Söyleşi: Hakan Unutmaz
Elimde düzelti yapılması gereken dört dosya varken Lokman Kurucu’dan gelen e-postayla biraz irkildim. “Sen seversin bu tarz dosyaları,” diyordu Kurucu, ben de merakla açtım. Yaklaşık 1000 sayfalık belgeyi karşımda görünce korkmadım değil. Hem de kurgu dışı, nesnel bir belge… Hızlı hızlı dosya bitimine doğru göz gezdirirken rastgele bir sayfada durdum ve ilk gördüğüm cümleyi okudum:
“Darülbedayi yönetim kurulu başkanlığına, şehremaneti tarafından gelen yazı ile Müslüman kadınların sahneye çıkarılmaması emredildi. (1921-Tiyatro-1505)”
Bunu da diğer cümleleri okumam takip etti. Dosyanın başına tekrar döndüğümde bilindik İstanbul tarihinin görünmeyen buzdağı kısmına tanıklık edeceğimi hissederek kolları sıvadım. Yaklaşık iki hafta süren çalışmam esnasında dosyadan olabildiğince zevk ve bilgi aldım. Editörlüğünü yaptığım çalışmalar arasına altın golle giriş yaptı bu kitap.
Alternatif İstanbul Kronolojisi, şehrin resmî tarihinin yanında lise tarih kitaplarında pek bahsedilmeyen, müfredata sığmayan birçok bilgiyi içinde barındırıyor. Bu kapsamlı çalışmanın yazarıyla, Tamer Parla ile gerçekleştirdiğim söyleşide kendisine merak ettiklerimi sordum.
Kitabın giriş kısmında hakkınızda ufak tefek bilgiler yer alsa da net bir özgeçmiş aradı gözlerim. Daha önce kulağımda yer etmiş bir isim değilsiniz. Okuyucuların da merak ettiğini düşünerek sormak istiyorum: Tamer Parla kimdir? Bize kendinizden kısaca bahseder misiniz?
20 Nisan 1967 İstanbul doğumluyum. Öğretmen anne ve memur babanın çocuğu olarak 11 yıl ailenin tek çocuğu oldum. 11 yıl sonra erkek kardeşim Soner doğdu. 4 yaşında taşındığımız Göztepe Sosyal Sigortalar Hastanesi’nin karşısında, minibüs yolu diye adlandırılan yolun kenarındaki evimizde büyüdüm. Evimize yürüme mesafesinde bulunan Faik Reşit Unat İlkokulu’nu ve Göztepe Ortaokulu’nu bitirdim. Okulla pek aram yoktu. Varsa yoksa arkadaşlarım. Ailem her ne kadar beni kolejlere, askeri liseye sokmak istediyse de başarılı olamadı ama annem ne yapıp edip beni Kabataş Erkek Lisesi’ne sokmayı başardı. İlk yıl yarım dönem yatılı okuduğum ve 4 yılda bitirebildiğim bu okulda hayatımın en güzel yıllarını geçirdim. Arkadaşlarımla, aşklarımla, sevinçlerimle, hayal kırıklıklarımla, başarılarımla hep bu boğazın kıyısındaki okulda tanıştım. Lise 2’de sınıfta kaldığımda rahmetli babam gidip beni okulun tek edebiyat sınıfına ceza olsun diye yazdırmıştı. Bu hayatta aldığım en güzel ceza oldu. 10 kişilik bu sınıfta Sait Faik, Orhan Veli ve daha niceleri ile tanışma fırsatım oldu. Onları okudukça ufak ufak denemeler de yazmaya başladım ancak bu hevesim hiçbir zaman bir yazarlığa evrimleşmedi. Yaşadıklarımı kâğıda dökmek hoşuma gidiyordu sadece. İlk sene kazanamadığım üniversiteye ikinci sene anne ve babamın gözyaşları eşliğinde girmeyi başardım. Bahçelievler’deki Marmara Üniversitesi İşletme Bölümü’nün kampüsüne kayıt için gittiğim ilk gün ileride eşim olacak Ayşegül ile tanıştım. Okul bitiminde (bu sefer kalmadan bitirmiştimJ) kısa dönem bir askerlik (o zamanlar 8 aydı) ve dönüşünde bugün hâlâ çalıştığım Olmuksa’da işe başladım. İşe başladıktan 2 ay sonra da Ayşegül ile evlendik. 5 yıl sonra kızımız Zeynep dünyaya geldi. Zaman çok çabuk geçer, anlamazsın derdi büyükler; gerçekten öyleymiş. Dolu dolu, genelinde keyifle geçirilen 53 yıl. Kısaca Tamer Parla…
Kitabın fihrist ve kaynakça bölümleri bile kendi başlarına hacimli bir eser oluşturabilecek yoğunlukta. Belli ki ciddi bir yazım süreci var. Böyle zahmetli bir kronolojiyi oluşturmaya nasıl karar verdiniz? Kitabın yazılış süreciyle ilgili biraz bilgi alabilir miyiz?
Kitabın fikrinin oluşum kaynağı kızım Zeynep oldu. Çok keyifli bir çocukluk ve gençlik hayatım olmuştu ve buna hep İstanbul eşlik etmişti. Havasıyla, kokusuyla, renkleriyle, mekânlarıyla, insanlarıyla, hayvanlarıyla, olaylarıyla… Ve bana eşlik eden bu İstanbul her geçen gün yok oluyordu. Zeynep bulabilecek miydi bu tattığım İstanbul’u? Bir hap olsaydı, yutsaydı onu ve bütün İstanbul bedenine yayılsaydı, sarsaydı onu. Hatta bu haptan bir sürü olsaydı, isteyen alsaydı. Böyle düşüncelerle çıktım bu yolculuğa. Derinlemesine tarih değil kısa kısa bahsetmek, haberdar etmek nasıl olur; nereden başlasam, nerede bitirsem derken önce kurguyu planladım. O kurgunun üzerinden de edindiğim kaynakçalarla çalışmaya başladım. Akşamları işten geldikten sonra yaklaşık 2 saatimi bu çalışmaya ayırıyordum. Aslında çalışmaya 2007 yılında başlamış ve kısa bir süre sonra bırakmıştım. Çünkü işin içine girdikçe büyüyor ve zapt edilmesi zor bir hâl alıyordu. Bir gün Burgazada dönüşünde minnoş bir arkadaşım beni bu işi yapabileceğim konusunda o kadar yüreklendirdi ki ben de 2008 yılında tekrar çalışmama geri döndüm. Sizin de dediğiniz gibi kitabın fihrist kısmı çok kapsamlı. Çünkü asıl kurgu burada yer alıyor. İstanbul ile ilgili aradığınız bir ismi burada bulduktan sonra aradığınız ismin kitabın içerisinde nerede nasıl bir yolculuk yaptığını buradan takip edebiliyorsunuz. Ayrıca “İlkler” adı altında bir özet hazırladım ki buradan okuyucunun çok keyif alacağını umut ediyorum. Çalışma çok farklı isimlerle yol aldı. Almanak, Sobe, Kafam Bi İstanbul. 2018 yılında çalışmamı tamamladığımda İzmir’e taşınmıştık. Burada son toparlamasını ve rötuşlarını yapma fırsatım oldu. İstanbul’dan sonra geldiğim bu şehir bana o kadar güvendi ve cesaret verdi ki kitabın yayımlandığı isim bile buradan çıktı. İşin sonunda bir hap yapamadım belki ama hayatım boyunca bana eşlik etmiş bu şehre ben de bu çalışmayla eşlik ederek birilerini haberdar edebilme fırsatı yakalamışımdır.
Kitapta dikkatimi çeken şeylerden biri bölümlendirme tercihleri oldu. Mesela ilk bölümlendirmelerde yöneticiler etkenken daha sonra bir sadrazam ailesine ya da yangına, tiyatroya ayrılan geniş sayfalar mevcut. Neden böyle bir adlandırmaya gittiğinizi sorabilir miyim?
Bölüm adlandırmaları kurguda olduğu gibi tamamen kişisel tercihim. Bunu yaparken yöneticiler veya başka bir şey olsun diye bir şey gözetmedim. Seçmiş olduğum tarih aralıklarına bence damgasını vurmuş kişi veya olayları belirledim. Bence o zaman dilimlerinin kahramanları seçtiğim isimler.
İstanbul’un ilk yerleşiminden 2000 yılının başına kadar bir tarihi ele almışsınız. Aslında 2000 ve 2020 yılları arasında da hem teknolojinin gelişmesiyle ulaşılabilir kaynakların çoğalması hem de bu süreçte yaşanan yoğun olaylar kitaba ciddi bir genişlik kazandırabilirdi. Neden 2000 yılının başında kaldığınızı öğrenmemde sakınca var mı?
Evet hızla gelişen dünyada olduğu gibi İstanbul’da da 2000 yılından sonra bahsedilecek çok konu var. Ancak bence 2000’den sonraki İstanbul’un dönüşümü başka bir çalışmanın konusu olmalıydı. Benim İstanbul’um sanki 2000’de bitti. İyisiyle, kötüsüyle; şimdi yeni şeylere gebe…
Peki, bundan sonra Tamer Parla’dan yeni çalışmalar görebilecek miyiz? Görebileceksek bu çalışmaların türü ne olacak?
Evet, halihazırda sürdürdüğüm 2 çalışmam var. Bunlardan bir tanesi Türk Sanat Müziği üzerine yine bir araştırma çalışması. Bestecisi, güftecisi ve hikâyeleriyle hayatımıza girmiş şarkıların derlenmesi. Çok başındayım henüz. Bakalım beni nerelere sürükleyecek bu çalışma. Diğer bir çalışmam ise yine İstanbul üzerine. Bu yeni çalışmam küçük İstanbul hikâyelerinden oluşacak. Gençliğimden bu yana yazdığım denemeleri de yeniden düzenleyip bu çalışmama katmayı planlıyorum. Başlamadığım ama kafamda olan bir konu da İzmir. Bu güzel şehre de vefa borcumu ödemek istiyorum.
edebiyathaber.net (17 Mayıs 2021)