Dokuz kez Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilen Rus yazar Dimitri Merejkovski’nin kaleme aldığı, “Mesih ve Deccal” üçlemesinin ilk kitabı olan “Mürted Julianus”, Türkiyeli okurlarla buluştu. Sadece iki yıl boyunca Roma İmparatorluğu’nda tahtta kalan, ancak Hıristiyanlığa baş kaldırıp Paganlığı seçtiği için tarihe “mürted” olarak geçen, diğer yandan ise “ilk özgür düşünür” olarak anılan Julianus’un hayatını anlatan kitap, diğer yandan da dönemin Roma İmparatorluğu’nun gündelik, felsefi ve dini yaşamından da kesitler sunuyor.
Dünya tarihi imparatorların tahtta olduğu süre içerisindeki sansasyonlarıyla belki de “tarihçilere bırakılamayacak kadar ciddi bir şey olan” “tarih”ten daha fazla ilgiye mazhar olmuştur. Tarih, kendini “Tanrı” katında gören bir “insan”ın iki dudağından çıkacak kelimelere bağlı bir süreç, dolayısıyla da medeniyetlerin, halkların, toplumların değil, kişilerin tarihidir. Bu sansasyonel imparatorların belki de ilki, Julianus’tur. Nam-ı diğer “Mürted” Julianus. Kendisinin tarihe bu sıfatla geçme sebebi Hıristiyanlığın yükseliş çağında, bu dine baş kaldırarak Paganizmi diriltmesi değildir sadece. Çünkü Julianus, merakıyla, yaşamı, dini, içinde bulunduğu toplumu sorgulaması, yaşadığı dönemin ve daha eski düşünürlerine dair yaptığı okumalarıyla, diğer yandan da “ilk özgür düşünür” olarak anılır.
Tam dokuz kez Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilen Rus yazar Dimitri Merejkovski’nin 1895 yılında yayımlanmaya başlayan ve “Mesih ve Deccal” üçlemesinin ilk kitabı olan “Mürted Julianus”, sadece iki yıl boyunca koca Roma İmparatorluğu’nu yönetmesine rağmen, hükümranlığında derin izler bırakan Julianus’un hayatına odaklanıyor. Ketebe Yayınları’ndan Kayhan Yükseler çevirisiyle okurlarla buluşan kitap, aynı zamanda dönemin Roma İmparatorluğu’nun gündelik yaşamına, sosyal hayatına, dinî ve felsefi ortamına ama hepsinden önemlisi de Julianus’un hayaletini geri çağırdığı Paganizmle Hıristiyanlık arasındaki çatışmanın etkilerine epik ve masalsı bir bakış atıyor.
Kimi kaynaklara göre 331, kimine göreyse 332 yılında doğan Julianus, 361 ile 363 yılları arasında Roma İmparatorluğu’nun başına geçmiş. Kuzeni II. Konstantinus’un kendini “tek adam” ilan etme hırsı yüzünden bütün sülalesinde yaptığı katliamdan kardeşi Gallus’la birlikte azat edilen Julianus, Kapadokya’ya sürgüne gönderildi. Çok sert bir Aryanizm eğitiminden geçen Julianus’un sürgün yaşamı 18 yaşında sona erince, bir süre Konstantinopolis’te yaşadı. Daha sonra Neoplatonizm eğitimi almak için tekrar Anadolu’ya gönderildi. Ki zaten Julianus’un felsefi ve dini kırılma noktası da burada oldu. Katı Aryan Hıristiyanlığa karşı kafasında soru işaretleri oluşan Julianus, başta Yunan mitolojisi olmak üzere, Paganizme ve mistizme merak sardı ve o zamana kadar öğrendiği her şeyi sorgulamaya başladı. Nihayetinde de bir Pagan olarak hayatına devam etti. Her ne kadar dini özgürlüğü garanti altına alan bir kanun çıkarmış olsa da, bu onun Hıristiyan toplumunda “dönme” olarak anılmasının önüne geçemedi. 363 yılında, II. Constantius’un kaybettiği Sasani topraklarını geri almak için sefere çıkan Julianus, birçok yeri tekrar Roma İmparatorluğu’na kazandırsa da Pers’i alamayınca geri çekilmek zorunda kaldı ve bu muharebede hayatını kaybetti.
Dimitri Merejkovski, “Mürted Julianus”ta, bu hararetli dönemi sanki birinci ağızdan bir tanıklıkla anlatan bir ifade biçimiyle aktararak okuru binlerce yıl öncesine geri götürüyor. Özellikle Julianus’un dini ve felsefi kafa karışıklığını ele alan bölümlerde, tedrisatından geçtiği kişilerle yaptığı sohbetlerde kullandığı gerçekçi dil, Julianus’un iç dünyasına ve karakteristik özellikleri hakkında fazlasıyla tatmin edici bir kurguyla, Merejkovski’nin meramının çok daha iyi anlaşılmasına sebep oluyor. “Mürted Julianus”, sadece bir imparatorun değil, sıradan bir “insan”ın da hayatını, gel-gitlerini, karmakarışık iç dünyasını anlatan tarihi bir roman olarak kendini merakla okutmayı başarıyor.
edebiyathaber.net (9 Eylül 2024)