Günaydın’ın önsözü,
Serdar Soydan’ın titizlikle hazırladığı kronolojik biyografisiyle
Suat Derviş, gerçek sevginin önemini ve sevgisizliğin insan ve toplumu ne hale getirdiğini tüm gerçekliğiyle anlatıyor.
1923 yılında Kütüphane-i Sudi Neşriyatı tarafından basılan Hiçbiri, insani ilişkilerin, yalnızlığın, hayal kırıklıklarının ortaya çıkardığı ruh hallerini derinlemesine tahlil ederek karakterlerini kuruyor. Ablası Hamiyet Derviş’le olan ilişkilerinden de beslenen romanda Suat Derviş, yer yer kendini bir roman karakterine dönüştürmekten çekinmiyor.
“Derviş, karakterleri üzerinden kadının gerçek anlamda yaşamaması ve hayatın içine girememesi sorunlarını dile getirmiştir.” – AYŞEGÜL UTKU GÜNAYDIN
Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır
Menekşe Toprak’ın önsözü,
Serdar Soydan’ın titizlikle hazırladığı kronolojik biyografisiyle
Bir dokuma fabrikasında sömürülen, bütün hakları gasp edilmiş bir avuç insanın hayatının anlatıldığı roman toplumcu gerçekçi çizgide yayımlanan ilk kitaplardan.
Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır, Tan gazetesinde 1937 yılında tefrika edilmeye başlandığında toplumcu gerçekçi roman popüler bir tür değildi. Hatta köy ve taşranın dışına çıkıp şehir hayatını, kenar mahalleleri, fabrikaları anlatan roman yok denecek kadar azdı. Suat Derviş’i çalıştığı gazete muhabir olarak Sovyetlere gönderdiğinde romanı yarım bir şekilde, taslaklarıyla Kemal Tahir’e bırakmış, son kısmını Kemal Tahir tamamlamıştır. Tren yolculuğu sırasında iki kalın defter yazıp yolladıysa da gazete tefrikanın yeterince ilgi görmediğini söyleyerek Kemal Tahir’in sonu yazmasını istemiştir.
Bu koşullar altında yazılan ve okurla buluşan roman seksen bir sene sonra ilk kez Suat Derviş adıyla kitaplaşıyor. Dünden bugüne koşullarda ve sömürülen bir avuç insanın hayatında bir şey değişmediğini gözler önüne seren Derviş, zamanı aşan öngörüsü ve tahlilleriyle büyük bir yazar olduğunu gösteriyor.
“Derviş, 1930’ların yoksulluğunu, İstanbul’un işçi mahallesi olan Edirnekapı civarını öyle sahici anlatır, öyle çarpıcı resmeder ki yer yer Emile Zola’nın Germinal romanındaki maden işçilerini, bazen de John Steinbeck’in bu romandan iki yıl sonra yayımlanan Gazap Üzümleri’ndeki mevsimlik işçileri görür gibi olursunuz.” – MENEKŞE TOPRAK
İstanbul’un Bir Gecesi
Çimen Günay Erkol’un önsözü,
Serdar Soydan’ın titizlikle hazırladığı kronolojik biyografisiyle
Suat Derviş, her bir karakterin trajediye dönmüş hayatını çarpıcı ve apaçık bir dille anlatıyor.
İstanbul’un Bir Gecesi sıradan bir gecenin farklı sınıftan insanlarca nasıl yaşandığını, bir yanda tek sefer giyeceği bir elbiseye servet ödeyen kaymak tabakadan bir kadınla, diğer yanda oğluna kan parası bulmak için bedenini satan veremli bir anneyi anlatıyor. Sadelikten ve akıcılıktan vazgeçmeyen Derviş “edebiyat yapmadan” edebiyat yapıyor.
1939 yılında Haber gazetesinde tefrika edildiğinde ses getiren metin bugünkü sosyal ve ekonomik uçurumların da çok uzağına düşmüyor. Suat Derviş’in ‘30’lardan itibaren ürettiği toplumcu gerçekçi metinler eleştirmenler tarafından yıllar içinde görmezden gelinmiş olsa da bütün canlılığı ve gerçekçiliğiyle seneler sonra bile anlamını ve önemini koruyor.
“Henüz sınıflar arasındaki makasın son derecelerine kadar açılmadığı 1930’larda Suat Derviş, İstanbul’un Bir Gecesi ile, Adalet Ağaoğlu’nun Bir Düğün Gecesi romanıyla 1970’lerde yaptığının bir benzerini yapar. Yazar, bir düğün etrafında Türkiye’nin çarpık kapitalistleşmesinin gündelik tarihini sunar.” – ÇİMEN GÜNAY ERKOL
edebiyathaber.net (11 Ekim 2018)