Hepimizin bildiği üzere ilişkiler, en az o ilişkileri yaşayan kişiler kadar karmaşık olabilir. Coşkulu, zorlu, üzücü ve sevgi dolu olabilir. Bütün bu sıfatlar beraberinde bir yığın duygu da getirir. Mutluluk, hayranlık, kendinden memnun olma, gücenme, kırgınlık, bencillik ve suçluluk bunlardan sadece birkaçı. Sevdiğimiz veya değer verdiğimiz birine karşı hepimiz bu duyguları hissetmişizdir. Tek başına başa çıkması zor duygular olmaları yetmiyormuş gibi bir de ortada tüm yaşamı değiştiren türden bir olay olduğunu düşünün. Bu durumda her ilişki yön değiştirebilir ve “suçlu kim” diye sorulmaya başlanır. Liane Moriarty’nin son romanı Suçlu, Hem de Çok Suçlu bu soruyu incelerken, karakterleri yoluyla yarattığı mükemmel bakış açıları romanı kendi türüne oturtuyor.
Suçlu, Hem de Çok Suçlu temel olarak Sydney’de yaşayan üç çiftin etrafında dönüyor: Tututcu, her şeyi kitabına göre yapan Erika ve Oliver ikilisi; (çocuklarla) dünyaları karman çorman olmuş Clementine ve Sam; Vid ile Tiffany’nin “anı yaşa” (ama bir çocukla) türünden ilişkisi. Moriarty’nin kitap boyunca güzel güzel uzattığı havuç, bir barbekü partisinde meydana gelen bir olay. Olayın tam olarak ne olduğu son bölümlere gelene kadar açıklanmıyor ama bütün o karakterlerin barbekü öncesi ve sonrası halleriyle ilgili öğrendiklerimiz, Moriarty’nin başyapıtının yaşam gücünü ortaya seriyor.
Hikâye, en çok büyüteç altına alınan iki karakter Clementine ile Erika’nın ömürlük arkadaşlıkları üzerine inşa ediliyor. Çok farklı ortamlardan gelmelerine rağmen birbirlerinin hayatında çok büyük rol oynuyorlar. Bu roller bazen memnuniyetle karşılanıyor ama çoğu zaman durum böyle değil. Moriarty esprili ya da can yakıcı bir dokundurmayla sizi öyle zengin bireysel içedönüşlerle ödüllendiriyor ki, kendinizi aynı suçluluk hisleri içinde bulabiliyorsunuz.
Bununla beraber Clementine ile Erika’nın aralarındaki bağ, diğer karakterlerin ilişkilerini biraz olsun önemsizleştirmiyor. Asıl altı karakterle beraber birkaç yan rol de kitapta kendi bölümlerine sahip. Tony Soprano’ya benzeyen Vid gerçekten rol çalan bir karakter. İnsanlardan, hayattan ve klasik müzikten aldığı basit keyif, kalbi (ve seksapeli) en az kocasının kişiliği kadar büyük ve ilgi çekici karısı Tiffany’yi mükemmel bir şekilde tamamlıyor.
Kitabın bölümlerinin “barbekü öncesi ve sonrası” şeklindeki yapısı ilk bakışta ürkütücü gelebilir, ancak bu yapı, tıpkı iyi oluşturulmuş karakterler gibi hikâyenin can damarını oluşturuyor. Sadece heyecan ve gerilim yaratmakla kalmıyor ayrıca herkesi “olaya” mantıklı ve analitik bir tarzda bağlıyor.
Moriarty Suçlu, Hem de Çok Suçlu’da çok iyi geliştirilmiş karakterlerin zihinlerine girebilmeyi, aynayı okura çevirmeyi, kendi geçmiş ve mevcut ilişkilerinizi sorgulatabilmeyi büyük bir beceriyle başarmış. Bütün o mutluluk, hayranlık, kendinden memnun olma, gücenme, kırgınlık ve bencillik duyguları. Bu kitabı okurken hepsini hissettim ve gerçekten bunun için çok minnettarım.
Kaynak: Post Gazette (30 Mayıs 2017)