Aristokrat bir Osmanlı ailesinin ortanca çocuğu. Hem Osmanlı’ya hem Cumhuriyet’e tanıklık etmiş bir kadın. Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’in ilk yıllarının en önemli gazetecilerinden biri. Birçok farklı türde eser vermiş, ama en çok Fosforlu Cevriye’yle hafızalara yerleşmiş, romanları birçok dilde yayımlanmış bir yazar. Ne o aşktan vazgeçmiş ne aşk ondan hayatı boyunca. Nazım Hikmet’in, uğruna şiirler yazdığı, bir şiirinde ondan “Ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını; / Bir kere eğemedim bu kadının başını.” diye bahsettiği; dört kez evlenmiş ama aradığı mutluluğu Türkiye Komünist Partisi Teşkilat Sekreteri Reşat Fuat Baraner’de bulmuş. Zirveyi de dibi de defalarca görmüş. Gözaltılar yaşamış, şiddete uğramış, açlık çekmiş ama hiç pes etmemiş. Özetle efsane gibi bir kadınmış Suat Derviş.
Hayat öyküsü okur karşısında
Hem Türkiye siyasi hayatında hem gazetecilikte hem de edebiyatta derin izler bırakmış olan Suat Derviş’in hayat öyküsü, Kimsin Jack Samanın?, Mazhar Osman: Kapalı Kutudaki Fırtına, Bir Kimlik Arayışının Hikâyesi adlı biyografi kitaplarının yanı sıra kariyerine birçok farkı türde edebi eser sığdıran yazar, gazeteci ve çevirmen Liz Behmoaras’ın kaleme aldığı Suat Derviş: Efsane Bir Kadın ve Dönemi adlı kitapla okur karşısında. İlk kez 2008’de yayımlanmasının ardından ikinci baskısı 2017 yılında yapılan kitap, yenilenmiş ve zenginleştirilmiş içeriğiyle üçüncü baskısını İthaki Yayınları etiketiyle yaptı.
Suat Derviş, 1901 yılında İstanbul Moda’da, Osmanlı’da kimya derslerini başlatmış olan Derviş Paşa’nın torunu, ilk jinekoloji profesörü İsmail Derviş ile saraylı bir aileden gelen Hesna Hanım’ın kızı olarak hayata gözlerini açar.
Eğitimini özel hocalarla evde alan derviş ilerleyen yıllarda “beyaz teni, ipeksi açık kumral saçlarıyla alımlı ve çok güzel”, aynı zamanda dört dil bilen ve etrafında olan biteni sürekli takip eden çok kültürlü bir genç kız olarak hep dikkatleri üzerinde toplar. Kendi anlatımlarına göre oyuncağı bırakmasının ardından yazmaya başlar, oyunlarına yazdığı hikâyelerle devam eder.
Nâzım Hikmet’in ilk aşkı
Aile dostları Hikmet Bey ve Celile Hanım’ın kendisiyle yaşıt çocukları Nâzım, ilk aşkı olur. Mavi gözleri, dalgalı sarı saçları, muhalif kişiliği ve şiirleriyle o ilk aşk, Nâzım Hikmet’tir. Kendisine şiirler yazan Nâzım’la aşk çok sürmese de ölüme kadar sürecek bir dostluk ve sevgi aralarında hep var olacaktır. Yazılarının ilk kez bir gazetede tefrika edilmesine de, gazeteciliğe başlamasına da, sürgün yıllarında yaşadığı zorlukların üstesinden gelmesine de hep destek verir Nâzım Hikmet.
Daha sonra hayatında aşk ve acısı hiç eksik olmaz. İlk evliliğini Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nın kurucularından ve güreşçi Seyfi Cenap Bey’le yapar. Çok geçmeden boşanmayla sonuçlanan bu evliliği, gazeteci – yazar Selami İzzet Sedes’le yapılan ve ilkinden de kısa süren olan evlilik izler. Üçüncü evliliğini kendisine belki de en büyük acıları yaşatan Nizamettin Nazif’le yapan Derviş, dördüncü ve son eşi olan, Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Reşat Fuat Baraner’le en büyük aşkı ve bağlılığı yaşayacaktır. Ölene dek ayrılmayan çiftin hikâyesinde ise büyük bir aşkın yanı sıra gözaltılar, işkenceler, tutukluluklar, fakirlik ve daha başka birçok zorluk yerini alır.
Usta bir gazeteci, tutkulu bir devrimci
Babıâli’ye çok genç yaşta giren Suat Derviş, uzun yıllar boyunca Cumhuriyet, Tan, Son Posta ve döneme damga vuran birçok gazetede çalışır. Kısa sürede adı bilinen bir gazeteci olarak hem alkış toplar hem de birçok önemli habere imza atar. SSCB ziyareti onun hayatındaki dönüm noktalarından biri olur. Hayata tozpembe bakan Suat’ın yerini özellikle bu ziyaretten sonra artık çok daha politik, daha muhalif ve daha cesur bir Suat alır. Önce Serbest Fırka’ya üye olan Derviş, politik duruşunu yaşamının ve eserlerinin her satırında savunmaya başlar. Türkiye’nin ilk basın sendikasını da o kurar.
Bundan sonra artık hem yaşamıyla hem yazdıklarıyla iktidarın odağında bir isimdir. Defalarca polise ifade verir, gözaltına alınır. Türkiye Komünist Partisi üyeliği, aşırı solculuğu ve elbette sertleşen kalemindeki özgüven Babıâli’nin kendisinden giderek uzaklaşmasına neden olsa da o yazmaktan, yazdıklarını okurlarıyla paylaşmaktan, bunlar için yol aramaktan ve bulmaktan hiç vazgeçmez. Eşi Baraner tutuklanır, Suat Derviş Almanya’da ve Fransa’da sürgünler yaşar, açlık çeker, yalnızlığı iliklerine kadar yaşar ama yine de pes etmez.
Bu mücadeleyle ve yazmayla dolu cesur hayatın sonunda Suat Derviş, şeker hastalığının vücudunda yol açtığı tahribat nedeniyle, 23 Temmuz 1972’de yapayalnız ölür.
Fosforlu Cevriye ve onlarca kitabın yazarı
İlk eserleri toplumsal gerçekçilikten uzak, tabiri caizse politik olarak “suya sabuna dokunmayan” romanlardır. Kadın kahramanın yaşadığı aşk, tutku, hayal kırıklıkları… İlk romanı Kara Kitap’ın ardından aralarında Hiçbiri, Ne Bir Ses Ne Bir Nefes, Bir Buhran Gecesi, Fatma’nın Günahı, Gönül Gibi, Emine, Zeynep için ve Çılgınlar Gibi’nin de aralarında bulunduğu otuza yakın roman, sayısız makale, eleştiri ve çeviriye imza attı. Ama yazarlığının en bilinen eseri, Behmoaras’ın; “İnsanlıktan, dürüstlükten, aşktan ve ölümüne fedakârlıktan söz eden küçük bir başyapıt” olarak yorumladığı, daha sonra sinema filmine ve hatta müzikale de uyarlanan Fosforlu Cevriye olur.
Hem bir biyografi hem bir tarih anlatısı
Suat Derviş: Efsane Bir Kadın ve Dönemi sadece Derviş’in hayat öyküsünü, hayatına girenleri, yaşadıklarını, yaptıklarını anlatmakla kalmıyor; aynı zamanda Osmanlı’nın son dönemlerinden başlayıp Genç Cumhuriyet boyunca ülkede ve dünyada olan biten, Babıâli’nin siyasetten ve baskıdan payına düşenlerle yaşadığı değişim ve dönüşümü de kapsayan bir tarih anlatısı olma özelliği de taşıyor. 31 Mart Ayaklanması, Meşrutiyet’in ilanı, Osmanlı’nın bitişi, Cumhuriyet’in başlangıcı, her iki Dünya Savaşı, Naziler, 27 Mayıs, 12 Mart Muhtırası, Denizler’in idamı ve daha birçok olay da Suat Derviş’in gözleriyle, onun tanıklıkları ve yazarın yorumlarıyla kitapta yerini alıyor.
Liz Behmoaras, “En sevdiğim biyografi kahramanım” dediği Suat Derviş’in hayat öyküsünü kaleme almak için oldukça detaylı bir araştırma süreci geçirmiş. Yazar bu kitap için Suat Deviş’le yolu kesişen birçok kişinin tanıklıklarına başvurmuş, çok geniş yelpazede okumalar yapmış, sayısız belgeden faydalanmış, “öznel” boşlukları da hayal gücü ve yaratıcı kalemiyle tamamlayarak derinlikli bir biyografi ve nitelikli bir anlatı ortaya koymuş.
Oldukça sade, açık ve akıcı bir dille kaleme alınmış olan bu eser bir yandan Suat Derviş’in hayat öyküsünü kronolojik bir sırayla ve belgelere dayanarak aktarırken onun yazarlığını, hayattaki tutkularını, zaaflarını, güçlü kişiliğini, gururunu, hayal kırıklıklarını da anlatıyor.
Kitabın arkasında yer alan fotoğraf albümündeki her fotoğrafın öyküsünün eserin içindeki satırlarda kendine yer bulması, Behmoaras’ın çalışmasını takdire değer kılan bir diğer özellik.
edebiyathaber.net (4 Temmuz 2022)