1./ Aramızda
Geçip solmayan bir zaman var aramızda. Sözcüklerle kurduğunuz dünyanın biriktirdiklerinin ötesinde varlığınız, hele hele coşkulu sesiniz, gülümseyen haliniz… O karşılaşma anından alıp çıkaran, başka yerlere, iklimlere taşıyan sözleriniz. Şimdi ıssızlığında hayatın, sesin taşıyıcılığına bırakarak her şeyi bakıyorum geçen zamanımıza. Sizinle paylaştığımız anlara. Aramızda kalan söz, evet; hem de her dem taşıyıcı olan.
2./ Anlatırken
İnsanı yeryüzünde karşılayan nedir diye sorsalardı; sizin gülümseyişinizi bir de kendinize özgü imlemelerinizi anlatırdım. Sona döner insana ve hayata dair söz ettiklerinizden okurdum insanlara. Anlatırken bir dilin nasıl güzelleşebileceğini hatırlatırdım her tümcenizde.
3./ Bir başlama
Ve elbette ki söze bir öykünüzü okuyarak başladım usta. Elimden düşürmediğim Sümbülteber’den, örneğin, “Sevmek Diye Bir Şey”… Nedense, bu kitabınızdaki öyküleri seçerken sizinle konuştuğumuz gelmişti aklıma. Şunu söylemiştiniz: “İyi öykü kendini taşır zamana, zaman dediğin de yazarın ömrüdür işte… Yaşarsa yaşatır.”
Biz, seçmelerinizi 2004’te hazırlamıştık. Bu öykünüz 1966’da yayımlanmıştı. O ip incecik kitabınızda, Aşkın Dünü Bugünü Yarını, öykünüzün senaryosu da vardı.
Göstererek öğretendiniz aslında. Sözden söze geçen bakışınızda olanları derleyen bir yolculuktu bu ikimize de. Hangi çırak ustasından böyle el alır bilemem, ama bunu bana yaratan zamanınız her dem mühürlü bende. Çünkü yazıda bir başlama noktanız olur, bir de ustadan el alma zamanınız…
4./ Sinemayı konuşurken…
Gene bir “şans” demeliyim buna. Sinema aşkınıza tanık ikin gençlik arkadaşınızla konuştum sizi, çok önceleri; kulaklarınızı çınlattık Ahmet Mekin ve Feyzi Tuna ile…
“O ne aşk” dedirtircesine anılardı anlatılan. Hatırlarım, Foça’daki evinizin duvarında asılı dururdu ilk filminizin afişi.
5./ Söz geçişleri
Kuşağınızın bakışına sinen hayattı. Bir de tutku. Yazıya, yazara, hayata dair her şey sizin dünyanızda yer edendi. Yaşamdaki yazı, yazıdaki yaşamla yürüyen sözün sırdaşıydınız. Belki de ayrıksı/aykırı olan da buydu kuşağınızı özgün kılan.
6./ İyice öksüzleşiyoruz demek!
Özlemde biriken ne varsa, şimdi, şu saatte alıp sözcüklerle kurduğunuz; az çok sizi anlatan Hasangiller’e, Rızabey Aile-Evi’ne dönüyorum. Ama aklımda hep İmbatla Dol, Kalbim. Ötede iseçağrısı var sizin İzmirinizin. Sizsiz İzmir eksik, yoksul! İyi ki de yazdınız, anlattınız bize kentinizi. Gavur İzmir, Güzel İzmir’i okumadan İzmir’i tanıdım, yaşadım diyemezsiniz…
7./ Yazıdaki hayat
Tarık Dursun K., yazının ucuyla hayatın gözlemcisi kesilen bir yazar. Onun için insana ve hayata dair en küçük bir ayrıntı yazının konusudur. Dahası konu arayışında olmadığını ele veren denemelerini okurken, “yurt gözlemcisi” tavrı da hemen dikkatinizi çeker.
Denemelerine yansıyan bir durum, bir tavırdır. Çünkü hayatın sorgusu vardır orada. Yaşanan zaman, içinden geçilen çağ, bütün bunların yansılarındaki insanın serüveni neredeyse bütün boyutlarıyla onun gözlemevinde yer alır.
Zaman zaman humorist, kimi kez de sevecen bakışla bir olaya, bir duruma, okunan bir kitaba ya da izlenen filme dönük izlenimlerini dile getirmesi okurda yeni/başka algılar yaratır. Öyle ki, dil ve düşüncesindeki yalınlığı onun neyi/niçin söylediğinin de anlamını hemen öne çıkarır. Tarık Dursun K., burada, dolaysız anlatıcıdır. Ne demek istemişse bunu öylece söyler. Bu tutumu yer yer onu denemecikler yazmaya da yöneltmiştir. Hatta bir adım ileri giderek aforizmalar da diyebiliriz buna.
Ne yanıyla bakarsak bakalım yazarımız, hayattan beslenen yazının uğraklarında gezinir sürekli. Bir yaşam/yaşama gözlemcisidir. Hayatın bütün uğraklarından geçirir bakışını. Eksilterek yaşadığımız, özensizlikle kırılganlaştırdığımız hayatın sırlarına dönük ipuçları da verir.
İşte bu bakışıyla, denemeyi biraz daha aforizmaya yakınlaştırdığını söyleyebiliriz Tarık Dursun K.’nın. Öyküden aldığı aşıyı, sinemadan taşıdığı görselliği bu kez denemesine ağdırır. Ama “denemecik” yazmanın zorlu yanını da görür. Nedir bu derseniz, elbette ki, dil. Dil duygusu, dilsel bakış, dil bilinci, dil duyumu… Ve elbette düşünsel töz… Bunlarsız denemenin kurulamayacağını bilir o.
Onun gezindiği kültür haritasında, tarih bilincinden kentlerin dokusuna, yerel bilgiden okuma birikimine, güncelin hatırlattıklarından geçmişin yaşanmışlıklarına dönük bir yolculuk yaparız biz de okur olarak.
Tarık Dursun K.’nın öykülerine romanlarına yansıyan dünyanın gerçekliğine dönük ipuçlarını da buralarda bulacaksınızdır eminim. Ama her şeyden önce onun denemedeki söz’ünün yansılarını görmek de bir o kadar önemlidir.
Yaşamdan beslenen yazının ikliminde gezinen bir edebiyatçının hayata dair neler düşündüğünü görmek için denemelerine de dönmeniz kaçınılmaz.
Feridun Andaç – edebiyathaber.net (18 Ağustos 2020)