Everest Yayınları tarafından yayımlanan Guzel Yahina’nın romanları tarihsel gerçekliği güçlü bir edebi anlatıyla buluşturarak insanların duygularına derinden hitap eden yazar, Sovyet döneminin trajedilerini merkezine alan ama aynı zamanda insanlığın evrensel yaşanmışlıklarına ışık tutan anlatısıyla ses getiriyor.
Yazınında sürgün, aidiyet, kimlik arayışı gibi temalara ağırlık veren Yahina‘nın kaleme aldığı ilk romanı Züleyha Gözlerini Açıyor da bu ay Everest Yayınları‘ndan çıktı. Yahina‘nın Çocuklarım romanı Ekim 2022‘de, Semerkant Katarı romanı da Nisan 2024‘te Uğur Büke çevirisiyle Everest’ten çıkmıştı.
Yahina’nın ilk kitabı: Züleyha Gözlerini Açıyor
Guzel Yahina‘nın ilk romanı Züleyha Gözlerini Açıyor, 1930’ların Stalin döneminde geçen bir sürgün hikâyesini anlatıyor. Tatar kökenli Züleyha karakterini merkezine alan roman, kahramanın kocasının Sovyet askerleri tarafından öldürülmesinin ardından köydeki diğer insanlarla birlikte Sibirya’ya sürgün edilmesini ele alırken bu süreçteki zorlu yolculuğu ve çalışma kampındaki olayları güçlü bir edebi anlatıyla okura aktarıyor. Kitap, Züleyha’nın hayatta kalma mücadelesinin onu nasıl daha özgür ve güçlü birine dönüştürdüğünü yeni bir kimlik inşası olarak hikâyeleştiriyor.
Guzel Yahina’nın büyük bir yankı uyandırarak pek çok ödül alan, yirmiden fazla dile çevrilen, televizyon dizisine uyarlanan ilk romanı Züleyha Gözlerini Açıyor, Sovyetler Birliği zamanında, toprak sahiplerini mülksüzleştirmeye yönelik programın bir parçası olarak ücra bir Tatar köyünde yaşarken Sibirya’ya sürgüne gönderilen genç bir kadının yazgısını konu alır. Züleyha 1930 kışıyla başlayan ve 16 yıl süren bu hikâyede dışarıdaki dünyayı tanımaya, diğer sürgünlerle ilişkiler kurmaya çabalar. Zorlu koşullarla mücadele ederken, bir yandan da yaşam hakkını doğaya ve devlete karşı her gün savunmak zorundadır; kimliğini ve yaşamak için nedenlerini sorgularken anneliği, aşkı ve arkadaşlığı bulur, kendini özgürleştirir. Yazarın ailesinden de izler taşıyan Züleyha Gözlerini Açıyor, hayatta kalmanın değil yaşamanın, vicdanın uyanışının romanıdır.
“Trajik bir tarihi konunun büyük bir düzyazıya dönüştürülmesini sağlayan simyanın ortaya çıkması son derece zordur… Tanık olduğumuz şey çok güçlü bir ilk roman – çok uzun zamandır beklediğimiz türden. Ve önemli olan şey simyanın işe yaramış olması: Konu edebiyata yeniden nüfuz etmiş.”
Pavel Basinski
“Böyle genç bir yazarın, cehennemdeki sevgi ve şefkati göklere çıkaran böylesine güçlü bir eseri nasıl yazdığı benim için tam bir muamma…”
Lüdmila Ulitskaya
Tarihsel dramların bireyler üzerindeki etkileri: Çocuklarım
Volga Almanları’nın trajik öyküsünü merkezine alan Çocuklarım, tarihsel zenginliği ve duygusal derinliği ile ön plana çıkan güçlü bir edebi eserdir. Stalin dönemi Sovyetler Birliği’nde geçen roman, küçük bir kasabada yaşayan bir öğretmen ile çocukları arasındaki derin bağları ve yaşanmışlıkları konu alıyor. Tarihsel bağlamda Volga Almanları’nın maruz kaldığı baskınları ve sürgünleri anlatan Çocuklarım, bir hayatta kalma hikâyesi olarak okurlarda etkileyici bir iz bırakıyor.
“Bir zamanlar yabancı bir ülkeden gelenler tarafından yaratılan ve bugün geçmişte kaybolan o dünyayı; Volga Almanlarının parlak, özgün, canlı dünyasını anlatmak istedim. Ama bu aynı zamanda yüreğimizdeki korkuların kaynağı olup, bir taraftan bu korkuları yenmenin çaresi olacak kadar büyük bir sevginin hikâyesi.”
–Guzel Yahina
Çocuklarım, 1920-30 yılları arasında, Volga Nehri boyunca süregiden bir hikâyeyi anlatır. Alman asıllı Rus vatandaşı Yakob Bach, Gnadental’de yaşayan bir köy okulu öğretmenidir. Hayli zaman önce dünyaya sırtını dönmüş olan Bach, gözlerden uzak bir çiftlikte bir yandan biricik kızı Ançe’yi büyütürken bir yandan da adını gizleyerek hikâyeler yazar ve derken, yazdıkları trajik bir biçimde gerçeğe dönüşmeye başlar. Bach’ın yarattığı kurgular, Volga kıyılarında aşk, siyaset ve ölümleriyle, dünyanın akışına karışır.
“Güzel Yahina’nın yazım biçimi çok keskin. Cümleler kısa ve gereksiz hiçbir şey yok. Karşımızda uzun yıllardır beklediğimiz çok ciddi bir kitap var.”
–Pavel Basinski
İnsan ruhunun gücü: Semerkant Katarı
Guzel Yahina‘nın yine derin tarihsel anlatılara dayanarak kaleme aldığı Semerkant Katarı, insan ruhunun gücünü vurgulayan bir eser. Sovyetler’in erken döneminde gerçekleşen toplu göçleri ve sürgünleri ele alan kitap, olayları büyük bir tren yolculuğu üzerinden anlatıyor. Semerkant’a yapılan bu zorunlu tren yolculuğu, romandaki karakterlerin hayatta kalma çabası ile birlikte kimlik ve aidiyet arayışlarına sahne oluyor. Kitabın merkezindeki bu uzun yolculuk boyunca farklı kültürlerden ve kesimlerden insanların yolları kesiştiği için okura zengin ve geniş bir insan panoraması sunan Semerkant Katarı, dönemin politik atmosferinin toplumsal ve bireysel etkilerini gözler önüne sürüyor.
Bolşevik İhtilali’nden altı yıl sonra, Ekim 1923. Rusya İç Savaşı’nın son yıllarında, korkunç bir kuraklığın, acımasız bir kıtlığın musallat olduğu Kazan sokaklarında kaos hüküm sürmektedir. Harap olan köyler, parçalanan aileler, bir parça ekmek umuduyla şehre akın eden milyonlar, sokaklarda yaşayan aç çocuklar… Hükümet, savaşta ailesini kaybetmiş, evsiz çocukların çoğunlukta olduğu yaklaşık yüz elli bin çocuğu hızla, gıdanın, sıcak havanın ve yaşama ihtimalinin daha çok olduğu coğrafyalara trenle tahliye etmeye başlar. Guzel Yahina, Semerkant Katarı’nda bizi bu atmosferde, başlarında genç, şefkatli katar komutanı Deyev ve ilkeli, sert mizaçlı çocuk komiseri Belaya ile Kazan’dan Semerkant’a götürülen beş yüz çocuğun yolculuğuna ortak ediyor: Volga kıyısındaki ormanlardan, Kazak bozkırlarından, Kızılkum Çölü’nden Türkistan dağlarına uzanan; her dakikası açlıkla, susuzlukla, hastalıklarla, ölüm tehlikesiyle sınanan bir yolculuk bu. Okuru acımasızlık, zulüm, direniş, inat, umut, kardeşlik ve fedakârlık kavramlarının gerçek anlamları üzerine yeniden düşünmeye zorlayan Semerkant Katarı ile Guzel Yahina büyük romancıların edebi mirasçısı olduğunu ve hikâye anlatıcılığındaki ustalığını bir kez daha ispat ediyor. Semerkant Katarı’yla yazar; Züleyha Gözlerini Açıyor ile başladığı, Çocuklarım ile devam ettiği destansı anlatıyı bir adım daha ileri götürüyor.
edebiyathaber.net (22 Ekim 2024)