Yıl 1989, Dr. Nurettin Sözen Sosyal Demokrat Halkçı Parti‘den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına seçildi. Sözen’in çalışma arkadaşlarından biri de Hilmi Yavuz’du. Yavuz, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) Kültür İşleri Daire Başkanlığı’na getirildi. Böylece belediyelerin kültürle ilgili olması gerektiğini öğrenmiş olduk. O zamana kadar belediyelerin böyle bir dairesi olduğu bile bilinmiyordu. Hele bu kültür dairelerinin şehir tiyatrosu, belediye korosu gibi rutin işlerin dışına çıkıp resim koleksiyonunu sergileyecekleri, kitap yayınlayacakları, edebiyat etkinlikleri düzenleyebilecekleri hiç bilinmiyordu. Her şey ilkti ve ne yapılsa şaşkınlıkla karşılanıyor ve tartışılıyordu.
Hilmi Yavuz’un göreve gelmesinin üzerinden çok geçmemişti ki İBB’nin uluslararası bir şiir festivali yapacağı duyuldu. Böylece de çanak çömlek patladı. Yıl 1991’di. Bundan otuz yıl öncesi. Çok canlı bir şiir ortamı vardı. Dergiler, gruplaşmalar, tartışmalar, polemikler… Hemen her konu tartışılıyordu.
Sosyal demokrat belediyelerin şairleri yazarları sayı hesabı otobüslere yükleyip yerel festivallere götürmesine alışmıştık ama uluslararası bir şiir festivalimiz yoktu. İBB’nin “Poesium” adı verilecek şiir festivali ilkti. Üstelik festival yönetiminde iki büyük şair Hilmi Yavuz ve Özdemir İnce vardı. Tabii ki onların nasıl bir festival tasarlayacakları, kimleri davet edecekleri merak ediliyordu.
Şiir çevrelerinin o yıllarda çok dinamik olmasının, basının ilgisinin yanı sıra sanıyorum festival duyurularının çok erken yapılmasının da tartışmalarının aylarca sürmesinde etkisi olmuş. Ulaşılabilen nadir düzenli gazete arşivlerinden Milliyet Gazetesi’nin 1991’de yayınlanan sayılarına bakarsak Poesium’la ilgili ilk haber 31 Ocak 1991 tarihli ve “Türkiye’de Şiir Forumu” başlıklı. Festivalin yapılış tarihi ise 6 – 12 Mayıs 1991. Bol bol konuşulsun diye erkenden haber verilmiş edebiyat kamuoyuna. Dört bir yandan böyle büyük bir tepki geleceği düşünülmüyordu herhalde. Haber duyulduğu andan itibaren Poesium tartışılmaya başlanmıştı.
İlk başta festivalin nasıl yapılacağıyla, adının neden “Poesium 1. Uluslararası Şiir Forumu” olduğuyla kimsenin pek ilgisi yoktu. Davet edilen yabancı şairlerin kimliğiyle bile ilgilenilmemişti. Onlara daha sonra sıra gelecekti. Forum bölümünde sunulan bildirilerin içeriği ise hiç ilgi çekmedi.
Tartışma konusu tabii ki festivale çağrılmayanlar ve çağrılıp da katılmayanlardı. Yabancı şairlere sıra ancak Türk şairler konusu aylarca konuşulup yazıldıktan sonra gelecek, yeni bir tartışma konusu olarak ortaya sürülüp “Bu şairleri tanımıyoruz! Aralarında tanınmış şairler yok!” eleştirisi getirilecekti. Sanırım bu eleştiride dışarıya kapalı oluşumuz da etkiliydi. Yaşayan yabancı şairler pek tanınmıyordu. Dünya şiiri denilince akla gelen Octavio Paz, Allen Ginsberg gibi isimlerin Poesium’a davet edildikleri ama gelmedikleri dedikoduları da bu eleştirilerin kaynağı olabilir.
Poesium’dan geriye iki kitapçık kalmış. Birinde festivale katılan şairlerden birer şiir yer alıyor, diğerinde de şairlerin biyografileri. Dünya’dan Adonis, Alain Bosquet, Maurizio Cucchi, Gawin Ewart, Egito Gonçalves, Franz De Haes, Judith Herzberg, Miroslav Holup, Abdellatif Laabi, Richard Murphy, Clara Janes Nadal, Henrik Nordbrandt, Jean Orizet, Johannes Poethen, Jean Claude Renard, György Somlyo, Victor Alexandrovich Sosnora, Lasse Söderberg, Spiros Tsaknias, Vlada Uroseviç, Caj Westerberg davet edilmişti.
Türkiye’den de Gülten Akın, Sabahattin Kudret Aksal, Melih Cevdet Anday, Ataol Behramoğlu, İlhan Berk, Salah Birsel, Necati Cumalı, Cevat Çapan, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Arif Damar, Refik Durbaş, Talat Sait Halman, Özdemir İnce, Şükran Kurdakul, Ahmet Oktay, Kemal Özer, Ülkü Tamer, Güven Turan, Hilmi Yavuz, Can Yücel.
Şairlerin adlarına bakıp aralarında kendi adlarını göremeyenler “Türk şiiri böyle tanıtılamaz!” diyordu. Attilâ İlhan, Cahit Külebi ve Sezai Karakoç katılmayacaklarını bildirmişti. Adı listede olmasına rağmen Melih Cevdet’in de katılmayacağı söyleniyordu. Esas tartışma ise Ece Ayhan ve İsmet Özel’in davet edilmediği anlaşıldığında koptu. En büyük karşı grupsa genç şairlerdi. Çünkü festivalin en genç şairi 1944 doğumlu Refik Durbaş’tı. Memet Fuat’ın 1985’de yayınlanan Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi yaptığı seçimler, genç şairleri antolojiye almaması çok eleştirilmişti. Poesium da Memet Fuat’ın antolojisinin bittiği yerde durmuştu, gençleri davet etmiyordu.
Poesium’a davet edilmek Türk Şiir Kanonu’nda yer almak gibi değerlendiriliyordu. Memet Fuat antolojisiyle kanonu belirlemiş, Refik Durbaş’ta durmuştu. Aynı durum şimdi de Poesium’da söz konusuydu.
Gazeteler “Şiir belediyelik oldu” diye başlıklar atıyordu. “Kültür katliamı” diye yazan da, “Poesium rezaleti!” diye yazan da, despotlukla suçlayan da, protesto etmeye, boykota çağıran da vardı. Her zaman sağ – sol diye ayrılan bütün şairler birlik olmuş Poesium’a, festivali düzenleyen belediyeye ve düzenleyicileri Hilmi Yavuz ve Özdemir İnce’ye ateş püskürüyordu. Adları “belediye şairi”ne çıktı.
Basın da Poesium’la ilgili haber olabilecek her şeyi yayınlıyordu. Poesium yöneticileri de cevap vererek sanki yangına körükle gitti. Belki laf altında kalmamak, seçimlerinin haklı olduğunu anlatmak istiyorlardı, belki de tartışmaların festivale ilgiyi artıracağını düşünüyorlardı. “Hilmi Yavuz: “Bir vatana ihanetle suçlanmadığımız kaldı” başlıklı haberler okuyorduk gazetelerde. Böylece polemik de gittikçe harlanıyordu.
Yeterli zaman olduğundan sanat, edebiyat dergileri de dosyalar yayınlayarak Poesium’u ayrıntılı olarak tartışmaya açmıştı. Örneğin tam da Poesium’un yapılacağı ay Mayıs 1991’de çıkan Varlık’ın 1004. sayısında Cahit Külebi, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin, Enis Batur, Ebubekir Eroğlu, Sennur Sezer, K. Celal Gözütok, Adnan Özer, Haydar Ergülen, küçük İskender ve Ece Ayhan’ın katıldığı bir soruşturma yayınlanmıştı.
Dikkati çeken bir girişim de Poesium’a karşı kendi Poesium’larını yapmaya karar veren genç şairlerdi. Öncülüğünü Sunay Akın, küçük İskender, Nuh Ömer Çetinay , Oğuzhan Akay , Akgün Akova , Nur Bulum, Mehmet Çetin ve Nevzat Çelik’in yaptığı “Merdiven Şiir Günleri” 11 – 12 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirildi.
Poesium’u Poesium’a giderek protesto edenler de olmuştu. Merdiven Şiir Günleri ekibi festival katılımcılarına Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca protesto metni dağıtmış. İlhan Berk şiir okuma sırası kendine geldiğinde “Ben yerimi iki özgün şaire bırakıyorum: Ece Ayhan, İsmet Özel. Ben onlarsız çağdaş Türk şiirindeki yerimi yadırgamakla kalmam, kuşku da duyarım” (9 Mayıs 1991, Cumhuriyet) demiş ve kendi şiiri yerine Ece Ayhan ve İsmet Özel’den birer şiir okumuştu.
Genel algı Poesium’un bir kez yapılacağı ve bu etkinliğe davet edilmeyen şairlerin “şair” sayılmayacağı yönündeydi. Kimse de festival sürekli olacak herkesi ilk etkinliğe çağırırsak ikincisine, üçüncüsüne kim katılacak, demiyordu. Bir antoloji ya da şairler sözlüğü yapılmıyordu. Hiçbir festivale o ülkenin bütün şairlerinin çağrılması mümkün değildi. Tabii ki kimse bunları düşünmüyordu. Hedef tekti, Poesium tartışması vesilesiyle Türk şiirinin burçlarına kendi grubunun bayrağını dikmek.
Çorlulu Ali Paşa Medresesi’ndeki şiir mahfilinin de tartışma konusu buydu. Poesium konusunda ortak bir görüş oluşmamıştı. Karşı olan çoktu ama yana olan da vardı. Ben gereğinden çok daha büyük bir tartışma yaratıldığını düşünüyordum. Eğer bir festival yapılıyorsa ve bu festivalin adı “Poesium 1. Uluslararası Şiir Forumu” ise ikincisinin, üçüncüsünün de yapılması gerektiğini düşünüyordum. Sonraki festivallerde de gençleri dışlayan tavır sürdürülürse eleştirmek gerektiği kanısındaydım. Ama şimdilik durup beklemek yanlısıydım.
Bir belediye ilk defa bu çapta bir şiir festivali yapıyordu ve İstanbul’un uluslararası bir şiir etkinliği oluyordu. Ama kulağımıza belediye yöneticilerinin gösterilen tepkilerden hiç memnun kalmadıkları dedikoduları geliyordu. Hilmi Yavuz ve Özdemir İnce de Poesium defterini kapatmış gibiydi. Yakından tanımamıza rağmen kendilerinden somut bir cevap alamıyorduk. Festivalin basın yayın sorumlusu yakın arkadaşımız Atilla Birkiye de “Bir bilgi yok” diyordu.
Attilâ İlhan’ın yönettiği Cönk Dergisi’nde çalışıyordum. Gazeteci kimliğimle olayı araştırdım. “Poesium’da sunulan bildiriler bu yıl içinde Istanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından kitap olarak basılacak” denmişti ama öyle bir yayına rastlamadım. Diğer yandan Unesco’dan gelen bilgi “1993 Mayıs’ında İstanbul’da düzenlenecek olan II. Poesium toplantısının Unesco Milli Komisyonunun himayesinde olması için yapılan bir başvuru Yönetim Kurulunca incelenmektedir. (İletişim Dünyası, Unesco Türkiye Milli Komitesi Yayını, Temmuz-Ağustos 1992)” şeklindeydi. Festival yapılmakla kalmayacak daha da kurumsallaşacak, evrenselleşecek gibiydi. Yani bir olumlu bir de olumsuz gelişme vardı.
Sonunda İstanbullu şairler olarak Belediye Başkanı Nurettin Sözen’e bir açık mektup yazmaya karar verdik. İki paragraflık mektup Sözen’in Poesium kitapçığının girişindeki bir cümlesini alıntılayarak sona eriyordu. ““Dil ve yazıyı savunmak, dolayısıyla insan bireyinin ve toplumunun bütünlüğünü savunmak zorundayız” diyebilen bir belediye başkanı olarak ‘Poesium’u düzenlemek sizin onurunuz olması yanında görevinizdir. Sizi göreve çağırıyoruz”. Sanıyorum mektup metnini birkaç koldan imzaya açmışız. Bendeki metinin ekinde sırasıyla Adnan Özer, Taner Ay, Süreyyya Evren, Hasan Öztoprak, Metin Celâl, Enver Ercan, Tuğrul Tanyol, Faik Baysal, Osman Çakmakçı ve Serhan Özdemir’in imzaları var. Anımsadığım kadarıyla diğer metinlerle birlikte iki üç katı imza toplanmıştı. Çağrı metnimizi gazetelere yolladık. Birkaç yerde de çıktı ama çok fazla ses getirdiği söylenemez. Çünkü kavga bitmiş herkes dağılmıştı. Belediye yöneticileri herhalde bu arbededen sağ çıktıklarına seviniyor, “Bir daha mı tövbe!” diyordu.
Metin Celâl – edebiyathaber.net (29 Eylül 2021)