Dağınık Oda’yı elime alıp okumaya başladığım ilk dakikalarda, “Ben bu odayı tanıyorum. Elbette annem ve ablam da öyle,” diye başlayan bir ileti paylaşmıştım sosyal medya hesabımda. Kimi zaman takıntı seviyesine yaklaşan düzen özenim son yılların alışkanlığı, çocukluğumda, ilk gençliğimde erteleme ustası olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Ozan’dan pek farkım yoktu. Okurlarının kitap hakkındaki yorumlarını gördükçe de anladım ki, yalnız değilmişiz ne ben ne de Ozan. Ertelemenin sebepleri üzerine türlü yanıt üretilebilir elbette. Çocukların yetişkinliğin nizam anlayışına karşı özgürlük alanlarını yaratmaları bence en makul olanıdır. Ancak özellikle ev işlerindeki sorumluluğun ertelenmesi söz konusu olduğunda, tıpkı Ozan’ın öyküsünde olduğu gibi, çocuğa bakım verme yükümlüğünün çoğunlukla anneye devredilmesinin sunduğu rahatlığı da pas geçmemek gerektiğini düşünüyorum. Yine de bu cümleler gerçeğin katı biçimde ifade edilişine örnek olur bana kalırsa, oysa Dağınık Oda, giysi dolaplarından yeni ülkelere açılan dehlizlerde adımlıyor. Çocukluğa, eşyanın hafızasına, ilk heyecanlara, büyümeye, yaratıcılığa bu yoldan geçerek bakınca gerçek de yeniden biçimleniyor.
Ozan bir ilkokul öğrencisi, ödevlerinin teslim sürelerini esnettikçe esnetmeyi seviyor. Odasını toparlama görevini de öyle… Ertelenen işler görmezden gelinince yok olmuyor tabii, hepsini tamamlamak için bir hafta sonu var Ozan’ın, bir günü demeli hatta. Kompozisyon ödevini yapacak, adım atılamaz hale gelmiş odasını toplayacak; üstelik bunları görmek için can attığı arkadaşının da geleceği sinema buluşmasından hemen önce yapacak! Buraya kadar her şey olağan gibi, ama işler buluşmaya geç kalacağını anlayan Ozan’ın bir süre önce kaybolan hamsterını başrole yerleştirdiği fantastik bir senaryo yazmasıyla değişiyor. Ozan, toplamaya neresinden başlayacağını bilemediği odasına bakarken, aniden başrol olduğunu duymanın heyecanıyla olsa gerek, hamster Zilla çıkageliyor. Nerelerde olduğunu anlatırken çıkıveriyor ağzından ilginç mi ilginç kelimeler: Andromeda! Kümülüs! Tanjant! Dağınık Oda’nın yazarı Sabri Safiye, ezberlese de sindiremediği kelimeleri yerli yersiz sayıklayan Zilla’nın, okurları bilinmeyen kelimelerden korkmak yerine merakla peşine düşmeye heveslendirmesini istiyor. [1]Zilla da bu amacın aracısı olduğu için böylesine coşkulu belli ki. Filhakika! Ofelya!
Tişört yığınlarından dağlar, kapağını yitirmiş kalemlerden oluşan nehirler arasında kayboluyor Ozan. Her şey nasıl böylesine birbirine girmiş olabilir? Bu bardağın orada işi ne, şu kitabı en son ne zaman görmüştü? Bir saniye! Zilla konuşuyor muydu? Ozan’ın Zilla’nın yeni yeteneği konusundaki saşkınlığı zamanla azalmıyor, aksine artıyor, çünkü bir zamanlar yanından ayırmadığı T-Rex’inden her hareketiyle etrafa ekşi kokular yayan çorabına dek her şey fazlasıyla konuşkan artık. Eline geçeni bir köşeye savurduğu odasının başına gelenlerin gizemi, dağınıklığın odadan eve yayılmasını hedefleyen eşyalarla yaşadığı bir anlaşmazlık sonucunda katmerleniyor ve Ozan odasının içindeki ülkeyi keşfe çıkıyor. Ülke meydanındaki kürsülerden seslenmeyi pek sevenlerle onları sessizce izleyenler ya da yüksek sesle itiraz edenler arasındaki kaos büyüdükçe soruları çoğalıyor minik oğlanın. Bu ülkenin zaman diliminde saat kaçı gösteriyor, hapsolduğu dolaptan çıkmanın bir yolu var mı, zıbın da neyin nesi? Okurunun soruları da çoğalıyor Ozan’la birlikte, büyümekle eşyanın hafızası arasında bir ilişki var mı, eskiden tutkuyla bağlı olduğumuz eşyalarla bağlarımız nasıl kopar, hep daha yenisini istemenin sonu var mıdır? Ve Zilla’nın sayıkladıklarından ne anlamalı? Kriptonit! Nautilus! Algoritma!
Hapsolduğu dolaptan odasına dönme planları yapan Ozan, attığı her adımla dağınıklık ve düzenin sınırları üzerine yeni sorularla karşılaşıyor. Soruların yanıtları da minik ülkelerinin vatandaşlığına uyum sağlamaya çalışırken birbirinden neşeli sohbetlere giren pergeller, pelüş pandalar, eşofmanlar, silgilerden geliyor. Bu minik kahramanın macerasını okuyan pek çok yaşıtının erteleme ve dağınıklıkla kurdukları ilişkinin benzer olduğunu düşünüyorum, onların alışkanlıklarını şaşmaz düzenin kazanımlarını överek anlatmanın bir karşılığı var mı peki? Bence yok, hatta çocuklardan inci gibi yazılar, cetvelle çizilmiş gibi odalar beklemenin büyük haksızlık olduğunu düşünüyorum. Kesip biçip hizaya sokma sevdalıları, Ozan’ın Dağınıklık Ülkesi’ne düzen getirmeye ant içmiş kırtasiye malzemelerine söylediği gibi, “Siz korkuçsunuz!” Çünkü erteleme sever bu oğlanın odasından bilinmez ülkelere doğru adımlayışı, sınırları konuşmaya açıktır elbet ama, dağınıklığımızın geçmişin, anıların; büyümenin hikâyesi de olduğu da anlatıyor. Darmaduman odaları, fantastik diyarlarda geçen sınırsız hayallerle toparlamak şahane fikir değil mi gerçekten? Einstein! Kuantum! Mübalağa!
Sabri Safiye’nin kalemiyle Dağınık Oda’da tanıştım, bence geç kaldığım bir tanışma bu. İnanna’nın Dönüşü kitabına atıfla, “Bizim insan olmaklığımızın bir takım yapı taşları var, onların izini sürmek en meraklı dedektiflik öyküsünden daha da meraklı,” diyor ve edebiyatın bu öyküde sorulması aklımıza dahi gelmeyen soruları ürettiğini düşünüyor Safiye. [2]İnanna’nın Dönüşü ve Tüylü Bir Uzaylı Macerası’nı henüz okumamış olsam da Dağınık Oda’da söz ettiği yapı taşlarının çocuk merakındaki izini sürerken nizamla törpülenmeye çalışılan hayal gücünü, ezbere yaşamı norm olarak dayatan yeni dünyanın örselediği yaratıcılığı selamladığını düşünüyorum yazarın. Bir de kitapla ilgili muhakkak değinmem gerektiğini düşündüğüm bir başlık var. Daha önce işlenmiş olabilir elbette, ancak hayvan deneylerini minicik bir farenin kaygı dolu gözlerinden anlatan Dağınık Oda’nın çabası benim için çocuk kitaplarında hayvan hakları konusunda bir ilk ve çok değerli bir eşik. Dağınıklığın büyümekle bağı bir de bu gerçekten kurulabilir bence.
Kitaplar ve filmlerden övgüyle söz ederken, bir türü diğerine benzetmenin doğru yorumlara da engel olan bir haksızlık olduğunu düşünenlerdenim. Dağınık Oda’yı bitirdiğimde zihnimde canlananın bu benzetmelerle ilgisi yok yani, ancak yorganlardan dağlara, dolaplardan fantastik diyarlara doğru genişleyen bu odayı, hele bana pek sevdiğim kitap kurdu fare Firmin’in küçüklüğünü [3]anımsatan Zilla’nın ezberlediği kelimeleri hıçkırırcasına savurduğu anları bir kısa filmde görmeyi çok isterim diye düşündüm. Yazıyı yazmaya başladığımda ise, Sabri Safiye’nin sinema geçmişinden haberdar oldum. Güçlü tasvirler, canlanan diyaloglar gibi alışageldiğimiz ifadelerle anlatılamayacak bu kamera gözünün kaynağını da öğrenmiş oldum böylece. Dağınık Oda, oyuncak arabaların, defterlerin, eldivenlerin dile geldiği fantastik bir keşif öyküsü. Ozan o buluşmaya yetişti mi bilinmez ama odasının son hâlinin okuruna bir sorusu var: Dağınıklığımızda düzen sevmeyen ertelemeciliğimiz ve anılarımız var, evet, peki toplarken çıkıvereceğimiz kaç yolculuk, yazacağımız kaç öykü var?
[1] Sabri Safiye’nin edebiyathaber.net’te yayınlanan söyleşisinden. “Sabri Safiye: Yaşamadığınız yer, doğal olarak sizin için önemini kaybeder” https://www.edebiyathaber.net/sabri-safiye-yasamadiginiz-yer-dogal-olarak-sizin-icin-onemini-kaybeder/
[2] Günışığı Yayınları’nın YouTube kanalında yazarla yapılan Ayna söyleşisinden. “Bir molekül geliyor ve tüm planları değiştiriyor! Sabri Safiye” https://www.youtube.com/watch?v=pz5NB8iP-2g
[3] Firmin, Sam Savage, Özgür Yayıncılık
edebiyathaber.net (3 Eylül 2024)