İÖ 484 yılında Halikarnassos’ta yani bugünkü adıyla Bodrum’da doğan “Tarihin Babası” Herodot soylu, sanat ve edebiyata düşkün bir ailenin çocuğuydu. “Önce şairleri vururlar” derler… Son büyük destan epik ozanı, şiire yeni bir soluk getiren dayısı Panyassis’i öldürten Bodrum tiranı Herodotos ve ailesini Samos’a sürdü. Sürgünde kendini geliştiren Herodotos Bodrum’a, yurduna geri döndü ancak Tiranı ortadan kaldıracak bir komploya karıştığı gerekçesiyle yeniden sürgün edildi. Vatanından ayrılmak zorunda kalınca kendini yolculuklara adadı.
Tiranlara hep karşı oldu: “Evet Özgürlük bir defalığına değil her zaman çok önemlidir. Tiranlar zamanında Atina’nın askeri bakımdan diğer kentlerden bir üstünlüğü yoktu. Fakat tiranlar gittikten sonra Atina askeri bakımdan güçlendi. Buradan şu sonuç çıkar: Bir ülkede bir Tiran yönetimindeki vatandaşlar pek istekli olmazlar. Çünkü bir efendi için çalışırlar. Ama Özgür oldukları zaman kendilerine ait olan şeyi savunduklarından dolayı daha büyük bir istekle çalışırlar.”
İkinci vatanı saydığı Atina’da iki büyük usta Perikles ve Sophokles ile tanıştı. Yerleştiği Güney İtalya’da kurulan yeni Yunan kolonisinde yurttaşlık ödeneği ile geçindi ve Bodrum’a hasretle öldü. Kendisine, ailesine kucak açan Sisam ve Atina’ya gönül borcu vardı ve gönülden bağlıydı. Ancak gerçekleri ters yüz etmedi. Onları övdü ama Helenlerin yabancıları “barbar” adını vererek küçümsemelerine kapılmadı. Onlara iyi niyetli, adil yaklaştı. Fenikelilerin alfabe, mühendislik ve denizcilik; Mısır ve Babil’in mimarlık, Perslerin dürüstlük ve bağlılıktaki üstünlüğünü yazdı.
Sürgünde yazmaya başladığı Tarih’ten parçaları halka açık yerlerde ezbere okudu. Homeros’un şiirleri gibi Herodot’un düz yazı parçaları ağızdan ağza dolaşır oldu. Büyük beğeni toplayan anlatıları nedeniyle devlet hazinesinden para armağanı aldı.
Meraklı bir insandı. Yazılı, sözlü ulaşabildiği her kaynaktan yararlanan Herodotos onları geleceğe de taşıdı. Gelişi güzel gezmedi. Araştırma, gözlem ve soruşturmalar yaptı. Ardından yorumlarını yazdı.
Kitabına şöyle başlıyor Herodotos: “Bu kitap, Halikarnassoslu Herodotos’un halkla paylaştığı araştırmalarıdır. Kitabın tek amacı insanların yaptığı şeylerin ölümsüzlüğünü ve hem Helenlerin hem de barbarların isimsiz kalmamalarını sağlamaktır. Tabi bir de bu halkların neden birbirleriyle savaştıklarını açıklamaya çalışacağım.”
Tarihi, mitolojinin dillendirilmesi girdabından çekip alan Herodotos günümüzde de sürdürülen sadece olayları, kahramanları yazmak, belli bir gücün kâtibi olmak onunla yetinme çemberinden de çıkardı. Sadece tarihçi değildi aynı zamanda gezgin, coğrafyacı, doğabilimci, etnolog, halk bilimci, mitoloji uzmanı, din, gelenek, görenek, hukuk ve ahlak araştırmacısıydı. Tüccar olduğu ve ticaret yapmak için gezdiği söylense de –örneğin Feminist– tarih açısından inanılmaz kaynaktır Herodotos ve Tarih. Dürüst, özenli, yansız, taraf olmadan, yalnızca gerçek olduğuna kararlaştırdıklarını ulusal, yöresel, kentsel şovenizm batağına batmadan özgürce yazmaya çaba harcadı. Kutsal anlatılara, abartılı efsanelere, rüyalara, kâhinlere, fallara inanacak kadar da saf olsa da kuşkuculuğu elinden bırakmadı.
Vitrinde, ön planda olma hastalığına kapılmayan Herodotos yetenekli, duyarlı ve zeki bir insandı. İnsan sarrafıydı. Ancak yanılgıya da düştü. Art niyetlilerin, cahillerin, çevirmenlerin söylediklerini de kitabına aldı.
Halikarnas Balıkçısı şöyle yazıyor: “Herodotos’un hayatı üzerine bilinenler azdır. Suidas’ın kısa tanıtma yazısı Bizanslı Stephanos’un sakladığı mezar taşı yazıtı, Ensebios’un bir yazısı ve dağınık birkaç belge: Eski çağlardan kalanlar bunlardan ibarettir. Bunların üzerinde çalışan bilginlerin çıkardıkları sonuçlar, bize kendinden başka her şeyi anlatmaya çalışmış olan tarihin babası için tasarlanan hayat hikâyesine kaynak olmuşlardır. Kitabına kendisini bu kadar çok ve bu kadar az koyan bir yazar daha yoktur. Bu kadar çok çünkü sevimli saflığı ve anlattığı konuya kendini kaptırışı, onun zevklerini, kişiliğini ve düşünce yolunu da yansıtmaktadır; bu kadar az çünkü konusu araya kendisini de katmasına yer bırakmaz, zaten eski çağların yazarları kendi özel gizlilerini açmaya alışkın değillerdir.”
Kitabının başından sonuna kadar insanların neden savaştıklarını irdeleyip duran Herodotos “bunca zenginlik varken bunlar için savaşmanın anlamı var mı?” diye sorar ve “Çünkü kimse barış̧ dururken savaşı seçecek kadar deli değildir; barışta oğulları babalarını gömerler, savaşta babalardır oğullarını mezara indiren” diyerek insanlığı savaştıran tanrıları sorgular.
Kadın, kadın kaçırma; karşılıklı kız alıp verme; güzel kadın saplantısı; evlilik, fahişelik, rüşvet, Amazonlar, falcı kadınların yakılması, cinsel yaşam konusunda bilgiler aktarırken kadınların gizli tarihini de yazmış oldu, Herodotos.
İnsanın sahip olduğu şeylerin her zaman aynı kalamayacağı gerçeğini vurgulayan Herodotos, kimi yağmacıların gelecek sefer yağmalayacak bir şey bulmak için kaynakları kurutmaktan kaçındıklarını; verecek bir şeyleri olmayanlara saldırmadıklarını ancak çoğunlukla egemen olan acımasızlığı gözler önüne serdi. Ellerindeki yiyecekler yetsin diye kadınları öldüren anlayış, biraz ötede ölen adamın en çok sevdiği kadının boğazının kesilerek mezara gömülmesi zalimliğini de yazdı.
Kitap adaletin sağlanmasıyla yani mutlu sonla kapanırken “Dağlık olmayan toprak güçsüz insanlar doğurur. Bu topraktan hem iyi ürün hem de iyi savaşçı çıkmaz… Verimli bir ovada köle olarak çalışmaktansa verimsiz bir yerde efendi olmayla” noktalar.
Homeros, Herodotos, Strabon, Evliya Çelebi, Halikarnas Balıkçısı, Azra Erhat, İsmet Zeki Eyüboğlu Anadolu’nun soylu ağaçları. Bu ağaçların meyvelerinden, adını ezbere bildiğimiz ama bir türlü okumadığımız ya da okuyamadığımız kitaplardan biri Tarih. Şimdi tarihten ders almak için tam da okuma zamanı.
Yaşar Öztürk – edebiyathaber.net (25 Mayıs 2017)