“Seçimlerimizi biz kendimiz yapmadık, bizim yerimize hep Tarih kendi seçti.” (sy 42)
Amin Maalouf Türk okuyucularının bildiği bir yazar. 1949’da Lübnan’da doğmuş. Ekonomi ve toplumbilim okuduktan sonra gazeteciliğe başlamış. 1976’dan beri Fransa’da yaşıyor ve eserlerini Fransızca kaleme alıyor.
“Les Echelles Du Levant” adı ile 1996’da yayınlanan kitap aynı yıl “Doğu’nun Limanları”[1] olarak Türkçeye kazandırılmış ve o tarihten bu yana pek çok baskı yapmış. Klasik roman tekniği ile yazılmış olan Doğu’nun Limanları tarihi bir roman. Son dönemlerde tarihi romanların çok ilgi çektiği bilinen bir gerçek. “Hem zaten geleceği kuran, geçmişe dönük özlemlerimiz değil de nedir?”
Konu tarihten ama kurgu şimdiki zamandan. Kahraman insan: Adı İsyan. Tarih ve aşk iç içe. Kahraman kişilik özellikleriyle gerçek bir birey gibi. Direniş kahramanları gibi sıradan insanlar ve bu kişilerin yaşadıkları günlük yaşam düzleminde. İnsan oluşlarından kaynaklı bireysel kimlikler söz konusu romanda ve bu Birey niteliği kahramana ve romana gerçeklik kazandırıyor. Yazar da roman kahramanı da bizler gibi Doğu’da doğmuş ama batı eğitimi almış. Romanın kahramanları; eğitimli, bilgili, hoşgörülü, gezgin ruhlu kişiler olarak Rönesans ruhu taşırlar ve Maalouf’un da dünya görüşünü aktarmasına yardımcı olurlar. Yazar zıtlıkları anlatır ama uzlaşmadan, barıştan yanadır. “Kültürler farklıdır ama insanlar anlaşabilir” der.
Herkes için hikâyeleri olan Maalouf’un romanları masalımsı, destansı ögeler taşır. Öyle ki Modern “Binbir Gece Masalları”, “Bay Tarih” , “Masalcı dede” olarak tanımlanır yazar. Roman boyunca dünyada birçok yerde dolaşırsınız. Heyecanlı yolculuklar heyecanlı ve merak uyandıran hikâyeler bol ve çeşitlidir. Okuyucu da onunla kendi yolculuğuna çıkar. Biz de Doğu Akdeniz’in bir parçasıyız. Doğu-Batı arasında Akdeniz’de tarih boyunca büyük oyunlar olmuştur, inançlar, uygarlıklar gelişip yeşermiş, bölgeler fethedilmiş ve el değiştirmiştir, az çok bilgi sahibiyizdir. Sayesinde kendimizi bilgili hissederiz. Kitabın dili yalın, anlatımı güçlüdür.
Sonuçta roman, okuru, yazarı ve roman kişisini birleştirir…
Romanın başkahramanı Kitabdar (Yazı ve kitap vurgusu adeta sözlü kültüre sahip Doğu-yazılı kültüre sahip Batı ikiliğini vurgulamak için kullanılmış ve bu ikilik kitap boyunca devam eder. Kimlik, ben-öteki, ayna vurgusu çok belirgindir), buluşma günü yaklaşırken, etrafta dolaşır, direnişçi isimleri olan sokakları dolaşırken ona rastlayan tarihe meraklı ve onu resminden tanıyan kişi, sürekli peşinde dolanarak hayat hikâyesini dinlemek istediğini belirtir ve Kitabdar kabul edince Doğunun Limanları adlı kitap oluşmaya başlar. İşte tüm roman bu dinleyen kişinin notlarından aktarılır ve buluşma günü olan 20 Haziran’da bu notlar tamamlanır ve kitap da son bulur. Maalouf, bu öyküyü 60’lı yılların sonuna doğru tanıştığı bir kişinin hayatından esinlenerek yazdığını belirtir. Yapıt Lübnan’da doğan, sonra Fransa’ya giderek direniş hareketlerinde görev alan, tekrar Lübnan’a dönen ve kahraman olarak karşılanan bir kişinin öyküsü olarak sunulur.
Kitabın giriş bölümünde adeta romanın bir özeti ve içeriği verilir. Yazarın tarihe tutkusu baştan anlaşılır. Hikâye ünlü biri hakkında değildir ama tarihtendir. Kitapta bir fotoğraf, İsyan’ın fotoğrafı İsyanın hayat hikâyesi anlatılacaktır. Hikâye ki;
“Yazarın kendi kendisiyle baş başa kalma korkusunun sonucu bir hikâye ve oyalanmak için etkili bir araç, biraz zaman alacak, silkeleyecek, gıdıklayacak, sarsacak, geleceği evirip çevirecek, geçmişi saat be saat, yeniden yaşatacak.”
Bu hikâye 9 Bölümde (7 bölüm başkahraman İsyan Kitabdar’ın ağzından) 4 günde anlatılır. Giriş bölümünde sonucu baştan verip olayları ona göre düzenlemiştir. Amin Maalouf. Yazıcı yazar ve anlatıcı kahraman, bölüm sonlarında bir sonraki bölüme dair bilgiler vererek birbirine bağlanır. Çıkış noktasını tarihten alan içindeki tarihi olaylar gerçek olsa da kahramanları tamamıyla kurgu olan bir romandır bu… Klasik roman tekniğiyle olaylar ve öyküler başkahraman etrafında kurgulanmıştır. Romanın başkahramanı İsyan Kitabdar “yazarın sözcüsü” gibidir. Anlatıcı Yazar İsyan’ın genç halidir ve Amin Maalouf gibi gazetecidir.
Kısaca Doğu’nun Limanları’nda Amin Maaoluf’un kendi yarattığı kahramanları ve kişilerle, Doğu Akdeniz’in çeşitli dönemlerdeki geçiş zamanları, Doğu-Batı Çatışması (Sürgün ve gurbet hikâyesi ve yolculuklar), Aidiyet ve Kimlik sorunları anlatılır. Bu ana tema çerçevesinde aşk, dostluk, hüzün, ayrılık, korkular, öfke, inançlar, din, kendini arama, sorgulama ve aidiyet, Türk-Ermeni ilişkileri, Arap-İsrail ilişkileri ve savaşı, duygular ve duyguların devreleri, bölgenin tarihi, savaşlar, geçiş dönemleri de diğer alt temalardır.
“Doğu”[2] yön değildir Amin Maalouf için. Doğu Akdeniz’dir. Genelde Doğu Akdeniz özelde Lübnan her kökten insanın yan yana yaşadığı ve dillerin birbirine karıştığı yerdir. Kitapta “Doğu toprakları” (sy 35), “Savaşların bitmek bilmediği bizim Doğu Akdeniz” (sy 153) der yazar ve Fransa “Batı” , “yepyeni dünya”dır (sy 51) onun için. Seçimidir. Dolayısıyla Avrupa’yla Doğu’nun, dillerin ve dinlerin tanışma noktası Doğu Limanları, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemindeki etnik çatışma ve çözülmeyi, hem Maaoluf’u hem de romanın başkahramanı İsyan Kitabdar’ı anlatır.
Kentler ve yaşamlar ince ince dokunmuş bir tarih örtüsüyle işlenir. Mekân Doğu Akdeniz, fon Osmanlı İmparatorluğu, kahramanlar ise olayların geçtiği bölgelerin tarihinden kurgulanan kişiliklerdir. Bu kişiler yolculuk yaparlar ve yolculuklar sırasında doğal ve zorunlu olarak limanlara uğrarlar ki bu limanlar çok renkliliği, Doğu-Batı çatışmasını yansıtır.
Yukarda belirtildiği gibi Maalouf kitabın başında “Bu öykü bana ait değil, bir başkasının yaşamını anlatıyor” der. Asıl öykü de, İstanbul’da bir Osmanlı prensesinin aklını yitirmesiyle başlar. Kitabdar adlı Acem bir doktor tedavi amacıyla onu Adana’daki evine götürür. Onunla evlenir. Bir çocukları olur; Osmanlı prensi olan, her türlü düzene isyan eden bir kişiliğe sahip olarak gösterilen Şehzade 6 Nisan 1915 olaylarının ardından arkadaşı Ermeni Nubar ile Lübnan’a Beyrut’a gider. Burada Nubar’ın kızı ile evlenir, bir kızı ve iki oğlu olur. Karısı Sesil Salim’i doğururken ölür. Kitabın asıl kahramanı; prens babasının adını verdiği oğlu İsyan Kitabdar’dır. Romanda olaylar ona bağlı olarak gelişir. İsyan tıp okumaya Fransa Montpelier’e giderken Marsilya’ya iner ilk önce. Fakülte yıllarında, 2. Dünya Savaşı’nda ortaya çıkan Fransız direniş hareketine katılır. Bu sırada Clara ile tanışır. İsyan Kitabdar Beyrut’a dönerken, Fransa’da tanışıp sevdiği Yahudi Clara da bir diğer Doğu Akdeniz kenti olan ve bugün İsrail sınırları içindeki Hayfa’ya döner. Beyrut ve Hayfa birbirine çok yakın ama uzak iki kent olarak anlatılır romanda. (Bu ikilik ve sınırlar sürekli vurgulanır. Doğu ile Batı ise mekân ve mekânların şekillendirdiği kimliklere sahip kişilerle başroldedir hep. Tarih boyunca Doğu-Batı arasındaki “büyük oyun” hep Akdeniz’de oynanmıştır. Akdeniz Bölgesinde inançlar uygarlıklar gelişip yeşermiş, bölgeler fethedilmiş, el değiştirmiş kısacası hep çatışmalar olmuştur. Ermeni-Türk, Hıristiyan-Müslüman, Arap-İsrail, Doğu-Batı). İsyan Yahudi Clara ile evlenir ve Nadya isimli bir kızları olur. Arap-Yahudi savaşı nedeniyle birbirlerinden ayrı kalırlar. Bu da onu psikolojik sorunların içine iter ve bir tımarhaneye kapatılır. İsyan, hayatına son vermeyi düşünür, ama kızı Nadya bir kurtarıcı olup hayatına girer. Daha sonra İsyan, Paris’e gider ve Clara’nın adresini bulur. Ona bir mektup yazar ve başından geçen her şeyi anlatır, yıllar önce buluştukları bir limanda ona randevu verir. Buluşma günü gelir ve… Kitap baştan sona İsyan Kitabdar’ın hikâyesi ile biter. Hikâye 1948’den önce ve sonra olarak 2 döneme ayrılır. İlk 29 yıl –1919-1948 ve sonraki tımarhanedeki 28 yıl 1948-1976 yıllarını kapsar.
Amin Maalouf başkahramanı İsyan hakkında, onun pek çok kişinin karışımından oluşan bir kahraman olduğunu, bir montaj gerçekleştirdiğini, bu insanların, kimlik ve aidiyetlerinin ötesinde birbirlerine ne denli bağlı olduklarını, birbirlerini ne denli büyük bir tutkuyla sevdiklerini göstermek istediğini söyler. Roman aidiyetlere, insan ayrımına dair ne varsa hepsine bir isyan içermektedir. Ama aslında barıştan, uzlaşmadan yana tavır alan Yazar, roman boyunca kimliklerin ne kadar ölümcül hale geldiğini göstermeye çalışır ve kahramanlarını da sürekli aidiyetleri aşmaya çalışan, insanların kimlikleri ne olursa olsun hepsini kardeş olarak gören kişiler (Ermeni-Türk dostluğu, Yahudi-Müslüman evliliği, Mahmut-Stefan Dayı vs.) olarak seçmeyi tercih eder. Yazara göre, insanlar tek bir aidiyette kaybolarak kendilerinin birer dünyalı olduğunu unutmamalı ve ona göre yaşamalıdırlar. Ayrıca o, bu romanda insanların zorlukları bir şekilde aşmak isteyince aşabildiği ve engellerin nihayetinde engel olmaktan çıktığı gerçeğini göstermektedir. Bu tarihî roman, aynı zamanda büyük bir sevginin, bir başkasına ve de insanlığa duyulan bir sevginin romanı olarak tanımlanabilir.
Bazılarınca Doğuda kahraman olma ve unutulmanın basitliğini anlatan bir kitap olarak ta görülmektedir. Yazar ise “ Herkes anlayabildiği kadarını yaşar, anlayamadığı şeyleri ise umursamadan ölüp gider” der.
Amin Maalouf okuyucuyu yormaz. Kimilerine göre bu iyi bir şeydir kimilerine göre değildir. Ama bu Doğu’nun Limanları’nın kolay okunabilen, okuyucuyu sıkmayan ama merak uyandıran bir kitap olduğu gerçeğini değiştirmez.
Yazıyı kitaptan bir alıntı ile bitirelim;
“Her milletten insanın Doğu’nun limanlarında yan yana yaşadığı, dillerin birbirine karıştığı o çağ, eski zamanların bulanık bir anısı mıdır? Yoksa geleceğin bir belirtisi midir? Bu rüyaya sıkı sıkı sarılmış olanlar geçmişten kopamayanlar mıdır, yoksa gönül gözüyle geleceği görenler mi? Buna cevap vermeye gücüm yetmez. Ama babam, işte buna inanıyordu. Bir Türk ile bir Ermeni’nin gene kardeş olabileceği, sepya rengi bir dünyaya.” (sy 36).
[1] Saadet Özen çevirisiyle YKY Yayınları, 50. Baskı Şubat 2013, 183 sayfa
[2] Fransızca ’da Doğu-Batı için 2 çift sözcük kullanılır. Orient-Occident kelimeleri uygarlık olarak Doğu-Batı yı anlatırken, Est-Ouest yön olarak doğu-batıyı anlatır.
Sultan Sarı – edebiyathaber.net (14 Şubat 2018)