30 Eylül 2012’de en verimli döneminde yitirdiğimiz Bilgin Adalı, çocuk edebiyatı ustaları arasında başta gelen isimlerden. Pek çok kitabıyla hafızalarda derin izler bırakan Bilgin Adalı’nın, özellikle bir çocuk klasiği haline gelen “Zaman Bisikleti” dizi romanları çocuklar ve büyükler tarafından her zaman keyifle okunuyor.
Bilgin Adalı’yı kendi anlatımıyla daha yakından tanıyalım: “İlk büyük yolculuğumu Ay’a yaptım. Jules Verne’in ‘Ay’a Yolculuk’ kitabıyla. ‘İki Çocuğun Devriâlemi’ kitabını okuyarak tüm dünyayı dolaşıp serüvenden serüvene koştuğumda, beşinci sınıftaydım. Kitapların evreninde unutulmaz geziler yaparken bir de baktım büyümüşüm. Bu kez gerçek yolculuklara çıktım. Yurdumuzun hemen her yanını, dünyamızın da yarısını dolaştım. Bir gün canım sıkıldı hep günümüzde yaşamaktan. ‘Zaman Bisikleti’ ile zaman içinde yolculuğa çıktım. Sonra da gördüklerimi oturup yazdım. Bir sürü kitabım oldu, yazmayı düşündüğüm daha onlarca kitap var. Şimdi yazmakta olduğum kitap mı? Söylemem!”
Bilgin Adalı’nın çocuk romanı “Sümbüllü Köşk”, büyük ödüllü bilimsel proje yarışmasına hazırlanan ilköğretim öğrencisi bir grup çocuğun başından geçen ilginç, meraklı ve heyecanlı bir serüveni anlatan, keyifle okunan bir kitap.
Bir gün, Teknoloji ve Tasarım dersi öğretmeni, çocuklara bu yarışmayı duyurur; en ilginç projeyi seçip okulu temsil etmek üzere yarışmaya göndereceğini belirterek, onlardan gruplar halinde çalışmalarını ister. Böyle konuları ciddiye alarak yoğun çaba gösteren çocuklar hemen kendi aralarında organize olup bir grup oluştururlar. Her grubun bir lideri olduğu gibi, bu grubun lideri de Ender’dir. Hakan, Burcu, Münevver ve Ayşe Bilge adlı çocuklar da grubun diğer üyelerdir.
Hemen o akşam Enderlerde toplanan çocuklar çok ilginç bir fikir çevresinde odaklanarak, bir proje hazırlama çabasına girişirler: İstanbul Boğazı’nın nehir gibi akan sularından, kıyılarda kurulacak hidroelektrik santraller aracılığıyla elektrik üretme projesidir bu. İnternet ve diğer kaynaklara bakarak araştırmalarını derinleştirirler; Boğaz’da akan suların hızını, en hızlı akıntının nerelerde olduğunu tespit ederler.
Sonuçta, Boğaz’ın en dar, akıntıların en güçlü olduğu Akıntı Burnu’na gidip bir keşif yapmaya karar verirler. Bu süreçte görürüz ki, çocuklar yaratıcı projeler üretirken ve bilimsel araştırma yaparlarken disiplinle ve organize bir biçimde çalıştıkları gibi, fikir tartışmalarıyla da sonuca gitmeye çalışırlar. Akıntı Burnu’nda çevreyi incelerken rüzgârın esintisi, kötü amaçlar taşıyan bir konuşmayı onlara getirir. Rüzgârın getirdiği ses, bir soygun planından söz etmektedir. Sesin sahibi adamı bulup onu izleyen çocuklar, adamın oradaki bir kahvede başka biriyle buluştuğunu görür, onlara fark ettirmeden, konuşmalara dikkatle kulak verirler. Adam, kaba bir konuşma ile Sümbüllü Köşk adlı evin gözetlendiğini ve ertesi akşam soyulacağını anlatır diğerine. Çocuklar kelimenin tam anlamıyla bir suç çetesiyle karşılaşmışlardır. Durumu polise bildirmek isterler ama çocuk oldukları için polisin onların sözlerine önem vermeyeceğini düşünüp vazgeçerler.
Ender’in babası Melih Bey gazetecidir, konuyu ona açmaya karar verirler. Melih Bey çocukların anlattıklarını dinledikten sonra hemen harekete geçer, polisi arar. Sonrasında bir filmin içindeymiş gibi heyecanla izleriz olayları. Polis, soygunculara baskın yapmak üzere pusu kurar; bizim cesur çocukların da soyguncuları yakalamada polise inanılmaz yardımları olur. Bundan sonra olaylar hızla akar; bahçesinde sümbüller açtığı için Sümbüllü Köşk olarak adlandırılan güzel evi soygunculardan kurtaran çocuklar, köşkün sahipleri olan yaşlı, zengin ve iyi yürekli karı- koca tarafından ödüllendirilirler. Çocuklar da onlara derin bir sevgi ve saygıyla bağlanırlar.
Kitapta birbirinin içinde süren iki öykünün yer alması, metnin anlam katmanlarını çoğaltıyor ve metne ayrı bir zenginlik kazandırıyor. Bu iki öyküden biri; çocukların bilimsel proje hazırlama, araştırma ve güzel bir sunum hazırlayarak öğretmene ve arkadaşlarına sunmaları, okulu temsilen yarışmaya katılmaları ve sonrasında gelişen süreci kapsayan öykü. Diğeri de Sümbüllü Köşk’ün soygunculardan kurtarılması ve sonrasında bu köşkün müzeye dönüştürülmesi için gösterilen yoğun çaba ve emekle gelişen süreci kapsayan öykü… Yazar, her iki öyküyü aynı çocuk kahramanlarla birbirine örgülüyor ve birbiri içinde süren bu öyküleri ustalıkla bütünleştiriyor. Kitabın her bölümünün sonunda bir soru işareti ya da merak unsuru bırakarak, son sayfaya kadar ilgi, merak ve heyecan boyutunu canlı tutan tipik bir çocuk serüven romanı oluşturuyor.
Çocukların hazırladıkları bu ilginç proje, yarışmayı düzenleyen İstanbul Ticaret Odası tarafından da beğenilip ödüllendirilecek mi acaba? Sonrasında ne gibi olaylar bekleyecek bizimkileri? Peki, Sümbüllü Köşk’ün yaşlı sahipleri kahramanlarımıza nasıl sürprizler hazırlayacaklar? Acı tatlı birçok olayın içinden geçen çocuklar, ne gibi yaşam deneyimleri kazanacaklar? Soruların tümünün yanıtı bu meraklı kitabın içinde yer alıyor.
Sümbüllü Köşk, çocuk ve gençlere; disiplinli, planlı çalıştıklarında, derinlikli araştırmalar yaptıklarında, ekip ruhunu ihmal etmediklerinde, ne denli yaratıcı ve başarılı olabilecekleri; böylece topluma, bilime ve insanlığa yararlı işlere imza atabilecekleri mesajını satır aralarında sezdiriyor. Sosyal ve bilimsel projelere ilgi duyan tüm çocuklara seslenen Sümbüllü Köşk’ün sayfalarında dostluk, sevgi, dayanışma ve yardımlaşma gibi güzel duygular da kendini tüm içtenliğiyle ifade ediyor.
Hülya Soyşekerci – edebiyathaber.net (8 Ekim 2014)